Avrupa türbanı bir Türk erkeÄŸinden öÄŸrenmiÅŸti

Güncelleme Tarihi:

Avrupa türbanı bir Türk erkeğinden öğrenmişti
Oluşturulma Tarihi: Kasım 24, 2002 00:00

Avrupa, bugün Türkiye'nin gündeminde ilk sırayı alan türban ile 18. asrın sonlarında tanışmış ve bu tanışma bir Türk erkeÄŸinin sarığı sayesinde olmuÅŸtu: Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu'nun Paris elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi'nin sarığı sayesinde.Paris sosyetesine mensup hanımlar 1790'ların sonunda artık Ali Efendi'nin sarığına benzer ÅŸapkalar takıyor yahut saçlarını kıymetli kumaÅŸlarla sarığı taklit ederek sarıyorlardı ve bu yeni modanın adı ‘‘türban’’ idi.TÃœRBAN, Türkiye'nin gündeminin ilk sırasındaki yerini Bülent Arınç'ın refikaları hanımefendi sayesinde yeniden aldı. Ankara'da geçen gün yaÅŸanan bu türban hadisesi, ÅŸimdi batı basınında da yankılanıyor.Avrupa, ‘‘türban’’ kavramıyla bundan iki asır önce, 1796 senesinde, Paris'e gönderilen Osmanlı elçisi Moralı Esseyid Ali Efendi sayesinde tanışmıştı. Ali Efendi'nin başındaki devásá sarık Fransız hanımların hoÅŸuna gidince bir anda moda oluvermiÅŸ, Paris sosyetesinde bir türban merakı baÅŸlamıştı.Ä°ÅŸte, Avrupa'nın türbanla tanışmasının ve o zamanlar erkeklere mahsus olan türbanın kadın giyim unsuru halini almasının kısa öyküsü:1789'daki büyük ihtiláli yaÅŸayan Fransa karmakarışıktı ama Avrupa'nın önemli bir gücü olmaya hálá devam ediyordu. Osmanlı Ä°mparatorluÄŸu, ezeli ve ebedi bir tehlike olarak gördüğü Rusya'ya karşı Avrupa'nın desteÄŸini almıştı ve Fransa'dan daha fazla destek saÄŸlamanın yollarını aramadaydı.Bu yollardan biri, Paris'e daimi bir elçi gönderilmesiydi. Zaten Fransızlar da Londra, Berlin, Petersburg ve Viyana'da Osmanlı elçilerinin varolmasından ama Ä°stanbul'un Paris'te bir sefaret açmamasından ÅŸikáyet ediyor ve bunu gurur meselesi yapıyorlardı.Ä°stanbul tarafı, iÅŸte bütün bunları deÄŸerlendirerek Paris'te de daimi bir elçilik açılmasına karar verdi ve Moralı Esseyid Ali Efendi'yi ‘‘Sefir’’ yani büyükelçi olarak Fransa'ya gönderdi.O sırada kırk yaÅŸlarında olan Ali Efendi daha önce Berlin'e tayin edilmiÅŸ ama her nedense gidememiÅŸti. Paris'e yollanması kararlaÅŸtırılınca hemen Ä°stanbul'daki Fransız elçisiyle temas kurdu ve Fransa'nın ádetleriyle davranış biçimlerini bizzat elçiden öğrendi. Elçi, Paris'e gönderdiÄŸi raporlarda ‘‘Ali Efendi Fransızca öğrenmeye baÅŸladı. Ona, Fransız kadınlarından zevk alacağını da anlattım ve Paris'te ihtiyarlara ‘valide', kendi yaşında olanlara ‘kız kardeÅŸ', gençlere de ‘evlád' muamelesi edeceÄŸini söyledi’’ diye yazıyordu.Ali Efendi, 1796 Mart'ında bir gemiyle Fransa'ya doÄŸru yola çıktı. Marsilya'ya gidiyordu, maiyetinde 18 kiÅŸi vardı ve mihmandarlığını bir Fransız yüzbaşı yapıyordu. Gemi on gün sonra Marsilya'ya ulaÅŸtı ve Ali Efendi ile beraberindekiler o zamanın saÄŸlık ádetleri uyarınca beÅŸ haftalığına karantinaya alındılar!Türk heyeti karantinadan çıkınca Fransızlar bitmeyecek gibi