Almanya’da öpücük bile rüşvet sayıldı

Güncelleme Tarihi:

Almanya’da öpücük bile rüşvet sayıldı
Oluşturulma Tarihi: Mart 14, 2008 00:00

"Osmanlı Devleti’nde Rüşvet" kitabının yazarı Prof. Dr. Mumcu’ya göre, insanoğlu ’doymak bilmediği’ için, devlet olan her yerde rüşvet var. Sadece iyi maaş ve sosyal güvenliğin rüşveti azaltabileceğini söyleyen Mumcu, örneği de Almanya’dan verdi: "Gelen postaya sevinen kadın, dayanamayıp postacıyı öpmüş. Alman Yargıtayı, rüşvet saydı..."

OSMANLI Devleti’nde Rüşvet kitabının yazarı Prof. Dr. Ahmet Mumcu, rüşvetin devlet geleneğinde olduğunu söyledi. Prof.Dr.Mumcu, Osmanlı devletinde memurların halktan "caize" adı altında para alması geleneğinin rüşveti günümüz Türkiye’sine kadar getirdiğini savundu. "Osmanlı’da Rüşvet" konusu doçentlik tezi olan Mumcu, Hürriyet’in ’Memleketimden Bahşiş Manzaraları’ dizisinin son bölümü için, Osmanlı’dan günümüze uzanan rüşvet-bahşiş ilişkisini değerlendirdi. Prof. Mumcu’ya yönelttiğimiz sorular ve yanıtları şöyle:

Rüşvet nedir tanımlar mısınız?

Prof. Mumcu:
Bir memur, kendi görevi olan bir işi yapmak için menfaat temin ederse, bunun adı rüşvettir. Bu menfaatin illa para olması şart değil. Bahşiş, herhangi bir hizmeti gören kişiye, bu gördüğü hizmet karşılığı, iş yerine ödenen ücretten ayrı olarak verilen bir çeşit hediye, memnuniyet parasıdır.

OSMANLI’DA MAAŞ YERİNE HARÇ VARDI

Bahşiş rüşvetin yolunu açar mı?

Prof. Mumcu:
Elbette. Şöyle ki, acaba bahşişi almasaydı hizmeti verecek miydi? Memuru sadece devlet ödüllendirebilir. Şimdi, değerli tarihçi arkadaşımız İlber Ortaylı’nın ’Bahşiş ayrı rüşvet ayrıdır’ sözüne katılamıyorum. Tapu memuruna tapu işi yapıldıktan sonra bir miktar para verilirmiş. Bunun adı bahşiş değildir efendim, resmen rüşvettir.

’Rüşvet geleneklerimizde var’ mı?

Prof. Mumcu:
Osmanlı’da 2. Mahmut zamanına, yani 19. yüzyıl başlarına kadar memurlar devletten maaş almazlardı. Maaş sadece Yeniçeriler’e verilirdi. Kadılar mesela, dava değeri üzerinden devletin tespit ettiği bir harç alırlardı. Bugünkü noterlerin aldıkları harç gibi. Bazı memurlara, bir takım hizmetlerin fazla hızlı görülmesini talep etmek için ayrı paralar önerilmesi, bahşişti ve bu o kadar göze batmazdı. Bir de, büyük devlet görevlileri tayinleri yaparlar, her atama karşılığında da atanan memurun ’caize’ adı altında, resmen tespit edilmiş harç gibi bir para vermesini beklerlerdi.

TANZİMAT’TA ÇIKAN KANUN İŞE YARAMADI

Peki, bu haksızlıklara neden olmuyor muydu?


Prof. Mumcu: Tabii ki oluyordu. Caize dediğimiz durum, ki yasal bahşiş diyelim, rüşvete yol açtı. Yani geleneğimizde rüşvet yok; caize var. Caize de rüşvete kapı açıyor. 2. Mahmut zamanında devlet memurları maaşa bağlanınca, rüşvet bir hayli azaldı, çünkü cezası çok ağırdı. Osmanlı’nın ekonomik çöküntüsü hızlanıp maaşlar ödenemeyince, o zaman yeniden memurlar hizmetlerine karşılık vatandaştan para talep etmeye başladılar. Bu, resmen rüşvettir. Bu öyle yaygın hale geldi ki, Tanzimat Dönemi’nde Rüşvetle Mücadele Kanunu adı altında düzenleme yapıldı; ama başarılı olmadı.

Rüşvete bakış yurt dışında nasıl?

Prof. Mumcu: Bir örnek vereyim. Almanya’da yılbaşında güzel bir hanımefendiye yılbaşı tebrik kartı gelmiş. Buna çok sevinen güzel bayan, kartı getiren postacıyı öpmüş. Alman Yargıtayı ise bunu rüşvet kabul etmiş.

