Güncelleme Tarihi:
Basının yoğun ilgisi ve komisyon üyesi olmayan milletvekilleri ile bazı kuruluşların temsilcilerinin de katılımıyla toplantı salonu yetersiz kaldı.
Muhalefet milletvekilleri, daha geniş komisyon salonlarının bulunduğunu ifade ederek, toplantının bu salonlardan birine alınmasını istedi.
CHP Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek, “Cezaevi gibi 1 yatakta 3 kişi yatıyor”, CHP Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe, “Komisyon üyelerinin oturacağı yer yok” diye tepki gösterdi. Tartışmaların uzaması üzerine, Komisyon Başkanı Ahmet İyimaya, toplantıyı KİT Salonuna aldı.
Daha sonra, tasarının görüşmelerine burada başlandı.
Tasarının tümü üzerinde söz alan Adalet Bakanı Ergin, tasarının getirdikleri hakkında bilgi verdi.
Ergin, tasarıyla, Danıştayın 13 olan daire sayısının 15'e çıkarıldığını, 61 yeni üye eklendiğini, her dairede yeteri kadar üye bulunması, dairelerin heyetler halinde çalışabilmesine yasal altyapı hazırlandığını anlattı.
Bakan Ergin, Yargıtayın daire sayısının 32'den 38'e çıkartılması, 137 yeni üye eklenmesi öngörülen tasarıda Adli Tıp ile ilgili de 2 maddenin bulunduğunu belirtti. Ergin, Adli Tıp Kurumu Başkan Yardımcısı sayısının 2'den 5'e yükseltildiğini, kurumda çalışmanın cazip hale getirilmesi, uzman ihtiyacının karşılanabilmesi için özlük haklarında iyileştirme yapıldığını kaydetti.
Hakim, savcı, müfettişlerin hukuki sorumluluğuna ilişkin bir düzenlemenin de yer aldığına işaret eden Ergin, tasarıyla, heyet halinde çalışan ticaret mahkemelerinin, tek hakimle çalışmasına da imkan sağlandığını kaydetti.
“VATANDAŞIN ADALETLE BULUŞMADA YAŞADIĞI MEŞAKKAT”
Yargının öteden beri süregelen ciddi sorunlarının bulunduğunu dile getiren Ergin, bunlar içinde en önemlilerinin, vatandaşların adaletle buluşma sürecinde yaşadığı meşakkat ve yargılama sürelerinin uzunluğu olduğunu söyledi.
Ergin, yargının sorunlarına parça parça, palyatif çözümler yerine, bütüncül açıdan bakan bir perspektif geliştirildiğini ifade ederek, yargının sorunlarıyla beraber masaya yatırılıp, güçlü, zayıf yönlerinin, yapılması gerekenlerin detaylı çalışmayla tespit edildiğini anlattı.
2009'da Yargı Reformu Strateji Belgesi'nin kamuoyu ve AB müzakereleri çerçevesinde AB Komisyonu'ndaki muhataplarıyla paylaşıldığını anımsatan Ergin, Adalet Bakanlığı 2010-2014 Strateji Planı'nın da hazırlandığını kaydetti.
Ergin, yargının sorunlarının tespiti ve çözümü için eylem planı ortaya konulduğunu, kısa, orta ve uzun vadeli olarak yapılacakların, satır satır belirlendiğini, kamuoyu ve yargı camiasıyla paylaşıldığını söyledi.
Anayasa değişikliğiyle başlayan süreç ve daha sonra devam eden çalışmaların, kısa, orta ve uzun vadeli öngörülen sorunları çözme perspektifinin birer parçası olduğunu kaydeden Ergin, “Palyatif, günlük ihtiyaçlara dönük bir çalışma değil, bir bütünün tamamlanması için atılan adımlardan oluşmaktadır” dedi.
YARGININ 3 SORUNU
Ergin, yargının temel sorunlarını, “fiziki ve altyapı sorunları”, “mevzuata dayalı sorunlar” ve “insan kaynaklarına dönük sorunlar” şeklinde 3 başlık altında topladı.
