Anayasa çağrısı olağanüstü tavır

Güncelleme Tarihi:

Anayasa çağrısı olağanüstü tavır
Oluşturulma Tarihi: Eylül 28, 2010 00:00

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yeni Anayasa’nın genel seçimi beklemeden hemen yapılması yolundaki önerisini “Olağanüstü bir tavır” olarak nitelendirerek, kendisine tam destek verdi.

Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yeni Anayasa’ya seçimden önce zamanın yetişmeyeceği yolundaki sözleri hatırlatıldığında, “Başbakan da ana muhalefet partisinin iradesini görürse ‘Hayır’ diyeceğini sanmıyorum. O da memnun olur. Kuvvetli irade varsa niye olmasın?” diye konuştu. Gül, bu konudaki açıklamalarını önceki gün New York’tan dönerken uçakta sohbet ettiği bir grup gazeteciye yaptı. Gül’e yöneltilen sorular ve yanıtları özetle şöyle:


- Referandumdan sonra siyasi hava yumuşadı izlenimi var. Türkiye’deki gelişmeleri izlediniz mi?
Böyle olması lazım... Siyaset bütün enerjisini karşılıklı mücadeleye değil ülke için de harcamalı. Buna ihtiyaç var. Kutuplaşma seçimlerde oluyor, ama seçimden sonra geçmesi lazım. Ben geçeceğine de inanıyordum. Hiçbir zaman onarılamaz bir yara gibi görmedim. İddialı seçimlerde bu hep böyle olur. Neler neler yaşanır. Memleketin temel meselelerinde çözümlere odaklanır ve herkesin katılımını sağlayacak şekilde yaklaşırsa, sorunlar daha kolay aşılır. İnşallah olacak. Türkiye’nin geleceğine olan inancım her zamankinden kuvvetli.
- Sizin ‘Mümkünse bu Meclis yapsın’ demenize paralel olarak, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun ‘Yeni Anayasa’yı bu Meclis’te yapalım’ teklifine ne diyorsunuz? Sözleri sizin açıklamanızla birebir örtüşüyor.
Kılıçdaroğlu’nunki olağanüstü bir tavır... Ana muhalefet partisinin ‘Bu Meclis yapsın’ demesi çok önemli. Dil çok önemli. Siyasetin dili çok önemli... Neden biz kendi parlamentomuzun değerini düşürelim ki? Meclis’e biz saygı göstermezsek başkası hiç göstermez. Seçime kadar zaman da var tabii...
- Başbakan ‘Süre yok, seçime kadar yetişmez’ dedi.
Bu biraz da herkesin yeni anayasa yapma konusundaki iradesine ve kararlılığına ve sözlerinin samimiyetine bağlı. Herkes öyleyse, oturup çalışmak lazım.
- Başbakan ‘Yeni Meclis yapsın’ diyor?
Başbakan da diğer partilerin ve başta ana muhalefet partisinin iradesini görürse ‘Hayır’ diyeceğini sanmıyorum. O da memnun olur. Kuvvetli irade varsa niye olmasın? Oturulur çalışılır. Bu durumda, Başbakan’ın ‘Hayır’ diyeceğini zannetmiyorum.

Tek parti görüntüsü olmamalı

- Başkanlık sistemi tartışmasına ne diyorsunuz?
Çok önemli bir tartışma. Herkesin fikrini ortaya koyması iyi bir şey. Tartışılsın. Ama bu konuları bilerek tartışmak gerekir; kulağa hoş gelen şekliyle değil. Siyaset bilimciler, siyaset adamları, hukukçular tartışırken güzel şeyler yazıyorlar. Başkanlık, yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistemin güçlendirilmesi modelleri üzerinde tartışmalar yapılabilir. Yeter ki halk doğru aydınlatılsın. Ancak bu konu Türkiye’nin gündeminde değil.
- Bir partinin her şeye hâkimiyeti mahzurlu değil mi?
Demokratik sistemin ana unsurlarından biri ‘çek ve balans’ (denetleme-dengeleme) sistemidir. Sadece seçmek, seçilmekle olmaz. ‘Çek-balans sisteminin’ olmadığı demokrasi olmaz. Hep aynı partiler seçimi kazanacak, hep aynı partiler iktidar olacak, cumhurbaşkanlığına hep aynı kişiler seçilecek, muhalefetin hiç ümidi olmayacak... Böyle bir şey yok. Hükümet devamlı seçim kazanıyor diye de tek parti görüntüsünün olmaması lazım.

