3 Kasım'da tekrar sürpriz yapacağız

Güncelleme Tarihi:

3 Kasımda tekrar sürpriz yapacağız
OluÅŸturulma Tarihi: Eylül 27, 2002 16:38

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, anketlere güvenmediklerini söyleyerek, "AKP'nin tek başına iktidar olması ihtimali fiziken yok. Onlar Fazilet Parti oylarına ulaşsınlar, başarı sayılır" dedi. Bahçeli MHP'nin yine sürpriz yapacağını belirtti.

Haberin Devamı

Röportaj tarihi: 25 Eylül Çarşamba

Katılan Hürriyet mensupları: Ertuğrul Özkök, Oktay Ekşi, Bekir Coşkun, Emin Çölaşan, Tufan Türenç, Sedat Ergin, üleyman Demirkan

Özkök- Bazı anketler yayınlıyor. Anketleri nasıl görüyorsunuz?

Bir çok kuruluş anket yapıyor. Bunları yakinen takip ediyoruz. Biz parti olarak anket yapmadık. Anketleri değerlendirirken fazla da etkisinde kalmamaya çalışıyoruz.

Coşkun- inanıyor musunuz anketlere?

- Ä°nanmak biraz zor efendim.

GENEL BAŞKANLIKTAN İSTİFA KOŞULU 

Çölaşan- 3 Kasım seçimlerinde baraj altında kalırsanız MHP Genel Başkanı olarak büyük bir vebal altına girmiş olur musunuz?

-Mutlaka, sorumluluğun gereği neyse yapmaya çalışırım.

Coşkun- Peki, genel başkanlığı sürdürüp-sürdürmeme konusunda ne düşünürsünüz?

-O önemli bir konu. Bir parti sürekli gerileme süreci yaşıyorsa, bir kaç seçimde de bu hissedilirse, o zaman genel başkanın görevde kalması doğru olmaz kanaatindeyiz.

Ekşi- Bugüne kadar hep yükselme yaşadı MHP. Diyorsunuz ki birkaç seçim değerlendirilir...

- Tabii, her seçimin kendine has bir özelliği vardır. Değişik faktörler rol oynar. Partiden, yönetimden kaynaklanan gerileme süreciyle, siyasi konkjenktürden kaynaklanan gerileme sürecinde fark olur. Ama bir partinin genel başkanı bir-iki seçim içerisinde sürekli partisini geriletiyor konuma getiriyorsa, bir yönetim değişikliğine ihtiyaç var demektir.

Ekşi- Genel izlenime baktığımızda MHP´nin bu seçimde düşük oy alacağı yönünde. Hangi davranışlar bu duruma getirmiş olabilir?

-Tabii, iktidar döneminde halkın günlük yaşantısında bir iyileştirme yapılmaması halinde iktidarı oluşturan partilere olumsuzluk getirmiştir. Ama zannediyorum 2004´e kadar devam edebilen bir süreç olsaydı belki bugün alınan bazı ekonomik tedbirler olumlu sonuçlar vermeye başlar, halkın bugünkü kızgınlığı, öfkesi azalabilirdi.

Çölaşan- Seçimi siz istediniz..

-Yürümesi zorlaşmıştı. Seçim kararı çok yönlü düşünülerek alınmıştır. O sebepten dolayı önerdiğimiz görüşün arkasındayız. Türkiye böyle bir seçimi yaşamak durumundaydı diye düşünüyorum.

TEK ÇARE ÜLKEYİ SEÇİME GÖTÜRMEKTİ

Çölaşan- Hükümet, yine uzlaşarak devam ettirilemez miydi?

-Bu hükümetin belli bir aşamadan sonra üstlenebileceği bir görev kalmıştı, o da sağlıklı bir şekilde ülkeyi seçime götürmekti.

