Bizim roman piyasası Irak'a döndü, ne kural var ne tasa

Güncelleme Tarihi:

Bizim roman piyasası Iraka döndü, ne kural var ne tasa
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 19, 2003 00:00

Melekler Erkek Olur'la uzun süre çok satan kitaplar listelerinde kaldı Hamdi Koç. Çiçekler'in Tanrısı da listeleri zorlayacak büyük ihtimalle. Çünkü klasik teknikle yazılan romanda insana ait ÅŸeyler gözden geçirilip, sorgulanıyor yine. Ä°stanbul'un gece hayatı da dahil buna, kitap pazarlama kampanyaları da. Yazarken eÄŸlenen bir insanın kaleminden çıktığı apaçık belli olan satırlar, okuru da eÄŸlendiriyor. SöylediÄŸine göre, Hamdi Koç'un amacı da bu zaten. Ä°nanmıyorsanız, kitabı okumadan önce sorularımıza verdiÄŸi cevaplara bir göz atın...Romanda ilginç bir kitap tanıtım kampanyası anlatıyorsunuz. Ancak sizin kitabınız için böyle bir ÅŸey yapılmadı, yapılsın ister miydiniz?- Bunu önce yayıncıya sormak lazım. Ben ironik bir tarzda, parodi biçiminde yazdım ama kitaplar için de böyle ÅŸeyler yapılıyor artık. Bunu çaÄŸrıştıracak herhangi bir kampanyanın Çiçeklerin Tanrısı için neden yapılmadığını bilmiyorum. Öylesine kendi başına çıktı kitap piyasaya. Böyle bir görüşme olmadı mı yayıncıyla aranızda?- Hayır olmadı. Kitabı tanıtalım veya tanıtmayalım, pompalayalım veya pompalamayalım gibi bir ÅŸeyimiz olmadı. Böyle bir ÅŸey olmasını ister miydiniz?- Herhalde istemezdim. Yazarın o kadar ön plana çıkıp şöhret olması akla yatkın gelmiyor bana. Hayatın içinde kitabın o kadar önemli olması da akla yakın gelmiyor bana. Altı üstü bir roman, hayat roman olsa ne olacak ki? Ä°nÅŸallah bir gün öyle ÅŸeyler başıma gelmez.Bu tür kampanyaların ilk uygulayıcısı olan Orhan Pamuk, 'genç yazarlar' arasında en çok sizi beÄŸendiÄŸini söylüyor. - Galiba o sene okuduÄŸu kitapları kastetmiÅŸ ve '2001'de çıkan sevdiÄŸim tek kitap' demiÅŸti. SaÄŸolsun, benim de çok hoÅŸuma gitmiÅŸti. Kitapta o bölümü okuyunca, sanki bir tür Orhan Pamuk paradosi yapılmış gibi hissediyor insan...- Hayır, Orhan Pamuk'la ilgisi yok. Öyle bir parodi yapacak olsaydım, daha kütür kütür bir parodi yapardım. O sadece mizah sınırları içinde tutulmuÅŸ bir ÅŸey. Bunun daha beterleri ABD'de, Ä°ngiltere'de yapılıyor. Kocaman iki katlı otobüslerin üzerine Jeffry Archer resmi yapıştırıyorlar. Bu aslında yazarın tercihi. Her yazar böyle bir yolu tercih etmiyor. Ama son 20 yılda böyle bir yazar ve puplic iliÅŸkisi trendi çıktı ortaya. Kitaptan çok yazarın öne çıkmasının kitaba faydası mı yoksa zararı mı dokunuyor sizce?- Onu biraz zaman gösterecek. Åžimdiden bir ÅŸey söylemek zor. Bu popülerlik kitabı zedeliyor mudur, yoksa kitabın daha geniÅŸ kitlelere farklı pazarlama yollarıyla çekici gösterilmesini saÄŸlıyor mudur, ÅŸu an bir karar veremiyorum. YAZMASAM KAFAYI YÄ°YECEKTÄ°MSiz bu 'kötü yol'a nasıl düştünüz? Keyif için mi yazıyorsunuz, yoksa bir tür intikam duygusu mu, ya da Sait Faik'in dediÄŸi gibi, yazmasam çıldıracaktım gibi gerekçeleriniz mi var?