Özel Yetkili Mahkemeler ‘üniformasız DGM’ oldu

- Uzayan davalar ve tutukluluk sürelerinin cezaya dönüşmesi konusunda ne düşünüyorsunuz?
Geçen yıl Meclis açılışında bu konuya özellikle değindim. Yargıtay, Danıştay açılışlarında da değinildi. Türkiye’de tutukluların sayısı, hükümlülerden çok hale geldi. Bu da tabii hoş bir şey değil, görüntü açısından hoş değil. Bu tabii yargının sürati, yargılama mekanizmalarının hızlandırılmasıyla, yargı mensuplarının çoğaltılmasıyla, davaların kısaltılmasıyla ilgili. Ama bir şey daha var. DGM’leri benim başbakanlığım döneminde kaldırdık. Üyeleri arasındaki askeri üyeleri çıkardık. Özel Yetkili Mahkemelere dönüştürdük. O zaman danışmanlarım ‘Bu böyle olmaz. Mahkemelerin fazla yetkileri var’ diye beni uyardılar. Kurumlar ise özel mahkemelerin yetkileri için ‘Bunlar devletin ulusal güvenliği açısından gerekli’ görüşündeydiler. Biz yargıda gerçek anlamda reform yapalım diye yola çıktığımızda kurumlardan itirazlar ve tavsiyeler geldi. Sonuçta, DGM’lerde sadece insanlar değişti, üniformalar çıktı. Özünde bir şey değişmedi, kolaya kaçıldı.
- Sizce Özel Yetkili Mahkemeler kaldırılmalı mı? Değiştirilmeli mi?
Bunlara bakmak lazım. Bu konudaki kaygılar haklı çıktı, danışmanlarım haklı çıktı. Savcı ve hâkimler suçlanıyor. Ancak savcı ve hâkim ne yapsın ki? Her ay uzatılsın mı, uzatılmasın diye heyetin önüne geliyor, onlar da yasalara göre karar veriyor. O nedenle işin özüne bakmak lazımdır. Davaların uzaması haksızlık oluyor. Çünkü dava süresince tutuklu da olsa karara bağlanana kadar mahkeme kararı çıkmadığı sürece herkes masumdur. Kimseye ‘Sen suçlusun’ diyemezsin. Ama bu sürelerin uzaması kendi başına cezaya dönüşüyor.
Masumiyet karinesine
çok özen gösterilmiyor
- Sizce Türkiye’de masumiyet karinesine özen gösteriliyor mu?
Bu demin söylediğimiz şeylere baktığınızda çok gösterilmiyor doğrusu...

Görev süremin tartışılması hiç hoş değil

- Cumhurbaşkanlığı süresi 5 yıl mı, 7 yıl mı tartışması devam ediyor. Siz kaç yıl için seçildiniz?
Süreyle ilgili benim yapacağım bir şey yok. Ben kendi işime bakıyorum. Bu konuya karar verecek kişi ben olsam, şu kadar süreyle yapacağım diye karar verecek olsam, hangisini söylesem onun tersinden polemikler, siyasetler yapılır. Ben söyleyince kesinleşecek bir şey olsa, hemen söylerim. Bu konuda bana bir şey düşmüyor.
- Cumhurbaşkanlığı makamı taşıdığı ağırlık ve saygınlık açısından düşünüldüğünde, böyle bir yüksek makamın süresinin siyasetçiler tarafından tartışma konusu yapılması şık mı sizce?
Hiç hoş değil tabii... Benim şahsım adına değil, Türkiye için hoş değil. Polemik olmasına fırsat vermemek için bir şey söylemek istemiyorum. Herkes bu konuda bir siyasi pozisyon alarak bir şeyler söylüyor. Hukuki görüşler serdederek tartışanları görüşleri farklı farklı da olsa saygıyla takip ediyor, dinliyorum. Siyasi pozisyon icabı tartışma olursa şık olmaz.
- Bu kadar tartışılıyorsa, ‘5 yılda terk eder giderim’ diye tepki verdiğiniz oluyor mu?
Hayır, hiçbir zaman... Öyle tepkisel davranmam. Görevimin başındayım. İşimin peşindeyim. Kendi kafamda bu işleri kurmaya başlarsam bütün vaktimi onunla geçiririm. Ben tarihi sorumluluklarımı yerine getirmenin peşindeyim.

Tophane gibi olaylarda sağlam tavır almalı

- Tophane baskını konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bunlar Türkiye’de olacak şeyler değil artık. Açıkçası, ‘eski Türkiye’de olurdu bu tür şeyler. Asla kimse böyle şeyleri ne temenni eder ne de hoş karşılar? Bu tür şeyler ülkeye çok zarar verir. Yarın onunla ilgili dünyanın bir büyük gazetesinde bir yazı çıksa, bizim (bu gezide) bir hafta gece gündüz hep beraber uğraştığımız her şeyi, bütün konuşmaları alıp götürür. Bazı insanlar ne yaptığını bilmiyor, kendi ülkesine zarar veriyor. O nedenle hepimizin sağlam tavır almamız gerekir.

