Bir Bağdat hikâyesi

Güncelleme Tarihi:

Bir Bağdat hikâyesi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 30, 2011 21:29

Yıl 2003. Irak Savaşı’nın en hareketli günleri... Bağdat’ın düştüğü, Amerikalı askerlerin Bağdat’ı işgal etmeye başladıkları günler yaşanıyor. Amerikan bombalarından biri Bağdat Hayvanat Bahçesi’ne düşüyor. Bu olay New York Üniversitesi’nde yüksek öğrenimini görmekte olan Rajiv Joseph’i o kadar etkiliyor ki, genç yazar hemen Bağdat Hayvanat Bahçesi’nde geçen bir oyun yazmaya başlıyor.

Haberin Devamı

Rajiv Joseph’in yazdığı ‘Bengal Tiger At The Baghdad Zoo’ (Bengal Kaplanı Bağdat Hayvanat Bahçesi’nde) 2010 yılında Pulitzer ödülüne aday gösteriliyor ve 2011 Bahar/Yaz sezonunda Broadway’de seyirciyle buluşuyor. Tecrübeli yönetmen Moises Kaufman oyunu okur okumaz heyecanlanıyor ve Rajiv’de yeni bir Arthur Miller’ın ve yeni bir Tennessee Williams’ın ışığını yakaladığına inanıyor.
‘Bengal Tiger...’ oyunu için Richard Rodgers Tiyatrosu’na gelen seyirciler perde açıldığı an sahnenin tam ortasındaki kafesin içinde beyaz sakallı, yırtık giysiler içinde bir adamla göz göze geliyorlar. Seyircilerin coşkuyla alkışladıkları bu adam 59 yaşında ve hayatında ilk kez bir Broadway sahnesine çıkıyor. Amerikan sinemasının sevilen yıldızlarından Robin Williams felsefe yapmayı seven, ağzı bozuk bir kaplan rolünde karşımızda... Büyük komedyeni görüp sadece gülmek için tiyatroya gelen izleyicileri; düşündüren, zaman zaman güldüren, zaman zaman ürperten önemli bir oyun ve usta bir oyuncu bekliyor. Kaplan rolü Julliard mezunu Robin Williams için biçilmiş kaftan. Usta oyuncunun bir yıldızı oynamak yerine sahneyi diğer oyuncularla paylaşma kararı doğru bir karar.
UDAY VE KUSAY HÜSEYİN SAHNEDE
‘Bengal Tiger At The Baghdad Zoo’da iki Amerikalı asker, bir tercüman/bahçıvan, bir konuşan kaplan, Saddam Hüseyin’in cani oğlunun ruhu ve öldürülen genç bir kızın ruhu var. Amerikan oyun yazarlarının Irak Savaşı’na dokunmadıkları bugünlerde ‘Nurse Eddie’ dizisinin yazarlarından Rajiv Joseph’in oyunu  Broadway’de bu sezon sahnelenen en yeni, yaratıcı, cesur ve önemli oyunlar arasında yer alıyor.
Oyunun açılış sahnesinde savaşla gerçek hayatı birbirinden ayırt edemeyen Amerikalı askerlerden biri arkadaşının elini ısıran kaplanı Saddam’ın oğlu Uday Hüseyin’in altın kaplı tabancasıyla vurarak öldürüyor. 2003 yılının Temmuz ayında gazetelerden Amerikan askerlerinin öldürdüklerini okuduğumuz Uday ve Kusay Hüseyin’in hikâyesini oyunda bize Uday’ın ruhu anlatıyor. Sahnedeki Uday Hüseyin olabildiğince kötü, vicdansız bir adam. Şiddetin sınırlarını zorlayan şımarık, psikopat prens rolünde Hrach Titizian çok başarılı.
‘Bengal Tiger At The Baghdad Zoo’ oyununun önemli özelliklerinden biri de şiddetin tek bir kişiye özel olmaması ve şiddetten herkesin nasibini alıyor olması. Artan şiddet olaylarının ve hayatını yitiren insanların ruhlarının yaşayanları rahat bırakmadıkları bir Bağdat’tayız bu oyunda. Yolunu bulmaya çalışan insanlar ve Bengal Kaplanı zaman zaman Tanrı’yı sorguluyorlar. Oyunun sormak istediği soru insanların birbirlerini yaralayan, öldüren kişiler mi, yoksa Tanrı yolunda ilerleyen varlıklar mı oldukları. Robin Williams verdiği bir röportajda oyunun en can alıcı satırlarında şu soruyu sorduğunu söylüyor: “Siz Amerikalılar, bir şey ölünce onun ilelebet gittiğine mi inanıyorsunuz?”
BROADWAY’DE YÜKSELEN ARAPÇA
‘Bengal Tiger At The Baghdad Zoo’ oyununun başarısında en az yönetmen ve oyuncular kadar büyük katkısı olan kişi ise Derek McLane adında bir adam. McLane’in başarısı hazırlamış olduğu olağanüstü güzellikteki sette görülüyor. Ne kadar yakılıp, yıkılsa da Richard Rodgers Tiyatrosu’nda Bağdat şehrinin ihtişamı gözler önüne seriliyor. Kapılar, mozaikler, avizeler ve dekorun bütünü Bağdat şehrinin şanına yakışır güzellikte. ‘Bengal Tiger...’ oyununda ud sesine ve Arap diline de yer var. Belki de bir Broadway sahnesinde ilk kez Arapça konuşuluyor. Arapça konuşulan her cümlenin tercüme edilmemesi ise yerinde bir karar. İnsan doğasının karanlıklarını ve savaşın saçmalığını zaman zaman kara mizah yardımıyla seyircilere sunan, ama seyircilerine bir ahlak dersi vermeye çalışmayan ‘Bengal Tiger At The Baghdad Zoo’ son yıllarda savaş hakkında yazılmış olan nadir, başarılı oyunlardan biri. 

