Arkeolojinin hanımefendisi

Güncelleme Tarihi:

Arkeolojinin hanımefendisi
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 22, 1998 00:00

Haberin Devamı

Çalışkan, sürekli bilgi üreten, idealist ve toprağa ‘‘arsa parçası’’ değil de ‘‘vatan’’ gözüyle bakan bir insan. Adı Jale İnan. Türkiye arkeolojisinin evrensel düzeyde yetiştirdiği en önemli değerlerden biri. Klasik arkeolojiye yaklaşık 60 yıldır hizmet veren Jale İnan, ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ çalışmalarını sürdürüyor. Onun gibi insanlar, artık hiç yetişmiyor.

TÜBİTAK'ın yayımladığı Bilim ve Teknik Dergisi'nin son sayısında, Türkiye arkeolojisinin dünya çapındaki büyük ismi Prof. Dr. Jale İnan'ın yaşamı ve çalışmaları üzerine geniş bir yazı yayımlandı. Türkiye arkeolojisine kazı, araştırma, eğitim, müze kurma, restorasyon ve tarihi eser kaçakçılığını önleme konularında eşsiz hizmetler veren Jale İnan, yerli ve yabancı meslektaşlarınca ‘‘Türkiye arkeolojisinin hanımefendisi’’ diye tanınıyor. 40 yıldır Side ve Perge'de yaptığı kazılar ve araştırmalarla arkeolojiye çok önemli katkılarda bulundu. 1995 yılından bu yana Türkiye Bilimler Akademisi Şeref Üyesi olan Jale İnan'ın yazdığı eserler, bugün arkeoloji literatürünün en önemli başvuru kitapları arasında kabul ediliyor.

1914 yılında İstanbul'da doğan Jale İnan, liseyi bitirdikten sonra Aleksander von Humboldt Vakfı'nın ilk bursiyerlerinden biri olarak, arkeoloji okumak üzere 1934 yılında Almanya'ya gitti. Bir yıl sonra da Türk devletinin bursunu kazandı. 1939 yılında patlak veren İkinci Dünya Savaşı'nın dehşet günlerinde, Nazilerin, siren seslerinin, bomba gürültülerinin arasında öğrenim savaşı verdi.

1944 yılında Almanya'dan döndükten sonra, yazar Oğuz Atay'ın ‘‘Bir Bilim Adamının Romanı’’ adlı kitabında yaşamını anlattığı Mustafa İnan'la evlendi. 1945 yılında tek çocukları Hüseyin İnan dünyaya geldi.

İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Eski Çağ Kürsüsü'nde Prof. Dr. C. Bosch'un asistanlığı yapan Jale İnan, 1946 yılında İÜ Klasik Arkeoloji Kürsüsü'nün çalışmalarına katıldı. Kürsüde Prof. Dr. Arif Müfit Mansel'in asistanlığını yapmaya başlayan Jale İnan, çok zor koşullarda gerçekleşen bir eğitim misyonunu da üstlendi. Yine aynı yıl Arif Müfit Mansel'le birlikte Türk Tarih Kurumu adına Antalya'nın Side ve Perge antik kentlerinde kazılara başladı ve bu kazılar, kesintisiz devam etti. Perge'de gün ışığına çıkarılan eşsiz eserler nedeniyle Antalya Müzesi, iki defa genişletilmek zorunda kaldı. 1940'lı yılların olağanüstü zor, yoksulluk ve yoksunluk içinde geçen günlerinde, bir kadın olarak kazı düzenlemek, her babayiğidin harcı değildi. Jale İnan, bu sorunları kolaylıkla aşmayı başardı. Bu iki ana kazının dışında Kremna ve Pamphylia Selukeia'sında kurtarma kazıları yaptı ve buraları tarihi eser kaçakçılarının yağmasından kurtardı. Yaptığı kazılar, özellikle son 25-30 yıldır, yöre halkının gelir düzeyinin yükselmesine de neden oldu. Kazıların yanı sıra Side Müzesi'ni de kuran de kuran Jale Hoca'nın 1980'de Perge kazıları sırasında bulduğu bir heykel parçasının peşinde, polisiye roman kahramanlarına taş çıkarırcasına yaptığı çalışma ise, birçok açıdan ibret alınacak bir olay:

Jale İnan 1980 yılında Perge'de bir Herakles heykelinin parçasını bulur. Ama heykelin belden yukarısı yoktur. Bugün belden aşağısı Antalya Müzesi'nde sergilenen heykelin üst bölümünün ABD'ye kaçırıldığı söylentileri dolaşır. Jale İnan, bir dedektif gibi çalışmaya başlar ve izini bulur. Konuyla ilgili olarak yazdığı makaleyle de bu iki parçanın birbirine ait olduğunu öne sürer. Yıllar süren ısrarlı çalışmaları sonunda bu iddiasını kanıtlama fırsatı da bulur. 1990 yılında Boston Mitropolitan Müzesi'nda bir alçı kopyayla iki parçanın birbirine ait olduğunu kanıtlar.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!