Ah, o CD'deki yanık ses

Güncelleme Tarihi:

Ah, o CDdeki yanık ses
Oluşturulma Tarihi: Eylül 04, 1997 00:00

Mesut Cemil, Türk Musikisi'nin yetiştirdiği en büyük virtüöz ve yenilikçilerden biri kabul edilen Tamburi Cemil Bey'in oğludur. Berlin'de çok iyi bir müzik eğitimi görmüş, 1920'lerde Türkiye'de radyonun kuruluşunda görev almış, ilk klasik koro anlayışını getirmiş ve birçok öğrenci yetiştirmiştir. Bu yazıya konu olan eski günleri, yani gece yatıldığında, sokaklardan korna ve silah yerine doğaçlama yapan gazelhân seslerinin geldiği eski günleri şöyle anlatır: ‘‘Çocukken bazı geceler duyardım, bir düğünden, bir eğlenceden dönenler, sokak aralarında aşka şevke gelir, öyle bir gazel okuyarak geçip giderlerdi. Çok iyi gazelhânlar tanıdım. Bunlardan bir tanesi Bahriyeli Şehap'tı. Bizim evin önünden geçerdi. Bir de Hafız Osman vardı, babamın birlikte plaklar yaptığı gazelhân. Babam zayıf, soluk benizliydi. Osman ise gürbüz, al yanaklı bir adamdı. Bu birbirinden çok farklı iki adam yanyana geldiklerinde, Osman bir okumaya başlardı, babamın beti benzi atardı, beraberlikleri çok hoştu, olağanüstü eserler çıkarırlardı ortaya...''Hazin bir öyküHafız Osman'ın oldukça hazin bir öyküsü vardır. 1867 yılında Anadolu Hisarı'nda doğar. 11 yaşındayken Enderun'a (Saray Okulu) girer. Yıllarca saray müezzinliğinde bulunur, saz takımında hanendelik yapar. Meşrutiyet'in ilanından sonra saraydan ayrılan Hafız Sami'nin en büyük rakibi sayılmıştır. Üstün makam bilgisi, bunu gazellerinde kullanabilme becerisi, olağanüstü kusursuz okuduğu kabul edilmiştir. Öyle bir sesi vardır ki... Bir gün sarayda cariyelere fasıl yapılırken, bir gazele başlar. Başlamasıyla Gülendam adlı bir cariye, ‘‘Ay bu ne yanık ses, ben fena oluyorum'' diyerek bayılır. Haremağası hiç hoşlanmaz bu durumdan; çağırır Hafız Osman'ı, ‘‘Sizin aranızda birşey mi var?'' sorgusuna çeker. Cariyeyi bir kez bile görmemiş olan Osman, onun hemen saraydan uzaklaştırılıp bir seyisle evlendirilmesine çok üzülür. ‘‘Yazık oldu'' der sonradan, ‘‘Keşke bana verselerdi...'' Sonuçta Hafız Osman'a da yazık olur. Yıllarca sarayda çalışan, Favorite, Odeon, Orfeon firmalarıyla plaklar yapan, sesi ve yorumuyla Türk Musiki tarihine geçen Hafız Osman, yoksulluk içinde ölür. Ölüm tarihi bile kesin olarak belli değildir. Son görevi Galata camii müezzinliğidir.Mesut Cemil, gazelhânlığı kendince tarif eden bir dostundan da şu alıntıyı yapıyor: ‘‘Bazı gazelhanlar vardır, fazla yeteneği yoktur, güfteyi sırtına alır, onun altında ıhlaya pıhlaya gider. Bazıları ise güftenin üzerine çıkar, öyle giderler...'' Çoktan unutulanlarEvet, konumuz, çoktan ‘‘unutulmuş''lardan biri: Dönemin gazelleri ve gazelhânları... Kalan Müzik'in sahibi Hasan Saltık, yine yapacağını yaptı ve taş plaklardan CD'ye aktardığı Seyyan Hanım, Yorgo Bacanos, Tamburi Cemil Bey, İstanbul 1925 Seçkisi, Mübadele şarkıları (Rebetika) ve Udi Hrant'tan sonra, günışığına çıkmayı bekleyen, milyonlarca kişinin ilgi göstermeyeceği aşikâr ve de pek para kazandırmayacak bir projeyi daha gerçekleştirdi. Taş plaklardaki gazellerin bilgisayar yardımıyla temizlenerek CD'ye aktarılması ve dolayısıyla ölümsüzleştirilmesinin yanında, ciddi bir arşiv çalışmasını içeriyor bu proje. Gazeller 1 ve 2 adıyla yayınlanacak CD'lerin ilki şu günlerde piyasaya çıkacak. İçinde gazeller, gazelhanlâr ve o dönemin müzik birikimi, kültürü konusunda ayrıntılı bilgilerin olduğu 52 sayfalık bir kitapçıkla birlikte... CD ve kitapçığın arşiv çalışmasını yapan ve yayına hazırlayan Cemal Ünlü. Mastering'ini Ercan Akbay ve Didem Kurt, grafik çalışmasını ise İhsan Eroğlu yapmış. Devlet Tiyatrosu sanatçısı olan Cemal Ünlü, aynı zamanda bir taş plak koleksiyoneri. ‘‘Evdeki zamanını'' ayırdığı ve ‘‘büyük düşü'' olan bu çalışmayı tamamlamak için tam yedi ayını vermiş. Türk plakçılığında gazelin yerinin çok önemli olduğunu düşünüyor: 1903'te ilk ticari kayıtlar yapıldığında plaklara ilk okuyanlar, Çingeneler, azınlığa mensup insanlar ve hafızlar: Şahap Efendi, Hafız Sami, Hafız Osman ve diğerleri... Anlaşılıyor ki ilk kaydedilen saz