2002'den bugüne kadar fiziki sorunları önemli oranda çözdüklerini belirten Ergin, “Türk yargısının, özellikle ilk derece mahkemelerinin, il, ilçelerdeki çalışma ortamları, fiziki mekanları toplamda 569 bin metrekareyken, bugün 2,5 milyon metrekareye ulaştı. Fiziki mekan anlamında önemli rahatlama sağlandı. UYAP ile hakim ve savcılar, çok büyük kolaylıklarla buluştu. Bu çalışmalarımız durmaksızın devam ediyor. Önemli ölçüde Anadolu, Ankara'da yüksek yargıda, fiziki altyapı sorunlarını çözmede ciddi çalışmalarımız devam ediyor. Danıştay hizmet binasının, bu yılın sonunda faaliyete geçeceğine inanıyorum. Danıştayımızın orta ve uzun vadede mekan sorununu ciddi oranda çözecek” diye konuştu.
Ergin, mevzuattan kaynaklı sorunlara değinirken, 2002-2011 yılları arasında hukuk sisteminde temel, önemli yasaların yenilendiğine işaret etti. Ergin, mevzuata dönük altyapıda önemli mesafeler alındığını, bu sorunun minimize edildiğini kaydetti.
MAHKEMELERDEKİ İŞ YÜKÜ
İnsan kaynakları konusunda, arzu edilen sonucun elde edilemediğini belirten Ergin, şöyle devam etti:
“Bu ay içinde yapılan alımlarla beraber, 2002'ye göre, zabıt katibi, infaz koruma memuru, yazı işleri müdürü, icra memuru gibi adli hizmetlerin verilmesinde çalışan idari personel açısından yüzde 75 artış sağlanacaktır. Türk yargısında, ilk derece mahkemelerde, yüksek mahkemelerde iş yükünün süratle artmasına karşın hakim, savcı sayısında yeterli artış sağlanamamıştır. 2002 rakamları ile 2011 rakamları arasında, hakim, savcı sayısındaki artış yüzde 25-26 civarında kaldı. Türkiye'de bir yargıcın bakmak zorunda olduğu dosya sayısı ile Batı'daki, gelişmiş ülkelerdeki hakim, savcılar arasında olağanüstü farklar vardır. Yüksek yargıçlarımız, yılda ortalama 4 bin 28 dosyayla çalışmak durumundayken, Fransa'da 320, Almanya'da 48 dosya. Aradaki sayı, uçurum denilecek farktadır.
Yüksek mahkemelerdeki iş yükü, hem yüksek yargıda çalışanları mutazarrır hale getirmiştir hem de adalet bekleyen toplumun, vatandaşların bu ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzağa düşmüştür, mevcut kapasite.”
Adalet Bakanı Sadullah Ergin, Yargıtayın, “İstinaflar faaliyete girecekse, daire ve üye sayı artırımına gerek yoktur” yaklaşımını, “çok aşırı iyimser” bulduğunu ifade ederek, “Ne sadece istinaf mahkemelerinin 2010 yılının adli yılı başında devreye alınması ne de Yargıtay, Danıştayın güçlendirilmesi bu sorunları çözebilecektir. Bunların, eş zamanlı, devreye alınmasıyla bu yükün altından kalkılabilir” dedi.
Ergin, TBMM Adalet Komisyonunda, “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapan Kanun Tasarısı”nın sunumunda, “Gün geçmiyor ki toplum, kamuoyunun yakından takip ettiği, ciddi bir davanın zaman aşımına uğradığı haberiyle sarsılmasın. Kemal Türkler davası, 102. maddeden dolayı yaşanan tahliye sürecinde toplumun karşılaştığı durum, hepimizin üzüldüğü tablo...” diye konuştu.
Öteden beri iş yükünü azaltabilmek için adli ve idari yargıda istinafın çözüm olduğu, Yargıtay ve Danıştayın, birer temyiz mahkemesi yerine, içtihat mahkemesi olması gerektiği yönünde tespitler yapıltığını anlatan Ergin, bu tespitleri “doğru” diye değerlendirdi. Ergin, “Ancak, bunların yapılabilmesi için atılması gereken adımlarda, maalesef bir ittifak sağlanamadı. Adli yargıda istinafa ilişkin düzenlemeler 2004-2005 yıllarında yapıldı” hatırlatmasında bulundu.
