Bu metni yumuşatın

Güncelleme Tarihi:

Bu metni yumuşatın
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 26, 1997 00:00

Haberin Devamı

Demirel komutanların 163. maddenin ihya edilmesi talebini karar metninden nasıl çıkarttı?

28 Şubat'taki MGK toplantı tam bir sinir savaşına dönüşmüştü.

Sinir savaşının tam orta yerinde Başbakan Necmettin Erbakan namaz kılmak için izin isteyip dışarı çıkmıştı. Hemen bir seccade bulunmuş ve Erbakan yatsı namazını Çankaya Köşkü'nde MGK salonunun yanındaki bekleme odasında kılmıştı.

Erbakan, kıblenin yönünü kapıda bekleyen yaverlere sormuştu.

Saat 15.00'te başlayan toplantı geceye doğru sarkıyordu. Bu kadar uzun süreceği tahmin edilmediğinden yemek sorunu çıkmış, Çankaya Köşkü mutfağı duruma hazırlıksız yakalanmıştı.

Genelkurmay, MİT ve Emniyet Genel Müdürlüğü, irtica tehdidi konusundaki sunuşlarını tamamlayıp, tartışma bölümüne geçildiğinde, Başbakan Erbakan'ın ciddi direnciyle karşılaşılmıştı: ‘‘Ülke huzur ve güven içindedir. Ekonomi iyi gitmektedir'' diyen Erbakan, irtica tartışmasını komutanların önünde ‘‘suni bir gündem'' olarak nitelemişti.

Sıra irtica tehdidine karşı alınacak önlemlere gelmişti.

ERBAKAN KARŞI ÇIKTI

Komutanlar önceden hazırladıkları ve MGK kararı haline getirmek istedikleri bir taslağı masaya koydular.

‘‘Laikliğin güvencesi biziz'' diyen Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, taslağı genel hatlarıyla destekledi. Çiller, gece boyunca yapıcı bir tutum izledi. İçişleri Bakanı Meral Akşener, ön plana çıkmamayı tercih etti. Hatta bir ara önlemler konusunda ‘‘Benim bir görüşüm yok'' dedi. Milli Savunma Bakanı Turan Tayan ise ‘‘Genelkurmay Başkanlığının değerlendirme ve tekliflerine büyük ölçüde katılıyorum. Ancak çözümler konusunda dikkatli olmalıyız'' diye konuştu. Eski Milli Eğitim Bakanı Tayan, özellikle eğitim reformu konusunda hassastı: ‘‘Eğitim reformunu gerçekleştirirken devletin özellikle kırsal kesimdeki ve varoşlardaki çocuklarımızı himayesi altına alması gerekir''

Başbakan Erbakan ise taslağa itiraz etti. Örneğin taslakta yer alan temel eğitimin kesintisiz olarak sekiz yıla çıkartılmasına karşıydı.

Başbakan şöyle dedi: ‘‘Bu önlemlerin bir bölümü bizim tabanımızda rahatsızlık yaratan hususlardır. Bunların tek tek dökümlü bir şekilde verilmesi bizi müşkül durumda bırakabilir. Bunları detaylı bir şekilde vermeyelim, genel ifadelerle yetinelim. Biz burada gereken mesajı aldık. Bu samimi toplantıdan dolayı teşekkür ederim. Bizim rahatsız olduğumuz husus, Türkiye'de laikliğin din düşmanlığı şeklinde anlaşılmasıdır. Metinde buna da hassasiyet gösterilmesi gerekir.''

MİT'İN DEĞERLENDİRMESİ

Komutanların kendi aralarında kararlaştırdıkları önlemler, ardından Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğine havale edilmiş, nihai metin buradan çıkmıştı. Ancak MGK'dan gelen son metindeki kelimelendirme, bir muhtırayı çağrıştırıyordu. İlginçtir ki, komutanların taslağına en önemli itiraz Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den geldi.

