Bu resimler güzel değil

Güncelleme Tarihi:

Bu resimler güzel değil
Oluşturulma Tarihi: Mart 13, 2000 00:00

Haberin Devamı

Gülfem Kessler yaşamı boyunca ülkeden ülkeye, şehirden şehire göçen bir sanatçı. İstanbul'da kısa bir mola veren Kessler, son dönem resim ve desenlerini ‘‘Hiçbir yere...'' adıyla 25 Mart'a kadar Dulcinea'da sergiliyor. Güzellik kavramıyla ilgilenmeyen sanatçının işleri alaycı ve keskin.

Şu sıralar New York'un banliyösü Long Island'da eşi ve iki oğluyla yaşayan Kessler, lotaryadan ‘‘green card'' sahibi olmaya hak kazandıktan sonra, oğullarının eğitimini de düşünerek bu ülkeye yerleşmiş. Amerika öncesi İstanbul'da yaşayan Kessler'in son sergisinin hazırlıkları ABD'ye göç etme hazırlıklarıyla da çakışmış.

İçine kapalı ve sorumluluklarının olduğu bir aile hayatı süren Kessler bu durumun üretimine katkıda bulunduğunu söylüyor. Resim yapma sürecini ‘‘hem çok utanç verici, hem de çok iyileştirici'' diye tanımlayan sanatçı Dulcinea'daki resimleri yoğun çalıştığı dört aylık bir zaman zarfında yapmış. Tabii tuvalin karşısına geçmeden öncesinde yaptığı hazırlıkları ve fotoğraf çekmeyi de içeren araştırmaları saymazsak...

Kessler'in sergisinde diğer resim sergilerinde pek rastlanmayan bir şey var, desenleri de resimlerle yan yana sergileniyor. Desenlere bakınca resimlerin katettiği yolu görebiliyorsunuz. Kendi başlarına da bir anlam ifade edebilen bu desenleri sergileme fikri galeri yöneticisi Claire Bucci'den çıkmış.

Bu sergi, Hollanda'nın Lahey şehrindeki Royal Academy of Fine Arts'ın resim ve grafik bölümünden mezun olan sanatçının dördüncü kişisel sergisi. Kessler şu sıralar resim yapmıyor. Gündüzleri Long Island'daki bir otelin resepsiyonunda çalışıyor, akşamları da bilgisayar kurslarına gidiyor. Ama bu durum Kessler'in sanattan koptuğu anlamına gelmiyor.

Sanatçı yetmiş iki buçuk milletten göçmenin çalıştığı oteldeki çalışma arkadaşlarıyla konuşuyor ve bir sonraki projesi için onların siyah beyaz fotoğraflarını çekiyor. ‘‘Göçmenlik bir sıkıntı yaratır, bu sıkıntıdan da eninde sonunda bir dinamizm doğar,'' diyor. Bu Birleşmiş Milletler gibi otelin gerçek BM'nin kongrelerine evsahipliği yapmasını da çok ironik buluyor.

İngilizce, Fransızca, Almanca, İtalyanca ve Flamanca bilen Kessler'e merak edip soyadının hikmetini soruyoruz. Kessler, sanatçının Ankara Üniversitesi İtalyan Dili'nde okurken evlendiği ve uğruna Hollanda'ya yerleştiği Alman eşinin soyadı. Kessler uzun süre önce çocuklarının babasından ayrılmış ama kendisine büyük iyiliği dokunan kocasına bir teşekkür ifadesi olarak onun soyadını taşıyor.

Ailesiyle birlikte ABD'ye entegre olmaya çalışan Kessler artık yerleşik bir hayat sürmenin özlemini duyuyor, ama kapitalizmin hayatın bütün ilişkilerine nüfuz ettiği Amerika'ya değil. Kendini kalben Avrupalı hissetiğini söyleyen sanatçı insanlarla ilişki kurabilmeyi çok önemsiyor.

Kessler, tuval resminin geri plana itildiği, enstalasyon ve performans işlerinin bir moda haline geldiği plastik sanatlar gündemini pek dürüst ve gerçekçi bulmuyor, kendini resim yaparak ifade etmeye çalışan çok sayıda insanın varolduğuna inanıyor.

Sıradışı resim ve desenlerine mizah katmayı başaran Kessler sanatta ‘‘güzellik'' kavramıyla pek ilgilenmiyor. ‘‘Kendime güzellikle uğraşmayı yasakladım. Sanat eserinin mutlaka göze hitap eden estetik bir şey olması fikri benim tarzım değil. Çalışırkenki dinamiğim sevgi ve huzur olmadığı için gerginliği ve sıkıntıyı resmediyorum,'' diyor.

Zaten genel olarak kavramlarla değil çelişkiler ve soru işaretleriyle uğraştığını söylüyor. Bu soru işaretlerini yanıtlamak için kışkırtmalar, dürtmeler ve küçük iddialar sanatçının resimlerine bakanlarla oynadığı oyunun bir parçası.

Dulcinea, Meşelik Sok. 20, Beyoğlu. Tel: (0212) 244 53 86

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!