- Komik bir ÅŸey söyleyeceÄŸim ama ben okuma yazma öğrendikten sonra hep yazar olacağımı düşünmüşümdür. Ä°nanılır gelmediÄŸi için pek söyleyesim yok ama hakikaten böyle. Benim annem edebiyata çok meraklıydı. Koca bir klasikler kütüphanesi vardı. Babam da çok meraklıydı, YaÅŸar Kemal hastasıydı. Ä°nce Memed'i onbir kez okumakla övünürdü.Fatsa'da nasıl oluyordu bunlar, ne iÅŸ yapıyorlardı?- EÅŸraftan insandı babam. Annem de ev kadınıydı ama ben kitaplarla büyüdüm. Annem evdeki eski gazeteleri sattırır, bizi kitap almaya teÅŸvik ederdi. Benim ilk okuduÄŸum kitap Robinson Crusoe'nin çocuk versiyonuydu. O gün bugündür ben deniz deniz dolaşıp yazı yazacağım diye büyüdüm. Hep oturup bir ÅŸeyler yazdım ilkokulda, ortaokulda.Ne tür ÅŸeylerdi onlar?- Önce Jules Verne taklidi ÅŸeyler yazdım. Ortaokulda cinayet romanları yazmaya baÅŸladım. Bir dedektif yaratmaya çalışıyordum. Ãœniversiteye geldiÄŸimde, her aklı başında adam gibi, doÄŸru dürüst bir diplomam olsun dedim ve ODTÃœ'de Kimya MühendisliÄŸi okumaya baÅŸladım. Ama içimdeki tutku öyle büyüktü ki bıraktım ve gelip Ä°ngiliz Dili ve Edebiyatı okudum Ä°stanbul Edebiyat Fakültesi'nde. Kendi kendime, 'Edebiyattan baÅŸka bir ÅŸey yapmayacağım' dedim. 'Yazamıyorsam çevireceÄŸim, çeviremiyorsam öğreteceÄŸim' dedim. Neden böyle bir roman? Öyle çok fazla postmodern numara filan yok, anlatıcının zaman zaman okura hitap etmesini saymazsak eÄŸer...- Postmodern hareketler yok, onlardan hep uzak durmaya çalıştım. Postmodern numaralar bizim hayatımıza kadar girdi neredeyse. O kadar çok öyle roman yazıldı ki, bezdirdi artık. Vücut çalımları yaptıkça daha zeki görüleceÄŸim, büyük yazar diyecekler zannediyorsun. Halbuki alakası yok. Ben iyi bir edebiyat terbiyesi aldım. Kimlerdir besleyenler sizi?- Gözümü Joyce ile açtım. Beckett'i çok sevdim sonra. YaÅŸlandıkça klasiklere ilgim arttı. Birkaç yıldır 18. yüzyıl romanlarıyla düşüp kalkıyorum. Yerli olarak Ahmet Hamdi Tanpınar çok büyük bir romancı, dünya çapında bir adam. Yusuf Atılgan, Bilge Karasu da büyük yazarlar. BAZI ÅžEYLER MAHREM KALMALIBir aÅŸk romanı mı bu?-İçinde aÅŸk da var ama ben aÅŸk romanıdır diyemem. Ben kendimce Nadir'in hayatını anlattım. Ama öte yandan hayatın bütün mahrem yanları malzeme oldu artık. Her ÅŸeyin ipliÄŸini pazara çıkartma hayatı yaÅŸanıyor. AÅŸk da öyle, cinsellik de öyle, savaÅŸ da öyle. Hiçbir ÅŸeyin üzerinde örtü kalmadı, her ÅŸey tepe tepe kullanılıyor. Her ÅŸey, çeÅŸitli alıcılara göre versiyonlardan geçirilip öyle sunuluyor. Bundan ÅŸikayetçisiniz galiba...- Öyleyim elbette. Çünkü ben insanların akıllarındaki bazı ÅŸeylerin mahrem olduÄŸuna inanılan zamanlarda büyüdüm. Her ÅŸeyin çok konuÅŸulmaması gerektiÄŸine inanılan zamanlarda. Bu açıdan bakınca, son iyi zamanlara yetiÅŸebilmiÅŸ ÅŸanslı bir insan olarak görmeye baÅŸladım kendimi. Benim kızım, benim eski güzel Türkiye'den hatırladığım hiçbir ÅŸeyi bilmeden büyüyecek. O yüzden içimde bir acı var. Ama hayat ister istemez deÄŸiÅŸecek...