Cumhurbaşkanı Demirel, o gece toplantıdan kuvvetli, bağlayıcı bir kararlar dizisi çıkartmak isteyen komutanlarla, karar önerilerine itiraz eden Başbakan Erbakan arasında hassas bir denge rolü oynayacaktı.

Demirel, şöyle dedi: ‘‘Düşünülen bazı önlemler gerçekçi ve pratik olmayabilir. Ayrıca mülahaza edilen bazı şeylerin metne bu kadar açık bir şekilde konması da doğru olmaz.''

Toplantıda Cumhurbaşkanı'nın bu müdahalelerine zemin oluşturan en ilginç değerlendirmelerden biri Milli İstihbarat Teşkilatı'nın imzasını taşıyordu. MİT, MGK'ya yaptığı irtica sunuşunda şu noktanın altını çizmişti: ‘‘İrtica tehdidine karşı alınacak önlemler toplumda radikal eğilimlerin güçlenmesine yol açmayacak bir çizgi içinde düzenlenmelidir.''

163GERİDE KALDI

Demirel, bir taraftan komutanların beklentilerine destek veriyor, diğer yandan alınacak önlemlerin toplumda rahatsızlığa yol açmayacak bir dozda tutulmasını sağlamaya çalışıyordu. Cumhurbaşkanı'nın metinde doğrudan müdahale ettiği bölümlerden biri, Türk Ceza Kanununu'nun Özal döneminde kaldırılan ve ‘‘şeriat suçları''nı düzenleyen 163. maddesinin ihya edilmesini öngören paragraftı.

Komutanların beklentisi açıktı: ‘‘Anayasa'nın 24. maddesi Türkiye'de şeriat devletinin kurulamayacağını hükme bağlamıştır. Ancak Türk Ceza Kanunu'nun 163. maddesinin kaldırılmasından sonra Anayasa'daki bu hükmü yasalarda bir suç olarak tanımlayıp cezalandıran bir düzenleme kalmamıştır. Sonuçta Anayasa'nın bu hükmü açıkça ihlal edilmekte, ancak yasada herhangi bir yaptırım öngörülmediğinden işlenen Anayasa suçları yaptırım görmemektedir. Bu nedenle yasalardaki bu boşluk doldurulmalıdır.''

Cumhurbaşkanı, 163. maddeye atıf yapan bu önleme açık ifadelerle karşı çıktı: ‘‘Bu geride kalmış bir konudur. Bu konuyu yeniden telaffuz etmek bir yarar getirmez.''

Taslak metinde Demirel'in itiraz ettiği bir diğer öneri şuydu:

‘‘İhtiyaç fazlası olan İmam Hatip okulları kapatılmalı ve teknik okullara dönüştürülmelidir.'' Demirel, bu bölümün de toplumda hassasiyet yaratacağını belirterek, metinden çıkartılmasını istedi.

İMZA KRİZİNE GİDEN YOL

Komutanların ısrarlı oldukları iki önemli öneri Demirel'in ağırlığını koymasıyla metinden çıkartıldı. Demirel, metnin genel tonunu da sert bulmuştu; ‘‘Taslağın yeniden gözden geçirilip yumuşatılması yararlı olur'' dedi.

Ortada düzeltilmesi gereken bir metin vardı. İki seçenek söz konusuydu: Düzeltmelerin hemen yapılıp kararların imzalanması ya da rötuşların sonraya bırakılıp, karar metninin ertesi gün imzaya açılması... Komutanlar işin sıcağı sıcağına bitirilmesini istiyorlardı. Jandarma Komutanı Teoman Koman, söz alarak şöyle dedi: ‘‘Yarına bırakmayalım. Düzeltmeleri burada yapıp imzaları atalım.''