DEVLET OLAN YERDE RÜŞVET DE VARDIR

Devlet düzeninin olduğu her yerde rüşvet var mı?

Prof. Mumcu:
Evet var, çünkü insanoğlu doymaz. Hele bizim gibi devlet memurlarının maaşlarının son derece yetersiz olduğu yerlerde, namuslu memurlarımız, mesela bazı öğretmenlerimiz bile başka yollara sapıyorlar.

Bu rüşvete gerekçe olabilir mi?

Prof. Mumcu:
Hayır olamaz; ama memuru o yola iten devlet suçludur. Bugün her yerde rüşvet var; ama rüşvetin belli bir haddi vardır. Amerika’da mesela, polise rüşvet vermek diye bir kavram yoktur. Ayrıca ’Sen benim kim olduğumu biliyor musun’ diyen kimse de çıkmaz. Zaten çıkarsa, polis bunu anlamaz. Memura yeterli miktarda maaş verirsen, sosyal güvenlik kurumlarını da mümkün olduğunca ıslah edersen, rüşvetin önünü kesersin.

Türkiye’de rüşvetin bir haddi yok mu yani?

Prof. Mumcu:
Türkiye’de rüşvet olayları gizli, tespit etmek çok zor. Rüşvetin yaygınlığı lafta çok; ama istatistiklerde son derece az. Memur kesim, Türkiye’de iyi kötü yine en aydın kesimdir. Çocuklarını da iyi yetiştirmek ister. Parası yoksa ne yapsın?

Bize günümüz Türkiyesi’ndeki rüşvet durumu ile Osmanlı’yı kıyaslar mısınız?

Prof. Mumcu:
Türkiye Cumnuriyeti’nde bugün rüşvetin boyutları, Osmanlı Devleti’nden çok daha ağır boyutlara yükselmiş. Miktarlar fazla, ekonomik faaliyetin boyutları fazla. O ekonomik faaliyet genişledikçe istenen rüşvetin hacmi de artıyor. Rüşvet savaşı oluyor.

HİÇBİR PADİŞAH TAHAMMÜL ETMEDİ

Bu ülkede, ’Benim memurum işini bilir’ diyen bir devlet adamı da oldu? Rüşvetin bu boyuta gelmesinde devlet adamlarının payı sizce ne kadar?

Prof. Mumcu:
Ben bunu söylemek istemedim; çünkü Cumhurbaşkanlığı yapmış değerli bir devlet adamımızın söylediği sözdür. Bu Türk hukuk tarihine geçmiş bir sözdür. ’Benim memurum işini bilir’ ne demek! Aynı zat, ’Anayasa bir kere delinmekle hiçbirşey çıkmaz’ da demiştir. Tabii ölen ve Türkiye’de önemli hizmetleri olan bir devlet adamı hakkında böyle alehte konuşmak doğru değil; ama bu sözün söylenmesi başlı başına bir gaftır. Çünkü en rüşvetçi dönemde bile, Osmanlı padişahları rüşvete tahammül edememeşlerdir. Rüşvet alanları idamla cezalandırmışlardır. Meltem ÖZGENÇ/ANKARA

Osmanlı’da yemini vardı

RÜŞVET, Osmanlı Devleti’nde bir zamanlar o kadar yaygınlaşmıştı ki, 1850’de Sadrazam Mustafa Reşit Paşa, bir tüzükle alınacak hediyenin miktarını belirlemiş, tüm bakanlar ve görevlilere yemin etme şartı koşmuştu.

İŞTE RÜŞVET YEMİNİ

Yemin şöyleydi: "Padişahıma ve devlete sadakatten ayrılmayacağıma ve her ne ad ve tevil (bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme) ile olursa olsun rüşvet almayacağıma ve padişahımın izniyle verilen resmi hediyeden başka yasak olan hediyeyi kabul etmeyeceğime, devlet malına kötülük yapmayacağıma ve kimseye ziyan ettirmeyeceğime, gerekmedikçe hatır karşılığında memur istihdam ettirmeyeceğime yemin ederim."

50 YUMURTA SINIRI

Bu tüzüğe göre, mücevharat, altın ve gümüşten yapılmış kıymetli eşya ve çubuk takımı, kürk ve şal, kumaşlar, oğlanlar, cariyeler, at ve beygir gibi büyük hayvanlar, odun ve kömür gibi şeyler rüşvet sayılıyor ve alınması yasaklanıyordu. Üzüm, kavun, karpuz her türlü meyve, reçel, helva, yoğurt, tereyağı; süt, kuzu, yumurta, tavuk gibi şeyler ahbaplarca alınıp verilecekti. Ancak bunlar da, fazla olamayacaktı. Örneğin yağ 5 okkayı, yumurta 50’yi geçmeyecekti.