Haberin Devamı

Yılların getirdiği tecrübe

Haberin Devamı

Bu yıl 19. yüzyılın en önemli piyanist ve bestecilerinden biri olan Franz Liszt’in 200. yaşını kutluyoruz. Fırtınalı hayatında defalarca öldürülmeye çalışılan ve iki başarısız suikast girişimine maruz kalan Liszt bu girişimlerin kendisini ‘kıskananlar’ tarafından yapıldığını söylemiş ve 31 Temmuz 1886’da kendi evinde hayata gözlerini kapamıştı. Bu yılki Liszt kutlamaları beraberinde müzik dünyasının önemli müzisyenlerinin Liszt yorumlarını da getiriyor. 2011’de piyasaya sürülen Liszt albümleri arasındaki en güzel çalışma ise Brezilyalı bir piyaniste ait. 66 yaşındaki Nelson Freire, ‘Liszt: Harmonies du Soir’ isimli CD’siyle genç müzisyenlere katedecekleri ne kadar yol olduğunu gösteriyor. Freire bu yıl Brezilya Senfoni Orkestrası’ndaki müzisyenlerin yarısının kovulması üzerine orkestrayla vereceği konseri iptal ederek Brezilyalı yöneticilere de bir hayat dersi vermişti... Nelson Freire’nin üstün Liszt yorumu için ‘Harmonies du Soir’ı dinleyin.

Yeni eserler

Haberin Devamı

Amerika’nın Kansas şehrinde doğan Krystle Warren (24), müzik hayatını daha özgür müzik yapabileceğine inandığı Fransa’da sürdürüyor. Martha ve Rufus  Wainwright, Bill Withers, Marvin Gaye, The Beatles ve Elbow hayranı genç kadın 2009 yılında ‘Year End Issue’ şarkısının da yer aldığı ‘Circles’ adlı Pop/Folk türündeki albümüyle dikkatleri üzerine çekmişti. Birçok müzik çevresinin 21. yüzyılın Nina Simone’u olarak söz ettiği Krystle bu yıl Mayıs ayında Fransız caz piyanisti Eric Legnini’nin ‘The Vox’ albümünde 6 şarkıyı seslendirdi. Sadece bu albümdeki ‘Near The House On The Hill’i dinlemek  bile Krystle Warren’ın ne kadar büyük bir yorumcu olduğunu kanıtlamak için  yeterli olacaktır. Bu güzel sesi mutlaka dinlemelisiniz.

Haberin Devamı

Amerika’nın Denver şehrinde doğan 31 yaşındaki Nathaniel Rateliff’in kaderi de Krystel Warren’ınkine benziyor. Kyrstle nasıl Amerika’dan çok Fransa’da tanınıyorsa, Nathaniel da Amerika’dan çok İngiltere’de tanınıyor. Caz, gospel, country ve folk müzikleriyle beslenen Nathaniel Rateliff’in müziğinde Leonard Cohen ve Johnny Cash’in etkileri de var. Güçlü sesi ve farklı yorumuyla dikkat çeken Nathaniel’ın ‘In Memory Of Loss’ albümünde öne çıkan şarkılar ‘Oil and Lavender’, ‘Shroud’ ve ‘You Should’ve Seen The Other Guy’.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!