Demirel'in telkini, ikinci seçeneğe dönüktü: ‘‘Toplantıyı burada bitirelim. Arkadaşlar gerekli düzeltmeleri yapsınlar. İmzalar daha sonra da atılsa olur. Bu iş yarın tamamlanır. Biz şimdi yayınlayacağımız basın bildirisini görüşelim. Nasıl olsa kararların ana çerçevesi üzerinde mutabık kalınmıştır. Bir itirazı olan var mı?''

Kimseden itiraz gelmedi.

Ardından basına açıklanacak bildirinin okunmasına geçildi. Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç, ‘‘Anayasa ile Atatürk Milliyetçiliğine bağlı demokratik laik ve sosyal hukuk devleti olarak belirlenen Türkiye Cumhuriyetine karşı çağdışı bir kisve altında zemin oluşturmaya yönelik rejim aleyhtarı faaliyetler gözden geçirilmiştir'' diye başlayan basın bildirisini okudu.

Bildirideki anahtar ifade, en sonra yer alan ‘‘Bu konularda alınacak ve alınması gereken tedbirler uygun bulanarak bu tedbirlerin Bakanlar Kurulu'na bildirilmesine karar verilmiştir'' şeklindeki cümleydi.

İTİRAZI OLAN VAR MI?

Bu cümlenin onaylanması, biraz önce tartışılan kararların da onaylanması anlamını taşıyacaktı. Orgeneral Kılıç, metni okumayı bitirdi. Cumhurbaşkanı Demirel, ‘‘itirazı olan var mı?'' diye sordu.

Salondan hiçbir itiraz sesi yükselmedi.

Karar oylamaya ihtiyaç duyulmadan, konsensusla alınmıştı.

Başbakan Erbakan, oylama isteyebilirdi. Ancak bu takdirde Cumhurbaşkanı, DYP'li üç bakan ve komutanların oyları karşısında yalnız kalacaktı. Karar metninin bazı bölümlerine muhalefet şerhi düşebilirdi. Başbakan, onu da yapmadı.

Toplantı saat 24.00 sularında sona erdiğinde tarihi MGK kararlarına onay verilmişti. Ancak, metin hala son halini almamıştı ve imza yerlerinin altı boştu. İmzaların o gece atılmaması, ardından yaklaşık bir hafta sürecek bir imza krizine yol açacaktı.

Erbakan, ertesi gün metne imza atmayı reddedecekti.

Çiller'in ‘Demokrasi’ eklemesi

Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller, 28 Şubat toplantısında alınacak kararların yaratabileceği rejim ve demokrasi tartışmasının Türkiye'nin Avrupa Birliği hedefini gölgelemesi olasılığından rahatsızdı.

Çiller, toplantı öncesinde MGK Genel Sekreteri Orgeneral İlhan Kılıç'la yaptığı görüşmede, yayınlanacak MGK basın bildirisine bu kaygıları giderecek ifadelerin konulmasını istedi. Çiller'in bu önerisi asker kesimden itiraz görmedi.

28 Şubat toplantısından sonra yayınlanan MGK basın bildirisindeki şu ifadeler aslında Çiller'in imzasını taşıyordu:

‘‘Türkiye'nin 1997 yılı içinde Avrupa Birliği'ne tam üye olacak ülkeler listesine girmeyi öncelikli bir hedef olarak sürdürdüğü böyle bir dönemde resmi ve sivil kurum ve kuruluşların bu sürece katkıda bulunmasının gerekli olduğu, bu sebeple; demokrasimiz hakkında kuşkulara yol açacak, Türkiye'nin yurtdışındaki imajını ve itibarını zedeleyecek her türlü spekülasyona son vermek gerektiği, Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, insan haklarına saygılı, sosyal bir hukuk devleti olduğu yönündeki temel ilkelerinin anayasamızın ve devletimizin teminatı altında olduğu, rejimin; kendisine ve geleceğine yönelik tartışmaların içinde bulunduğumuz ortamda Türkiye'ye yarardan çok zarar verdiği...''

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!