bir ikram yarışına baÅŸladılar. Ali Efendi Marsilya'dan Paris'e gelinceye kadar hemen yer yerde ağırlandı, ÅŸerefine davetler tertip edildi ve Türk heyeti iÅŸte böyle bir debdebe içinde Paris'e vardı. Türk elçisine ikametgáh olarak Monako Prensi'nin Paris'teki küçük sarayı tahsis edilmiÅŸti ve Ali Efendi'nin mükellef binanın duvarlarındaki çıplak kadın tablolarını hiç de yadırgamadığı konuÅŸuluyordu.Parisliler, Ali Efendi ile hemen o hafta tanıştılar. Türk elçisi DışiÅŸleri'ni ziyaretinden ve Lüksemburg Sarayı'na gidip Fransa'yı idare eden Direktuvar'a itimatnamesini sunmasından hemen sonra gezmelere baÅŸlamış, sosyete onu davet edebilmek için birbiriyle yarışır olmuÅŸtu. Davetleri hiç reddetmiyordu ve hanımlara karşı gösterdiÄŸi nezaket de dillerdeydi. Halk, Ali Efendi'nin başındaki sarığına, elindeki çubuÄŸuna, yürümesine ve etrafı selámlamasına hayrandı.Ä°ÅŸte, Paris'in kadın modasında o günlerde büyük bir deÄŸiÅŸiklik yaÅŸandı, sosyete hanımları baÅŸlarına artık Ali Efendi'nin sarığına benzer ÅŸapkalar takmaya yahut saçlarını kıymetli kumaÅŸlarla sarığı taklit ederek sarmaya baÅŸladılar. Bu yeni modanın adı, ‘‘türban’’ idi. Moda sadece saç tuvaletiyle de sınırlı kalmamış, alışılmış tuvaletlerin yerini sultan ve odalık elbiselerinin taklitleri almıştı. Türban, Moralı Esseyid Ali Efendi'nin sarığı sayesinde Avrupa'ya iÅŸte böyle girmiÅŸ ve kavram olarak da yerleÅŸivermiÅŸti.Ama, Ali Efendi'nin Paris macerasının sonu pek öyle hoÅŸ olmadı. Gerçi gününü gün etti, kendisiyle beraber olmak isteyen Fransız hanımlarının hiçbirini boÅŸ göndermedi ve maceraları Paris gazetelerinin birinci sayfalarını da sık sık süsledi ama diplomatlığı tam bir fiyaskoydu. Karşısında dünya diplomasi tarihinin en büyük isimlerinden olan Talleyran gibi ÅŸeytana bile küláhını ters giydiren bir dışiÅŸleri bakanı vardı ve olup bitenlerden haberdar olamadı. Hatta, daha sonraları iktidara gelen Napolyon Bonapart'ın Fransa'dan donanmayla yola çıkıp iÅŸgal maksadıyla o zamanlar Osmanlı toprağı olan Mısır'a gittiÄŸini bile iÅŸitmedi.Dolayısıyla, mesleÄŸinde son derece baÅŸarısız olan Ali Efendi'nin Paris'te daha fazla kalması gereksizdi ve 1802 Temmuz'unda azledilip Ä°stanbul'a çağırıldı. Daha düşük vazifelere tayin edildi ve nihayet 1808 Temmuz'unda kellesini Ä°kinci Mahmud'un fermanıyla celládın satırına uzattı.Moralı Esseyid Ali Efendi'nin üzerinde Avrupa'nın ‘‘türban’’ olarak bildiÄŸi sarığını taşıdığı kellesi gövdesinden ayrı olarak ÅŸimdi Ä°stanbul'da, Mahmud PaÅŸa Mezarlığı'nda defnedilmiÅŸ bulunuyor.Eski türban daha güzeldiBen türban tartışmasına hiç karışmadım ama türbana sadece estetik kaygıyla karşı çıktım. Türk kadınının başı eskiden de örtülüydü, bu örtünme çeÅŸitli ÅŸekillerde olurdu fakat bize mahsustu. Burada, Türk kadınının geçmiÅŸ zamanlarda kullandığı baÅŸ örtülerinden ve baÅŸ süslerinden bazılarını görüyorsunuz. Bu çizimleri, ReÅŸad Ekrem'in ‘‘Türk Giyim KuÅŸam ve Süslenme Sözlüğü’’nden aldım. Åžekillerine bir