Çölaşan- Üç yıl gayet uyumlu gitmişti hükümet

-Tabi, konuyu biraz daha açayım. 57. Cumhuriyet hükümeti, gerçekten 18 Nisan seçimleri sonunda ülkemiz için en uygun hükümet modeliydi. Yani dünya görüşü farklı üç partinin bir araya geldiği, ama 18 Nisan seçimleri sonunda oluşan Meclis´in içinden en sağlıklı, Türkiye´ye yarar sağlayıcı hükümet modeli idi. Değişik alternatifler olabilirdi, ama bizim tercihimiz bu olmuştu. Genelde kamuoyunun tercihi de o gün aynı yöndeydi. Yani, basında ve kamuoyunda da böyle bir hükümetin yararlı olacağı kanaati hakimdi.

HÜKÜMETİMİZ UYUM İÇİNDEYDİ

Gerçekten de hükümet bu anlayışla 'Uzlaşma ve Atılım Hükümeti' olarak kuruldu. Üç partinin öncelik verdiği konular yanında Türkiye´nin gündeminde bulunan konuları da kapsayan bir program yazıldı. Sağlam bir protokole bağlandı ve dinamik bir toplum olarak Türkiye´nin gündemini meşgul edebilecek yeni konular için de bir kurum oluşturuldu. Bu da protokolda yerini aldı. Dolayısıyla hükümetin sağlıklı gitmemesi için hiçbir sebep yoktu. Hükümet programı protokol çerçevesinden 3 partinin oluşturduğu metne bağlıydı ve bunlar dışında gündeme gelen konular 'Liderler Zirvesi' kurumunda değerlendiriliyordu. Uzlaşılan konular uygulamaya sokuluyor, diğerlerinde de belli bir zamana bırakılıyor veya erteleniyordu. Böylelikle uyum içinde giden bir hükümetti.

ANAYASA´DAKİ 5 YIL DOLDURULAMIYOR

Tabi, kalıcı bir koalisyon hükümetinin yanında, siyasi istikrarın bir başka unsuru olarak da seçimlerin zamanında yapılmasını hem MHP olarak, hem hükümet olarak düşünüyorduk. Bazan muhalefetin, bazan da sivil toplum kuruluşlarının talebi olarak ortaya çıkan, bazı medya yazarlarının da desteklediği erken seçim istekleri doğuyordu. Buna rağmen, üç parti de seçimlerin zamanında yapılmasını öngörüyordu. Seçimler zamanında yapılsa ve Anayasa´daki sürede iktidarlar bir performans gösterebilse. Dikkat edilirse 87´den bu yana sürekli bir erken seçim durumu yaşanıyor. Anayasada 5 yıl olarak kabul etmişiz, fakat ister tek başına olsun, ister koalisyon şartları olsun bu 5 yıl doldurulamıyor. Bunun ayrıntılı sebepleri var.

TÜSİAD GÜVEN TARTIŞMASINI BAŞLATTI 

Haberin Devamı

Fakat bu hükümet çok uzun ömürlü bir hükümet olabilirdi. Koalisyon kültürünü yerleşik hale getirebilirdi. Siyasi kültürümüze de katkı sağlayan uygulamayı ortaya koyabilirdi. Ama, anlaşılması güç değerlendirmelerle karşı karşıya kalındı. Bu kadar uyumlu giderken bazı sivil toplum kuruluşlarımız, bazı siyasilerimiz 'Güven Bunalımı' ortaya attılar. 'Bu hükümete güven duyulmuyor' dendi. 'Nedir bu güvensizlik' deyince, doğru dürüst cevabını alamıyoruz.

Haberin Devamı

Mesela TÜSİAD yönetimi bizi ziyarete geldikleri zaman bu güvensizlik konusunu gündeme getirdi. 'Neyi kasdediyorsunuz. Bu hükümet, uygulamaya koymuş olduğu ekonomik programın arkasında durmayan bir samimiyetsizliği mi ortaya koyuyor? Bir kararsızlık mı var, nedir' diye sordum.