Aynı tip insan atamıyorum YÖK’e Ayşe Soysal’ı atadım

- Anayasa Mahkemesi ve YÖK gibi kurumlara hep aynı görüşten, muhafazakâr çizgiden üyeler atadığınız yolunda eleştiriler var...
Anayasa Mahkemesi’ne en son atadığım kişinin özgeçmişine bakarsanız, atadığım kişiyi sizler de takdir edersiniz. Ayrıca YÖK’e Boğaziçi Üniversitesi’nin eski rektörü Ayşe (Soysal) Hanım’ı ben atadım. Benden iyi tanırsınız. Hep aynı tip insan koymuyorum. Benzer bir tartışma ABD’deki Anayasa Mahkemesi’ne yapılan atamada da yaşandı. Tartışma şuydu: ‘Demokrat Parti’den seçilen başkan tabii ki kendi görüşünden birini oraya koyacak. Cumhuriyetçi olan da cumhuriyetçi fikirlere uygun birini atayacak. Önemli olan şu: Atadığı kişiler görevlerinde partizanlık yapacak mı? Önemli olan, atanan kişilerin de bunun farkında olması. Yetkinliği olmalı.
- Anayasa değişikliğine göre HSYK’ya 4 atama yapacaksınız. Hazırlıklara başladınız mı?
Çalışmalara başladım. Nihayetinde önüme listeler gelecek. Kendi hukuk danışmanlarıma, Genel Sekreterime kriterler koydum. ‘Bakın herkesin özgeçmişine’ dedim.
- AKP’ye yakın isimleri mi atayacaksınız?
Ben partiye bakmam. Kriterlere bakarım. Önce iyi bir background’u (temeli, birikimi, arka planı) var mı diye bakarım. Ama açıkçası kimsenin karısını, kızını araştırmayacağım. Hiçbir zaman yapmadım.

Gazetecilere ceza davaları çok tehlikeli

- Son zaman-larda birbiri peşi sıra gazeteciler aleyhine ağır ceza davaları açılıyor ve bu iş giderek basın özgürlüğünü tehdide dönüşüyor. Bu durumu izliyor musunuz?
Farkındayım ve takip ediyorum. Bu çok tehlikeli bir şey... ‘İfade özgürlüğü şiddet içermediği sürece kısıtlanmamalı’ diye her yerde söylüyoruz. Gelip buralarda (BM’de ve ABD’de) konuşurken, ‘Hapisteki gazetecilerin sayısı azaldı’ derken, birden çoğaldığını gösterirsek dünyaya, bu çok yanlış olur. Bu tip uygulamalar imajımızı hemen bozar. Onun için Columbia Üniversitesi’ndeki konuşmamda başta YouTube olmak üzere bu konudaki zafiyetimizi ben kendiliğimden ifade ettim. Bu konularda noksanlarımız var. Her şeyi tozpembe göstermem. Yarın birdenbire öyle bir hücum başlar ki, uluslararası kuruluşlar nezdinde bizi çok yıpratır. ‘Karizma çizilir’ dedikleri şey olur.
Yazar, çizer, bilim adamı, düşünür ve gazetecinin yargılanması çok yanlış olur, etkisi de çok olur. Tabii gazeteciler de layüsel (sorumsuz) değiller. Herkes eşit, hepimiz kanunlarla sınırlıyız. Ama şiddet içermediği müddetçe ifade özgürlüğü sınırlandırılmamalı. ABD’de basın özgürlüğü olmasaydı, Irak’ta hapishanelerde kendi ordusunun yaptıkları ortaya çıkarılamazdı. Savaşı sırasında Ebu Gureyb gibi skandallar yazılamasaydı, kim bilir ne olurdu? Bunlar yazılınca ne oldu, Amerika güçlendi. Amerika’ya hizmet etti aslında. Basın özgürlüğü, ABD’yi daha büyük rezaletlerden kurtardı. Basın özgürlüğü olmasaydı bu rezaletlere kimi bilir daha ne rezaletler eklenecekti. AB’ye dönük nefret daha büyük olacaktı.
- Basına yönelik tehditler konusunda yasal düzenleme gerekiyor mu? Hükümetle de konuşuyor musunuz?
Ben ajandama takip ettiğim önemli konuları yazarım. Bu da üstünde durduğum öncelikli bir konu. Bu konuda yasal düzenleme yapılmasını takip ediyorum.
- Columbia Üniversitesi konuşmasında medya ‘tycoon’larından (büyük kudretli patronlardan) söz ettiniz? Belli bir kişiyi mi kastettiniz?
Hayır. Türkiye’de artık çoğulculuğun olduğu anlamında söyledim. Şu kadar televizyon var anlamında... ‘Bir grup her şeyi idare ediyor, medyaya hükmediyor’ eleştirisiyle karşılıyorsunuz. Öyle değil. Bunun böyle olmadığını göstermek için söyledim. ‘Türkiye’de yüzlerce televizyon var; bir grup her şeyi kontrol ediyor değil’ anlamında söyledim.
- Biz ABD’deyken Bekir Coşkun’un işine son verildi. Coşkun kararın hükümet baskısıyla alındığını söyledi. Bu tartışmayı izleyebildiniz mi?
Tartışmaları izleyemedim. Ayrıldığını duydum.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!