- DeÄŸiÅŸecek elbette ama bu deÄŸiÅŸim biraz hızlı, biraz da sindirilmeden oldu gibi geliyor bana. DeÄŸiÅŸime biz damardan girdik. Seve seve, hissede hissede, kendimizden bir ÅŸey kata kata yaÅŸadığımız bir deÄŸiÅŸim olmadı. Biraz da empoze edildi galiba bu bize... EleÅŸtirmenlerin kalbi kırıldı'Romanda patlama yaÅŸanıyor' kanaati var. Herkes kolay diye mi soyunuyor romana, yoksa eleÅŸtiri mekanizması yeterince çalışmadığı için mi böyle oluyor?- Bizdeki roman piyasası, son zamanlarda Irak'a döndü. Saddam gitti ve hiçbir kural kalmadı, her ÅŸeyin serbest olduÄŸu bir döneme girildi. Resmen kanunsuz-kuralsız bir edebiyat ortamı var. Hem yasasız, hem de tasasız üstelik. Hakikaten dosyasını alan dalıyor yayınevine ve gelen dosya da elenmeden, deÄŸerlendirilmeden basılıyor. 'Bu satar, bunu bir yerinden tutturuyuz' diye düşünüyor yayıncı. Tutunca da, bir baÅŸkası 'Abi benim neyim eksik' diyor o da dalıyor. Edebiyat açısından olumlu mu bu sizce?- Millet herhalde hevesini alacak. Olmadığını gördükleri zaman da yavaÅŸ yavaÅŸ bir toparlanma baÅŸlayacak. Ama bu arada çok kitap basılacak. On sene öncesine kadar edebiyatın bir saygınlığı vardı. Her ÅŸey basılmazdı. Bir yayıncıya kitap kabul ettirebilmek çok zordu. Benim Çocuk Ölümü Åžarkıları'nı yayınlatmam iki seneden fazla sürmüştü. Ä°nsanın canı çıkardı bir kitabını yayınlatmak için. Hal böyle olunca da eline kalemi alan kağıda dalamazdı. Ayrıca o zaman bu kadar para filan da vaat etmiyordu bu iÅŸler. Kurallar kalkıp her ÅŸey serbest olunca önüne gelen daldı. EleÅŸtiri mekanizması saÄŸlıklı iÅŸlese, aynı ÅŸey olur muydu acaba?- EleÅŸtirinin okuyan üzerinde yarattığı bir duygusal ağırlık olsa, falancanın yazdığı eleÅŸtiriyi okuyan yazar üç gün kendine gelemese, durum farklı olurdu herhalde. Akademik eleÅŸtiriyi kastetmiyorum. AkÅŸit Göktürk'ün, Berna Moran'ın yaptığı türden eleÅŸtirilerden çoktan vazgeçtik. Ama diÄŸerleri de yok. Olsa, belki herkes ayağını biraz daha denk alırdı gibi geliyor bana. Ama eleÅŸtirmenlerinin kalbinin kırıldığını da unutmamak gerekiyor. Bu harala gürele içerisinde onlar da kendilerini korumaya aldılar. 'Madem yazınca kötü oluyoruz, ne halleri varsa görsünler' demeye baÅŸladılar. Yoksa memlekette dünya kadar güçlü eleÅŸtirmen var. Karıma, her ÅŸeyi bırakıyorum, istersen beni boÅŸa, dedim Oturdum paÅŸa paÅŸa yazmaya baÅŸladım'Sana kitapları sev dediysek, bu kadar da kafayı ye demedik' dediler elbette, ailem beni evlattıktan reddediyordu neredeyse. Ãœniversitedeyken bir yandan da yazmaya devam ettim. Çocuk Ölümü Åžarkıları böyle çıktı. Ama hayatın tuzağına düşmeden duramadım. Evlenip barklanınca, bu sefer de ev geçindirmek gerekti. Yazı da yazabileceÄŸim iÅŸlerde çalışayım dedim. Memuriyete baÅŸladım ve elli türlü iÅŸ yaptım. Mutsuzluk dizboyuydu. Yıllarca antidepresanlarla ayakta durabildim. Ama baktım benim kafa gidiyor. Daha mutsuz olunabileceÄŸini düşünemediÄŸim bir zamandı. Karıma, 'Ben her ÅŸeyi bırakıyorum, istersen beni boÅŸa' dedim. O da saÄŸolsun, 'Nasıl mutlu olacaksan öyle yap' dedi. 99 sonu gibiydi. Ailem de baktı baÅŸka türlü olmayacak, onlar da maddi destek çıktılar. Oturdum paÅŸa paÅŸa yazmaya baÅŸladım.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!