34 BAKANLIK ÇOK DEMİŞTİM

Bu güvensizliği farklı ifade etmeye çalışanlar da oldu. 'Bakan sayısı fazla, azaltılmalı. Toplumun arzulamadığı bazı isimler çekilirse güven tazelenebilir' dediler. 'Gelin bunların hepsini topluca yapalım' deyince ona yaklaşan yok. Bu hükümet kurulurken 34 bakanlık üzerinden Meclis´teki sandalye sayısına göre partiler arası dağılım yapıldı. Bize 6 devlet, 6 uygulama bakanlığı olmak üzere 12 bakanlık düşmüştü. O zaman ben, '34 bakanlık çok yüksek' dedim. Bize göre ideal tablo; devlet bakanlığı sayısı uygulama bakanlığı sayısının yarısını aşmamalı. Koalisyonu oluştururken, 'Eğer uygulama bakanlığını 17 kabul ediyorsanız 8 de devlet bakanlığı ile 25 bakanlık bir yapı uygun olabilir' dedim.

Geçmişten gelen yapıda bakanlık sayısı çok fazla. Partiler buna göre bir değerlendirme yapıyor. Bu sayı birden aşağı çekilirse, MHP için bir sorun olmasa da, kendilerinde sıkıntı olabileceğini söylediler. Sonuçta 34 bakanlı kabine yapısı kabul edildi.

Özkök: Kime söylemiştiniz bunu?

-Ön görüşmeyi yürüten Hüsamettin Bey´e söylemiştim. Fakat Mesut Bey ve Başbakan´la temas kurarak. O zaman getirilen hükümet tablolarından bende hala bir süret var. Durum buydu.

BUYRUN KABÄ°NE REFORMUNU YAPALIM

Haberin Devamı

Daha sonra bakan sayısının azaltılması noktasında kamuoyunda tartışmalar yoğunlaşıp, bazı değerlendirmeler yapılınca; o zaman Bakanlar Kurulu´na ben bir teklif sundum. Dedim ki, 'Hükümetimizin bazı temsilcileri, hükümetin bir kanadı Bakanlar Kurulu sayısının azaltılması noktasında, kamu yönetiminde bir köklü değişikliğin yapılmasını istiyor. Bunu kamuoyunda uzun süre tartışmak yerine, Bakanlar Kurulu´nun iki gün üst üste, Sayın Başbakanımız arzularsa sürekli bir toplantı haline dönüştürsün. Her parti kamu yönetimindeki reformla neyi anlıyorsa onu sunsun ve 57. hükümet olarak yürütülmekte olan bazı reformların içerisine bu kamu yönetimindeki reformu katalım' diye teklif sundum. Daha sonra Başbakanımız bunun ileriki günlerde ele alınmasında yarar olacağını düşünerek görüşümüzü sordu. Biz de takdirin kendilerine ait olduğunu ifade ettik.

Çölaşan: Seçim işine niye girdiniz?

-İşte bu kadar uyumlu çalışan hükümet ortamında güven bunalımıyla başlayan bir tartışma...

Çölaşan- İçinizde mi?

-Kamuoyunda. Ama, hükümetin içerisinde de yansımaları oluyor. Bunun sonradan bir 'Siyasi Belirsizlik' kavramıyla bir başka şekle dönüştüğünü hep birlikte gördük. Nedir bu siyasi belirsizlik deyince, ortada birşey yok.

KEMAL DERVİŞ´LE İPLERİN KOPTUĞU ZİRVE

Haberin Devamı

Özkök- Siz ulusal konularda gereğinden fazla mı hassasiyet gösterdiniz?

-Hükümet çalışmalarında ve özellikle ulusal program yazılırken MHP dört konu üzerinde hassasiyet gösterdi ve bunlar uzun süre tartışıldı. Bu sırada karşılıklı görüşerek bir uzlaşı metni yazıldı. Bu metne bağlı kalınması gerekiyordu. Tabi, ekonomik program uygulanırken, bazı gelişmeler oluyordu.

Bir iyiniyet mektubu hazırlıyorsunuz, bu mektup liderlere sunuluyor. Bunu inceleme süreniz olacak. Bize verilen ilk metinde Mayıs 2001 yazıyor. Yani, bir taslak metin. Bunu incelerken, bazı konulara farklı yaklaşımımız oldu. Bunlardan biri de Telekom´du. Tabi buradaki değişiklik öngörülen şeklin ne olması gerektiğini sormak da hakkımız.