Fatih, Çandarlı’yı idam ettirdi

BU topraklarda rüşvetin tarihi binlerce yol öncesine dayanıyor. Sümerlerden, Bizans’a sonra da Osmanlı’ya... Osmanlı’da rüşvet bir ara öyle bir hal almış ki, vatandaş yeniçeri ağasına rüşvet vermeden evini bile boyatamaz hale gelmiş, devlette makamlar parayla alınır satılır olmuş.

O ÜNLÜ SÖZ FUZULİ’YE AİT

Kanuni Sultan Süleyman döneminde Bağdat civarında yaşayan Fuzuli (1480-1556), kasideler yazdığı padişaha mektup gönderip, maaş istemişti. Padişah da Fuzuli’ye, Bağdat’taki vakıftan maaş bağlandığına dair berat gönderdi. Fuzûli, buna rağmen maaşına kavuşamayınca, Nişancı Paşa Celalzáde’ye ’şikáyetnáme’sinde şu tarihi mısraları yazdı: "Selam verdim rüşvet değil diye almadılar, hüküm gösterdim faydasızdır diye dinlemediler." Rüşvet konusunda, osmanlı’dan kalma bazı tarihi olaylar da şöyle:

SADRAZAMA ALKOL RÜŞVETİ

1680’de Padişah IV. Mehmed zamanında, İstanbul’daki tüm bozahaneler kapatıldı. Sadrazam Merzifonlu Kara Mustafa Paşa, yüklü bir rüşvet alınca yasağı kaldırdı. Padişah sorunca, suçu, Sadaret Kahyası Hasan Ağa’ya attı. Padişah, "Kahyanı bana gönder" deyince de Paşa, Hasan Ağa’yı boğdurup, "Hatt-ı Hümayun gelmeden önce onun cezasını vermiş idim" diyerek işin içinden, sıyrıldı.

ÜNLÜ SAVAŞ RÜŞVETLERİ

Aşıkpaşazáde’nin de aralarında bulunduğu bazı tarihçiler, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethi sonrasında Çandarlı Halil Paşa’yı öldürtmesinin nedeni olarak, kuşatmanın kaldırılması karşılığında Bizans’tan rüşvet almasını gösterir.

BALTACI KATERİNA HİKÁYESİ

Tarihçi Hammer, Baltacı Mehmet Paşa’nın, 1711’de Prut Savaşı’nda yok etmek üzere olduğu Çar Deli Petro’nun karısı Katerina’nın barış andlaşması karşılığında, bütün kıymetli mücevherlerini Osmanlı komuta heyetine gönderdiğini yazar. Burak ARTUNER

Çorba Yeniçeri’ye verilirdi

RÜŞVET alan adama ’Çorbacı’ denir. ’Çorba parası’ argoda rüşvet demek çünkü. Osmanlı’da sarayda divan toplandığı günlerde, törene katılan yeniçerilere çorba ikram edilirmiş. Yeniçeriler çorbayı kaşıklayarak afiyetle içiyorlarsa, bu, bağlılıklarının sürdüğünün bir göstergesiymiş. Çorbaya kaşık değdirmiyorlarsa isyan hazırlığı içinde olduğuna işaretmiş.

Argoda yüzlerce karŞILIĞI var

Türkçede rüşveti tanımlayan 300’den fazla ’argo’ sözcük oluşmuş. Bazıları şunlar: Çorba, sakal, arpa, memur vergisi, sus payı, göz hakkı, nafaka, urgan, sigara parası, içki parası, şirinlik, hürmet, ücret, lokma, avanta, manifesto, yüzde, Atatürk fotoğrafı, höpürdet, bayram harçlığı, pekmez, bal, uçkur, yüz güldüren, amorti.

SON SÖZ:

Memleketimden bahşiş manzaraları dizimiz sona erdi. Ancak ve elbette rüşvetin de bahşişin de sonu yok. Bundan sonra da Hürriyet’in sayfaları temiz toplum için sizden gelecek ihbar ve öykülere açık olacak. Bunları değerlendirecek, gerekli kurumları uyaracak ve gerçeğin süzgecinden geçirip kamuoyuna sunacağız. Bize ulaşmak için bahsis@hurriyet.com.tr adresine mail atabilirsiniz. Kimlikleriniz güvencemiz altında kalacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!