Beraat etsen de suçlusun

Güncelleme Tarihi:

Beraat etsen de suçlusun
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 23, 2001 00:00


Faruk BİLDİRİCİ
Haberin Devamı

Türkiye'deki davalarda mahku-miyet oranı, Batı ülkelerine oranla çok düşük. Bu durum yargı sistemimizdeki çarpıklığın en önemli göstergesi. Çünkü gereksiz yere suçlanan kişi, yargı süreci sonunda beraat etse de, toplumun gözünde suçlu olmayı sürdürüyor.

Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürü Mustafa Tören Yücel, ‘‘Hukuk ve Hakikat/Hukuka insan merkezli yaklaşım’’ adlı yeni kitabında, yargının Türkiye'deki durumunu somut rakamlarla gözler önüne seriyor. Türkiye'deki mahkemelerde beraat oranının başka ülkelere göre çok yüksek olduğunu vurgulayan Yücel, bu değerlendirmesini rakamlarla destekliyor:

‘‘Kamuoyu nezdinde kişinin alnındaki kara leke beraat etmesiyle nadiren silinmektedir. Kişinin beraat etmesine karşın genelde halk, özelde tanıdıkları/komşuları ithamı hatırlayarak onun suçluluğundan kuşku duyabilmektedirler. Asıl önemli olanı da masum bir sanığın gereksiz itham edilmesi sonucu başlayan yargılama süreci boyunca maruz kalabileceği psikolojik travmadır.’’

Yücel, kitabının ‘‘beraat kararlarında farklılık ve şans’’ başlıklı bölümde, ‘‘adli sistemin yalnızca hükümlerin uygulandığı mekanik bir süreç olmadığı’’nı dile getiriyor:

‘‘Mahkeme, duruşmalarında her davaya özgü bulguları tanıklardan öğrenebilen ve yanılgıya düşebilecek insanlar tarafından yönetildiği için kaçınılmaz türden hatalar olağan sayılmalıdır. Bu bağlamda aynı kanıt bir hakim için inandırıcı olurken, bir diğerine saçma gelebilmektedir. Nitekim hakimlerin olaya ilişkin sorular üzerindeki farklılığı, hukuka ilişkin yorumlarında saptanan farklılıktan daha fazladır. Bu farklılığı vurgulayıcı nitelikteki görünme aynı suç türlerine ilişkin görevli mahkemelerce verilen beraat kararlarındaki oran değişimlerinde tanık olunmaktadır.

MAHKEMEYE GÖRE CEZA

Bu değişimin boyutunu incelemek üzere, Ankara Adliyesi'nde mevcut olan 22 adet Asliye Ceza Mahkemesinde 1996 yılı verilerine göre hırsızlık, müessir fiil ve dolandırıcılık ve diğer yedi suçtan yargılanan sanıkların beraat şansına ait veri analizleri yapılmıştır.

Hırsızlık suçlarına ilişkin davalarda beraat oranları ortalaması yüzde 47 iken, altı mahkemede bu oran ortalama üstünde yüzde 70-81; beş mahkemede ise ortalama altında yüzde 9-27 değişen bir oran olduğu saptanmıştır. Bu tabloya göre, bir mahkemede hırsızlık suçundan sanık 10 kişiden yaklaşık birinin beraat şansı varken, bir diğerinde bu şans sekize yükselmektedir.

Benzer bir tabloya müessir fiil suçlarında da tanık olunmakta, bu suça özgü ortalama beraat oranı olan yüzde 34'ün üstünde, dört mahkemede bu oran yüzde 50-81 arasında seyrederken normalin altındaki 10 mahkemede bu oranın yüzde 5-26 arasında seyrettiği görülmüştür. Bu tabloda bir mahkemedeki 10 sanıktan birinin beraat şansı 0.5 iken, bir diğer mahkemede bu şans 8'e yükselmektedir.

Dolandırıcılıktaki görünüm de diğerlerinden farklı olmayıp, ortalama beraat oranı yüzde 47'nin üstünde yer alan dokuz mahkemede bu oran yüzde 58-82 arasında seyrederken, 11 mahkemede yüzde 2-37 arasında seyrettiği ve bu durumda bir mahkemede beraat şansı 0.2 iken, diğer bir mahkemede sekiz olmaktadır.’’

Yargıda bilirkişi saltanatı var

‘‘Yargı hakkı hakime mi aittir, yoksa bilirkişi tarafından mı kullanılmaktadır?’’ Yücel, kitabında bu soruya da yanıt arıyor: ‘‘Hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel ve hukuki bilgi ve çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenmez. Uygulama bu normatif eksen üzerine oturturulamadığından, davaların çoğu bilirkişiye havale edilmekte, verilen raporlar da, çoğu zaman tartışılmadan karar olarak açıklanmaktadır. Hakimleri metropol adliyelerde bu yola (Bilirkişi saltanatı) iten nedenlerin başında, kuşkusuz, iş yükü stresi gelmektedir.

Gereksiz yere bilirkişi incelemesi yaptırılması görev sınırlarının belirlenmemesi veya birlikte yapılacak işlerin ayrı ayrı zaman ve işlemlerle yapılması, hakkın alınmasını geciktirdiği gibi, taraflara yargılama gideri de yüklemektedir. Bu doğrultuda, bilirkişi seçimi (tarafsız kişilerden) ve bilirkişi raporu yazımı da özen gerektiren hususlardandır. Rapor verilme süresinin hakim tarafından belirlenmesi (en çok üç ay) kuralsa da, uygulamada buna uyulmadığına ve sonuçta gecikmeli rapor takdimlerine tanık olunmaktadır.(...) Özetle, davaların gerektiğinde bilirkişilerin yardımıyla, ama mutlaka hakimler tarafından karara bağlanması sağlanmalıdır. Tersine uygulamalar hem yasalara ve hem de Anayasaya aykırıdır.’’

Medya için evrensel kural yok

Yücel, kitabında, ‘‘kitle iletişim araçlarının davalar hakkında bilgi ve fikirlerin halka duyurmasının demokratik bir zorunluluk olduğu’’nu vurguluyor : ‘‘Bu ilke, ceza adaletinin kapalı kapılar ardı yerine halkın denetiminde yerine getirilmesini amaçlamaktadır. Bu denetim işlevine karşın günümüz dünyasındaki sanıkların çoğu, duruşmaların kapalı olmasını tercih edeceklerdir. Gerçekte, duruşmanın açıklığı salonun elverdiği ölçüde herkesin duruşmayı izleyebilmesidir. Bu ilkenin ihlali mutlak temyiz nedeni olarak yeniden açık duruşma yapılmasını gerektirmektedir.

Görsel medyanın duruşmayı izlemesi konusunda evrensel bir uygulama gelişmemiştir. ’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!