DEĞİŞİKLİK OLMAZSA, KABULLENMEYİZ

Haberin Devamı

Liderler toplantısında bunu sorunca, 'bu metin 3 Mayıs itibariyle gönderildi. Bu yüzden üzerinde herhangi bir değişiklik yapılması mümkün değil' dendi. Biz de, 'O zaman da bizim bunu kabulümüz mümkün değil' dedik. O zaman ne olacak? Bu bir koalisyon hükümeti. Koalisyon hükümetine bir metin dağıtıyorsunuz, bunun üzerinden müzakere istiyorsunuz. Ondan sonra da bunu daha önceden gönderilmiş şekliyle takdim ediyor, değiştirilmesinde bazı güçlüklerden bahsediyorsunuz. Soruyorum; Sayın Başbakanımız ve Mesut Bey de haberleri olmadığını söylüyorlar. Sayın Başbakanımız da, 'buna bir çözüm üretmeniz lazım' diyor. Zaten kamuoyuna bundan sonraki takdimi de böyle olmuştur. En son gönderilmiş ve IMF ile değerlendirmeye alınmış mektuba 3 liderin de imzasını koyduk.

ONLAR ÖDÜN VERDİ, TELEKOM´DA UZLAŞTIK

Türenç- Bir emrivaki gibi..

-Onu değişik şekilde, burada liderler zirvesinde çözdük.

Türenç- Metin gitti

-O metin daha evvel gitti. O metnin üzerinde çözüm burada yapıldı. Uzun süre 5-6 saat süren, zaman zaman ara verilen liderler toplantısıydı. Sonunda uzlaşmaya varıldı.

Ekşi- Metinde değişiklik yapıldı mı?

-Hayır, o metin üzerinde değişiklik yapılmaksızın oldu. Hükümet herhangi bir kriz dönemi yaşamasın diye...

Eksi - Siz ödün verdiniz

-Hayır, onlar ödün verdi, ben kabul ettim. Ama, ana metinde Türkiye´nin durumunu anlatıyor.

Türenç- Sizin onaylamadığınız metinler gitti

-Evet. O metinleri içeren iki dosyayı Ertuğrul Bey´e göstermiştim.

YILMAZ VE DERVİŞ İÇİÇE İDİ

Özkök- Hükümetin bozulmasında Derviş´in mi, Yılmaz´ın mı payı daha çok?

-Son kanaatime göre bunlar içiçe gözüküyor.

-Derviş´le Yılmaz mı içiçe görünüyor?

-Derviş, ANAP. Yani şu noktaya varıldı: AB´yi ve başka konuları da dikkate alarak, bu hükümetin içinden MHP´yi nasıl dışlayabiliriz.

Çölaşan- Danışıklı dövüş mü?

-Evet, MHP´siz bir hükümet nasıl oluşturulabilir. AB ile her konuda bu dayatmalar olacaksa o zaman buna bir çözüm bulmamız lazım. Hükümetten de vazgeçilemiyor. Ekonomik programın uygulanması Türkiye´nin nazik durumu. Ama, buna bir yöntem bulunmalı gibi. İşte burada 4 Mayıs önemli tarihtir.

Çölaşan- Hastalık..

-Evet, sayın Başbakanımızın sağlık sorunu gündeme geldiğinden itibaren bütün siyasi söylemler; basını değerlendirdiğinizde Başbakanın çekilmesine doğru bir zorlama var. İstifa etmesi lazım, bir vekalet verilebilir mi, kime verilebilir, hastalık ilerliyor, çekilmesi gerekir gibi. Peki çekildikten sonra ne olacak?

Çölaşan- Vekalet vermesi gerekir miydi?

-Hayır, benim söylediğim şuydu. Sayın Başbakanımızın nerede bulunduğu önemli değil, hala hükümetin başındayım kararı bizim için önemlidir. Takdirlerine bırakıyoruz, eğer böyle bir karar veriyorsa bizim için başbakanlık görevinin başında kabul edilir. Onun haricinde bir çekilme düşünüldüğünde Anayasa prosedürü işler dedik. Çünkü Başbakanımızın sağlığı konusundaki tartışmalar çok incitici devam etti. Onu da dikkate alarak, devamında ben yarar gördüm ve kendi takdirlerine bıraktım. 'Ben Başbakan olarak devam ediyorum' sürecinde de, biz hükümetin devamını kabul ederiz anlayışındaydık.

