Alacağımız diğer dersler

Güncelleme Tarihi:

Alacağımız diğer dersler
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 2001 00:00

DÜNKÜ yazımda, tarihin en büyük terör olayı sonrasında Amerikan televizyonlarının yaptığı ağırbaşlı yayına değinmiş ve bizim çoğu televizyon kanalımızı yöneten, sunuculuk yapan ve yayında görev alan kan, ceset, vahşet, çığlık, feryat düşkünü cazgırların bundan ders almasını istemiştim. Herhalde iyi bir noktaya parmak basmışım ki, dün her kesimden çok sayıda destek geldi. Ama hepsi o kadar değil. Toplum olarak almamız gereken başka dersler de var. Ekranlarda hiç kimse ‘‘Nerede bu devlet’’ diye bağırmıyor, bağırtılmıyordu. Yakınlarını, mallarını yitirenler, korkunç olaydan her yönüyle zarar görenler elbette içten içe ağlıyordu. Ama bunları ekranlara çıkarıp konuşturmak, bağırtmak, haykırtmak, feryat ettirmek, Amerikalı televizyoncuların aklına herhalde gelmiyordu. Ülkenin hiçbir yerinde Amerikalı siyasetçiler ekranlara çıkıp ‘‘Hükümet istifa, Bush istifa’’ diye nutuk atmıyor, atraksiyon yapmıyordu. Tam tersine, felaket sonrasında toplum kenetlenmişti. Panik yaratacak, felaketi körükleyecek, yangına ateşle gidecek bir tek davranış yoktu. Olsa bile kamuoyuna yansımıyordu, yansıtılmıyordu. Yayıncılık sorumluluğu egemen olmuştu.Hadisenin bir boyutu daha var. Yine ekranlardan izledik. Örneğin Pentagon'a uçak dalmış, binayı neredeyse yerle bir etmişti. Fakat ortalıkta meraklı kalabalığı yoktu. Ahali, sirkteki cambazı görmek için olay yerine hücum etmemişti. Enkazın hemen 50 metre yanından geçen yolda trafik akıyordu. Çevrede sadece itfaiye ve polis araçlarıyla cankurtaranlar ve görevliler vardı. Her kafadan bir ses çıkmıyordu. Dikkat ediniz, bizde sıyrıkla sonuçlanan basit bir trafik kazası olur. Tenha bir sokaktır, görünürde hiç kimse yoktur. Bir anda araçların yanında yüzlerce kişi birikip seyretmeye başlar. Bunların -karınca gibi- nereden çıktığını asla anlayamazsınız. Daha büyük olaylarda binlerce meraklı olay yerine üşüşür. Görevliler çalışamaz duruma gelir. Biz bunları son olayda hiç görmedik.Bu işin sırrı acep nedir!Bunlardan ders alalım, ders! Sadece televizyoncular olarak değil, siyasetçiler dahil toplum olarak ders alalım ve bazı ilkelliklerden vazgeçmeyi öğrenelim. VE BOĞAZLARDA BEKLEYEN FACİA Amerika'da yaşanan olaydan başka dersler de almak zorundayız. Bakınız, dünyanın en sağlam yapılarına 3 uçak girdi. Ortalık cayır cayır yandı, kuleler çöktü, Pentagon harap oldu. Binlerce insan can verdi. Bunlar çökmez binalar olarak bilinirdi. Uçaklardan her birinin içinde 30-40 veya diyelim ki 100 ton yakıt olsun. Bu kadarı bile, koskoca dev binaların yıkılmaz çelik iskeletlerini haşlanmış makarnaya çevirmeye yetti. ***Şimdi bizim Boğazlara bir bakalım. 1936 yılında imzalanan Montrö Anlaşması uyarınca, savaşta ve barışta Boğazlardan sivil gemilerin geçmesi serbest. Günümüzde bu su yolundan her gün irili ufaklı yüzlerce gemi geçiyor. Bunlar arasında bir de tankerler var ki, dünya devleri!Her biri, gövdesinde on binlerce ton yakıt barındırıyor. Ham petrolden benzine, mazottan LPG'ye kadar. Bazılarının boyu neredeyse 200 metreye ulaşıyor. Şimdi Rusya ve Romanya'nın bütün ham petrolü ve petrol ürünleri, dev tankerlerle Boğazlardan geçiriliyor. Boğazlar bir petrol yoluna dönüşmüş durumda. Montrö Anlaşması'nı 1936 yılında imzaladığımız zaman böyle bir durum yoktu. Gemiler küçüktü ve sayıları azdı. Tanker olayı da yoktu. İstanbul ve dolayısıyla Türkiye böyle bir tehdit altında değildi. Ancak şimdi koşullar değişti. Burnumuzun dibinden her gün çok sayıda akaryakıt tankeri şakır şakır geçerken, biz bu tehlikeyi ‘‘Montrö Anlaşması uyarınca’’ seyretmekle yetiniyoruz. ***Allah korusun, varsayalım ki böyle bir tanker İstanbul Boğazı'ndan geçerken bir terör eylemi gerçekleşti. Tankere kıyıdan, 50 metre öteden roket saldırısı yapıldı... Ya da tanker çarpıştı...Ve patladı! (Bir gün mutlaka olacak.) Sonrasını düşünün. Yüzlerce insanımız ölecek, büyük yangınlar çıkacak, ortalık birbirine girecek, Marmara depreminden daha büyük bir felaket yaşayacağız. Biz o zaman ne yapacağız? Korkunç maddi ve manevi zararı kim ödeyecek? Tanker firması mı, yoksa kaptanı mı! Onun için diyorum ki: Türkiye bu konuda derhal girişimde bulunup Montrö Anlaşması'nı yeniden gündeme getirmelidir. Önümüzde ABD'de yaşanan somut olay var. En fazla 100 ton yakıt dünyanın en sağlam binalarını haşlanmış makarnaya döndürürse, on binlerce ton yakıtın altında biz tencerede yanmış makarnaya döneriz. Süreç elbette uzun ve zor olacaktır. Ama 65 yıl geride kalmış bir uluslararası anlaşmayı şimdi gündeme getirip hakkımızı aramazsak, Türkiye'ye yazık ederiz. Felakete kendi ellerimizle çanak tutmuş oluruz.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!