bakın, ‘‘sıkmabaş’’ zamanını hatırlayın ve canınız çekerse bunlarla ‘‘türban’’ dediÄŸimiz örtünün estetik bakımından mukayesesini de yapıverin.YAÅžMAKGenellikle 19. asrın sonlarına doÄŸru kadınların sokakta yüzlerinin etrafına tutturdukları, beyaz tülbendden yapılmış, yarı ÅŸeffaf ve iki parçalı bir örtüydü. YaÅŸmağın önce üst, sonra da alt parçası baÄŸlanırdı. BaÄŸlama sırasında alt yaÅŸmak ikiye katlanır, burnun üstünden ve gözlerin altından yüzün alt kısmına gerilerek arkada ense üzerinden tutturulurdu. Sonra, yine iki kat edilmiÅŸ üst yaÅŸmakla kaÅŸların üstünden alın ve baÅŸ sarılır, baÅŸ tamamen beyazlara bürünmüş görünürdü. Åžeffaf olmaları dolayısıyla erkeklerde merak ve heyecan uyandırır, eski yazarların deyimiyle 'kumaşın gerisinden tatlı hayal renkler, hayal çizgiler, burun ucu, penbe yanaklar, kırmızı dudaklar, çene, boyun ve gerdan farkedilirdi'. Türk edebiyatının büyük isimlerinden Ahmed Rasim'in yaÅŸmaktan bahsederken '...hafif tülden yapılmış bir fanusu andırırdı. YaÅŸmak takmasını her kadın beceremezdi ve bu iÅŸ için zevk sahibi olmak gerekirdi' diye yazması da iÅŸte böyle bir hayalin neticesiydi.HOTOZKadınların kendi saçlarından yahut yemeni veya diÄŸer kumaÅŸlar ile yaptıkları baÅŸ süsüydü. KumaÅŸ ve mücevherlerle kabartılmış saçın üzerine renkli yemenilerin yerleÅŸtirilmesiyle yapılırdı. ‘‘Hotoz’’ kelimesi ‘‘kotaz’’ yahut ‘‘kaytaz’’ sözünden gelirdi ve Türkistan taraflarına mahsus uzun kıllı bir cins öküzün kuyruÄŸundan yapılan, tuÄŸlara ve atların gerdanlarına süs olarak takılan püsküle bu isim verilirdi. Kadın sokaÄŸa çıkarken başına koyacağı örtüyü hotozon üstünden baÄŸlar ve hotoz düğümlenme biçimlerine göre ‘‘felek tabancası hotoz’’, 'Zeyrek yokuÅŸu hotoz', 'duduburnu hotoz', 'saraylı hotozu', 'kürdi hotoz', 'gelin sorgucu hotoz', 'çimdik hotoz', 'kayık hotoz', 'küpkapağı hotoz', 'tandır hotoz' gibi isimler alırdı.FELEK TABANCASIHotozun ön tarafında çarkıfelek ÅŸeklinde bir fiyong bulunur ve bu fiyong eski tabancaların mermi taşıyan topuna benzediÄŸi için bu hotoz çeÅŸidine 'felek tabancası' denirdi. TANDIRBAÅžOrta ve doÄŸu Anadolu'da kullanılan bir kadın baÅŸ tuvaletiydi. GeniÅŸ tablalı bir kadın fesinin üstüne ÅŸal sarılır ve bu serpuÅŸun üstüne iÅŸlemeli örtü atılarak üst tarafından bir kuÅŸakla baÄŸlanırdı.SALMA YEMENÄ°Saçlar örülür, bir veya birkaç tutamı sırt üzerine bırakılır, yemeni ortadan katlanarak üçgen ÅŸekline getirilir ve bu üçgenin uzun yanı alnın üzerine konarak köşeler saç örgüleri üstüne salınırdı.KUNDAK YEMENÄ°: Saçlar başın üstünde ve arka tarafından yemeni içinde sımsıkı toplanır, yalnız alında ve ÅŸakaklarda biraz kákül ve perçem görününr, ensede de yemeni içine alınmış saçların bitimi kalırdı. TEPELÄ°K: Yassı bir tas biçiminde gümüşten, bazen de altından yapılmış bir baÅŸlıktı. Etrafına ve alına gelecek yerlerine altın ve gümüş paralar dizilerek süslenir, üzerine zümrüt, mercan ve Seylán taÅŸları da konabilirdi.Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!