eserleri, folklorik eserler, kantolar arasında gazeller, önemli bir yer tutuyor. Repertuara ilk giren eserlerin yüzde 30 kadarını kapsıyorlar.Arkeolojik çalışmaCemal Ünlü, gazeller dünyasına daldığında, kendini bilimsel bir çalışma yapıyor gibi düşünmüş; bir tez nasıl hazırlanıyorsa o mantıkla çalışmış. Bir kere, iki CD yanyana konulduğunda gazelle ilgili sorulabilecek bütün sorulara, birer cümle de olsa cevap olabilsin, kronolojik bir sıra çıkabilsin, istemiş. Kendi arşivi yetmemiş; nereden ne çıkabilirse onların peşine düşmüş... Kalan Müzik'le birlikte daha önce Seyyan Hanım'ın tangolarının CD'ye aktarılması çalışmasını yapan Ünlü, daha önce de Yapı Kredi'nin Gramofon ve Taş Plak Sergisi için iki CD hazırlamıştı: ‘‘Operetler, Kantolar, Fanteziler'' ve ‘‘Hafızlar, Gazeller, şarkılar.'' Peki neden gazeller? ‘‘Fransa ve ABD'de Türk taş plaklarını temizleyerek yapılan arşiv çalışmaları var. Onları dinlediğimizde, iyi örnekler olmadıklarını, özenle hazırlanmadıklarını gördük. Şarkı sözleri yanlış anlaşılmış, yanlış sıralama yapılmış, türler karıştırılmış. Bir batılı meseleyi çok iyi anlayamamış. Doğrusunu yapmaya çalışmak ilk çıkış noktamız oldu. Belirli bir düzen ve anlayış içinde hazırlanıp sunulacak gazellerin günümüzde de dinleyici bulacağına inanmıştık. Çok meraklısı var. Ben çok müzik türüne ilgi duyuyorum. Bundan önce Seyyan Hanım'ın CD'sini hazırlamıştık. Ondan sonra bu ne diyebilirsiniz. Ama benim koleksiyoncu olmamın sebebi de bu. Bunların korunma altına alınması, alındıktan sonra da dinlenebilir hale gelmesi, insanlara ulaştırılması gerekli. Ama bunu niye ben yapıyorum, sorusunu sorarsanız.. Bunu ben de kendime çok soruyorum.''Dini müzikle ilgisi yokCemal Ünlü'nün anlattığına göre, gazel geçmişte İstanbul'da ve daha çok seçkin çevrelerde dinlenen bir müzik türü. Ama ondan önce Anadolu'da ve İstanbul'un sokaklarında uzun hava, destan okuma geleneği var. Destanlar, gazeller gibi aruz ölçüsüyle değil, hece vezniyle yazılan halk tipi şiirler. Daha çok semavi kahvelerinde okunurlarmış. Sokaklardaki keten helva, nane şekeri satıcıları, ellerini kulaklarına koyar, uzun uzun destanlar okurmuş; dilenciler doğaçlama destanlarla dilenirmiş... ‘‘Gazelin kökeninde bunlar var'' diyor. Destana bağlama eşlik ediyorsa, gazele ut, keman, ney gibi enstrumanlar eşlik ediyor. Biraz da daha çok hafızların okumasından mıdır nedir, gazel dini çağrışımları olan bir tür. ‘‘Oysa hiç ilgisi yok'' diyor Cemal Ünlü. ‘‘Gazel okumak için önemli bir müzik birikimi ve güzel bir ses yeteneğine sahip olmak lazım. Hafızlar öyle, çünkü çocuk yaştan itibaren iyi bir ses eğitimi alıyorlar. Ama gazelin dini müzikle hiç ilgisi yok. Üslup ve tavır farklılığına alışkın olmayan kulaklar ilk anda kolaylıkla yanılabilir. Mevlit, Durak, Kaside gibi formlardan oldukça farklı bir ifade ve üslubu vardır gazelin. İlk önemli ayrılığı güftesiyle gösterir. Çoğunlukla dünyasal konuları, özellikle de aşkı konu alır. Dinsel mus*ıki eşliksizdir, yani sazla söylenmez. Gazele ise bir saz taksim ederek ya da tempo tutarak eşlik eder. Çoğunlukla ritmsiz okunmakla birlikte bazen tempolu, özellikle de çiftetelli ritminde olanlara rastlanabilir.''Gazelin bir önemli özelliği de ‘‘doğaçlama'' okunuyor olması. Evet, notaya alınabiliyor, zaman içinde yerleşen, sevildiği için tekrarlanan, şarkılaşan gazeller de var, mesela ‘‘Nigeh-i Gülçini Hasret'' ama asıl olan doğaçlama olması..Gazelde küçük molalar Gazeller 1 ve 2'yi hazırlarken yan tutmamaya, duygusal olmamaya özen gösterdiklerini söylüyor Ünlü: Bahriyeli Şehap'tan Hafız Burhan'a, Bursalı Hamid Bey'den Nevzat Akay Hanım'a kadar gazel okuyuş tarzları örneklenmiş. Çok bilinenlerle ilginç ama az bilinenler yan yana getirilmiş. ‘‘Makber'i de koymuşlar, Hüseyin Hüsnü Bey'in ‘‘Can Hasta Düşüp''ünü de... Ud, keman, ney eşlikli olanlar, tempolu örneklerin yanında yerini almış. ‘‘Bakmıyor Çeşmi Siyah'' gibi çok bilinen ve arasında gazel okunması gelenekleşmiş şarkıları kıyaslama yapabilme amacıyla farklı yorumlardan almışlar. ‘‘Kadi
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!