ABD-Çin ilişkilerinde denge unsuru

Güncelleme Tarihi:

ABD-Çin ilişkilerinde denge unsuru
Oluşturulma Tarihi: Eylül 03, 2009 12:35

Yakın zamanlarda iki ülke arasında stratejik bir ortaklık beklememek gerekiyor.

Amerikalı ve Çinli yetkililer bu yaz yapılan Stratejik ve Ekonomik Diyalogu açılış töreni sırasında söylenmesi gereken her şeyi söylediler. Başkan Barack Obama “çocuklarımız için istediğimiz geleceğe giden bir yol inşa etmeye” kararlı olduğunu ifade etti. Çinli Danıştay üyesi Dai Bingguo da acaba Amerika ve Çin arasındaki sosyal sistem, kültür ve tarih farklılığına rağmen daha iyi ilişkiler kurabilir miyiz diye sesli düşündü, sorusunu da yine kendisi cevapladı: “Yes we can.”

 

Yapabilirler, ama muhtemelen yapmayacaklar. Evet, Obama Kasım’da Çin’i ziyaret edecek. Ancak iş uluslararası külfet paylaşımına gelince, Washington jeopolitik meselelerle uğraşırken, Çin jeoekonomik sorunlarla baş etmeye çalışıyor. İki tarafın da işbirliğine girmek için geçerli sebepleri var, fakat Washington’ın Pekin’den beklentileriyle ve Çinlilerin verebilecekleri arasında gittikçe büyüyen bir boşluk var.

 

ABD-Çin ilişkilerinde çatışma yaratan birçok nokta zaten biliniyor: iki ülke arasındaki büyük ticaret açığı, Çin’in para biriminin değeri üzerine tartışmalar, ABD’lilerin fikri mülkiyet haklarının korunması, doların uluslararası rezerv para birimi olarak rolü, insan hakları tartışmaları, denizlerdeki münakaşalar, her iki taraftan da gelen korumacı tehditler ve Kuzey Kore lideri Kim Jong Il’le nasıl başa çıkılacağı. Ancak ortaklığın önünde bu kadar aleni olmayan başka engeller de var.

 

Birincisi, iki hükümet de büyük ölçüde içişleri sorunlarına odaklanmış durumda. Obama politik geleceğinin büyük ölçüde ABD ekonomisinin esnekliğine ve iş üretebilme yeteneğine bağlı olduğunun farkında. Başkan şu aralar Demokrat Parti senatörleriyle sağlık ve enerji sektörü reformları üzerine riskli bir poker oyunu oynuyor.

 

Çin yönetimi ise ekonominin yeni bir ihracat güdümlü büyüme dönemine girmesini isteyenlerin talepleriyle, ekonomiyi iç tüketim üzerinden canlandırma politikalarına en kısa zamanda geçmeyi hedefleyenlerin talepleri arasında sıkışmış durumda. Ülkenin ticaret açığı göz önüne alındığında Washington, Çin’in ikinci seçeneğe odaklanmasını tercih eder gibi görünüyor. Fakat Çin’in ABD’nin istediği hızda ilerleyemeyeceği de ortada. Bu durum kısmen Çin hükümetinin son aylarda imalat ve inşaat sektörlerinde yaşanan kayıpların hâlihazırda her yıl on binlerce geniş kapsamlı protestoya ev sahipliği yapan bir ülkede karışıklığı daha da artıracağını tahmin etmesinden kaynaklanıyor.

 

Ortaklığın önündeki ikinci sorun bürokrasi. Geçtiğimiz yıllarda, ABD Hazine eski Bakanı Henry Paulson, Çin’in Başkan Yardımcısı Wang Qishan ile birlikte stratejik bir diyaloga başkanlık etti. Şu anda Washington ve Pekin görüşmelerin kapsamını iki ülkenin dışişleri bakanlıklarını da sürece dahil edecek şekilde genişletti. ABD ve Çin delegeleri arasındaki güven sorunlarını bir yana bırakırsak, ABD’de Dışişleri ve Hazine Bakanlıkları’nın strateji üzerinde işbirliği sağlayamıyor. Çin’in bakanlıklarının da birlikte düzgün çalışabileceğinin garantisi yok. Dolayısıyla görüşmeler için planlanan bu yeni formül bürokratik savaşın ikiye katlanması anlamına geliyor.

 

ABD ve Çin arasında sağlam bir stratejik ortaklık kurulamamasının üçüncü sebebi, Pekin’in Washington’ın kendisine yüklemek istediği kapsamlı jeopolitik rolü oynamak için pek de hevesli olmaması. Pekin neden İran ve Irak’ta, Afganistan ve Pakistan’da, Somali ve Sudan’da ve diğer muhtemel karmaşa alanlarındaki çatışmalara doğrudan müdahale etmenin getireceği riskleri alsın ki? Hele ki ülke içinde daha acil başka sorunlar varken.

 

ABD’nin Çin’in desteğini istediği İran’ın nükleer programı gibi birçok sorunda Pekin’in çıkarları Washington’ınkilerle örtüşmüyor. Çin’in Doğu Asya’da bile güvenlik sorumluluğundan kaçınmak için iyi bir sebebi var çünkü ABD deniz kuvvetlerinin bölgedeki varlığı Japonya, Hindistan ve diğer ülkelerin orduları için daha fazla para harcamaları riskine engel oluyor.

 

Ama Pekin’in bu bedavacı halinden hoşlandığını da düşünmemek gerek. Çin’in elindeki 2 trilyon dolardan fazla yabancı para rezervi, hükümete uluslararası bağlamda bir merkez bankası pozisyonu, elinin güçlenmesini sağlıyor. Çin’in küresel istikrara en büyük katkısı Washington’ın borcunu döndürmesine kaynak yaratmasında yatıyor. Çinli yetkililer ekonomik krizlerin pek çok uluslararası sorunu daha da kötüleştirdiği bugünlerde bu hizmetin yeterli olup olmadığını soruyor.

 

Bu yaz düzenlenen Stratejik ve Ekonomik Diyalogun elle tutulur tek sonucu olan iklim değişikliği yaklaşımı belgesi, daha büyük bir problemi açığa çıkarmakta. Prensipte bu konuda mutabakata varılmış olması önemli ama çekişmenin asıl nedeni olan ülkelerin karbon salınım miktarları hakkında zorlu seçimler yapıldığını söylemek de mümkün değil. Bu durum önümüzdeki aylarda daha büyük sorunlara sebep olabilir. Olumlu siyasi sembolizmin ve etkili konuşmaların değerini göz ardı etmek doğru bir hareket değil. Ama ABD’li ve Çinli yetkililer konuşmayı bırakıp icraata yönelmeye başladığında, tartışmayı farklı taraflara çekmeye başlayacaklar.

 

*Eurasia Group’un başkanı olan Bremmer “The Fat Tail: The Power of Political Knowledge for Strategic Investing” kitabının da yazarıdır. Roubini New York Üniversitesi, Stenn School of Business’ta ekonomi dersleri vermekte aynı zamanda da RGE Monitor isimli gözlemci kuruluşun başkanlığını yapmaktadır. Bu makale 1 Eylül 2009 tarihinde Wall Street Journal Gazetesinin internet sitesinde “The Yin and Yang of US-China Relations” başlığıyla yayınlanmış, çevirisi hurriyet.com.tr tarafından yapılmıştır. (ST) 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!