Ergin, adli yargıda istinaf yasa tasarısının parlamentoya geldiğinde, bugünküne benzer tepkilerin, o zaman da yaşandığını anımsatarak, “Türkiye eyaletlere bölünecek, bu düzenlemeyle yargı bağımsızlığını kaybedecek, yargıda siyasallaşma oluşacak...” yönündeki açıklamaların, komisyon salonları ve Genel Kurul Salonunda duyulduğunu belirtti.
“TABLO VAHİM”
Bakan Ergin, o gün istinafın Yargıtayı etkisizleştirme operasyonu olduğunu, istinafla ülkenin bölüneceğini ifade edenlerin, bugün de yüksek yargının sorunlarına çözüm önerilerine benzer eleştiriler yaptığını söyledi. Aradan geçen 5-6 yılın ardından ise “Bu istinafları niye devreye almadınız?” diye eleştiriler yöneltildiğini ifade eden Ergin, şöyle devam etti:
“Kim tarafından? 'Bu istinaflar Türkiye'yi bölecek' diye muhalefet edenler tarafından. Bu çelişkiyi yaşadık, yaşıyoruz. Bugün yaptığımız tespitler umut ediyorum, 5-6 yıl sonra bizi tekrar mahcup etmesin.
Adli yargıda istinafın devreye girmesine ilişkin yasa 2004'te çıktı, 2005'te yürürlüğe girdi, uygulaması 2007'ye bırakıldı. 2007'de adli yargıda istinafın faaliyete geçmesi için Adalet Bakanlığı, HSYK'ya teklif götürdü. HSYK, 'Mevcut hakim ve savcı sayısı ile istinaf mahkemelerini bu şekilde devreye alamayız, alırsak ilk derece mahkemeler sıkıntıya girer. Fiziki altyapı hazırlayın, hakim, savcı sayısını artırın. 9 bölgede şimdi kurulma kararı alıyorum' dedi. Doğru tespitti. Yargıtay Başkanlarımız Osman Arslan, Hasan Gerçeker, 2010 yılının ikinci yarısından önce bu mahkemelerin devreye girmesinin sorun yaratacağını, girmemesi gerektiğini ifade ettiler. Danıştay ise idari yargıda istinafa gerek olmadığını savunuyor.
Önümüze çıkan tablo vahim. 2010'da Yargıtaya gelen iş yükünün yüzde 48-50 arasındaki bölümü, bir sonraki yıla devretmiş. Yargıtay, 'istinaflar faaliyete girecekse, buralarda daire ve üye sayısı artırımına gerek yoktur' diye görüş açıkladı. Burada çok aşırı iyimser bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum. Madem 1 yıl içerisinde bunlar çözülecekse bugün halen 2006'dan gelen dosyaları görüşen dairelerimizin Yargıtayda olmaması lazım. Yargıtay Savcılığında bekleyen 700 bine yakın dosya... Bunlar neyle izah edilecektir?”
RAKAMLARLA DAİRELERİN İŞ YÜKÜ
Yargıtay 6. Ceza Dairesinde, 21 bin 689 dosyanın karara bağlandığını, 69 bin 292 dosyanın bir sonraki yıla devrettiğini ifade eden Ergin, yılda yaklaşık 22 bin dosyanın karara bağlanmasının baz alınması halinde 69 bin 292 dosyanın asgari 3,5 yılda kara bağlanabileceğini söyledi.
Ergin, “2010 sonu itibariyle Yargıtay Başsavcılığında, 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere bekleyen dosya sayısı 143 bin 207. Bu dosyalar, mevcut dosya sayısına eklendiğinde 6. Ceza Dairesinin dosya sayısı 212 bin 499 olacak. Bu sayıda dosyanın karara bağlanması süresini, yılda 22 bin dosya üzerinden hesap ettiğinizde 9,6 yıl” dedi.
Ergin, 1 yılda sorunların çözüleceği düşüncesini, öngörüsünü, “aşırı iyiniyetli” diye değerlendirdi.
Yargıtay 10. Ceza Dairesine 88 bin 221 dosya geldiğini, 29 bin 2 dosyanın karara bağlandığını, 59 bin 219 dosyanın 2011 yılına devrettiğini kaydetti.
“EŞ ZAMANLI DEVREYE ALINMASIYLA YÜKÜN ALTINDAN KALKILIR”
Altından kalkılmaz bir yükün bulunduğunu dile getiren Ergin,”Bugün geldiğimiz noktada ne sadece istinaf mahkemelerinin 2010 yılının adli yılı başında devreye alınması bu sorunları çözebilecektir ne de Yargıtay, Danıştayın güçlendirilmesi çözebilecektir. Eş zamanlı, bunların birlikte devreye alınmasıyla beraber bu yükün altından kalkılabilir” diye konuştu.
“İstinaflar devreye girsin, yüksek yargı biraz daha gayret eder, biz bunları zaman içinde eritiriz, zaten aşağıdan az dosya gelecek” görüşünün savunulabileceğini belirten Ergin, sözlerini şöyle tamamladı:
“Bu arada zaman aşımına gidecek dosyaları, eğer 'giden gider, kalan sağlar bizimdir' gibi karşılayabileceksek bu anlamda bu görüş savunulabilir. 2009'da 15 bin, 2010'da 18 bin 800 civarında dosya, ceza yargılamasında her yıl yüzde 25-30 arasında zaman aşımına uğrayan dosya var. 4-5 yılda 150-200 bin dosya... 'Bunları gözden çıkaralım, bu vatandaşlar mağdur olursa olsun' diyebiliyorsak, itirazım yok.
Bu süreçle ilgili getirilen bir eleştiri var: 2006'da Yargıtay Yasa Tasarısı sevk edildi. Burada, Yargıtayın daire sayısının azaltılması, üye sayısının 150'ye çekilmesi öngörülüyordu, ne değişti de şimdi artırılıyor? Parlamentoya gönderilen tasarı, Yargıtay Başkanlığınca hazırlanmıştı ve bakanlığımıza sunulmuştu, bakanlık sadece geçiş süreciyle ilgili bazı düzenlemeler yapmıştı. İstinaf yasası yürürlüğe girdikten 3 yıl sonra üye ve daire sayısının azaltılması, bu azalmanın tabii yöntemle, emekli olanlar yerine yeni üye getirilmemesiyle olması öngörülüyordu. Ortalama üye sayısının, istinaf devreye girdikten 6-7 yıl sonra azaltılması hedefleniyordu. Yargıtayın öngörüsüydü. İstinaflar 2006-2007'de devreye alınsaydı, yanlış öngörü değildi. O gün 600 bin dosyayla çalışan Yargıtay, bugün savcılıkla beraber 1 milyon 900 bin dosyayla karşı karşıya.
2010 yılı sonunda, adli yılın başında istinafları devreye alabilecek gibi bir çalışma içindeyiz. Bu, 2010 yılı istinaflar açısından yüksek yargıya bir katkı sağlamayacak anlamına gelir. 2010'dan devredenler, 2010 yılı sonbaharına kadar gelecek iş yüküyle beraber fecaat bir tablo var ortada. Ne tek başına istinaf çözer, ne de tek başına yüksek yargının güçlendirilmesi. O gün bu teklif Yargıtayca yapıldı, 2008'de dairelerin artırılması önerisi Yargıtay Başkanlığınca yapıldı. Bu önlemlerin beraberce hayata girmesi halinde ancak 4-5 yıl gibi bir süreçte yargılamalardaki sürelerin makul noktaya çekilebilmesi mümkün olacaktır. Aksi halde 9-10 yılda bu normale binmez, çok sayıda dosyanın zaman aşımına uğraması, çok sayıda vatandaşın mağdur olması sonuçları kaçınılmaz hale gelir.“