SEÇİM KARARINI BAŞBAKAN´A DANIŞMADIM

Tüfenç- Seçim kararını alırken, başbakana danıştınız mı?

-Hayır danışmadık. 21 Mayıs 2002 tarihinde Başkent Hastanesinde Başbakanımızın başkanlığında Dışişleri bakanlığı, AB Genel Sekreterliği, Dışişleri bürokratının katılımıyla zirve düzenlendi. O zirve iki bölümden oluşuyordu. Birinci bölümü AB ile ilişkiliydi. Dışişleri ve AB genel sekreterleri, AB ile Türkiye arasındaki ilişkilerin ve müzakere takviminin alınabilmesi için şu 3 şartın yerine getirilmesi isteniyor dediler.

Bu 3 şartı MHP´nin kabulünün mümkün olmadığı yönündeki görüşlerimizi açıkladık. İdam, anadilde öğrenim ve anadilde TV yayını meselesi. Bunu mutlaka yerine getirmek durumunda olduğumuz, görüşmeler sonrasında anlaşılıyor diye Dışişleri Bakanı, -şimdiki YTP Genel Başkanı-, Dışişleri Müsteşarı ve AB Genel Sekreterliği yönetimi, bunları ifade ettiler. Biz de bunun mümkün olamayacağını söyledik. Bunun üzerine Sayın Başbakanımız bu konu üzerinde Dışişleri ve AB Genel Sekreterliğinin, nelerin olabilir olduğunu belirlemek üzere daha ayrıntılı bir çalışma yapılması talimatı verdi ve toplantının bu bölümü kapandı.

Sonraki bölümde de, hükümetin uyum içinde çalıştığı, seçimlerin de zamanında yapılması gerektiği mesajının kamuoyuna açıklanması gerektiğini ben vurguladım. Türkiye´de yaşanan ekonomik krize ek olarak bir siyasi krize dönüştürmemek için böyle bir açıklamanın yapılmasında yarar vardı. Şimdi bu görüşme Sayın Mesut Yılmaz tarafından ANAP´ın Başkanlık Divanı toplantısında AB ile ilgili değerlendirme yapılırken, 'MHP´nin konuya karşı tavrı devam ediyor' diye yansıtılıyor.

O tarihten itibaren grup toplantısında da ifade ettim, basınımızda 23 Mayıs-21 Haziran arasında 5 köşe yazarına ait 107 yazı çıktı. Muhtelif gazeteler bu konuda MHP´yi sorguladılar. Bu süreçler bir noktaya kadar geldi, 1 Temmuzda başbakanlık konutunda bir liderler zirvesi yapıldı. O liderler zirvesinde de, kamuoyunda faiz oranlarının yüzde 51´lerden yüzde 70´lere tırmandığı, döviz kurunda da artış olduğu söylendi. Bu nedenlerle Başbakanımız, 'çok kısa sürede bir ekonomi zirvesi yapabilir miyiz' teklifi yaptı. Biz de uygun bulduk ve 4 Temmuz günü Başbakanlık Konutunda üç liderin yanında ilgili bakanlar, Maliye Bakanı, Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı, Tunca Toskay ve bir de bürokratlardan oluşan bir toplantı yapıldı. O toplantı benim için ölçü oldu. Bu birikimden ve son AB Ulusal Programı´nın verilişinden itibaren geçen süreç içerisinde değerlendirmeyi yaptığımızda oradaki bir cümle benim dikkatimi çekti.

İŞTE 3 KASIM´A GÖTÜREN O CÜMLE

Ekonomiyle ilgili değerlendirmeyi yaparken çok kısa bir bilgi sunumu oldu ve yüksek faiz oranlarındaki yükselişlerle, döviz kurlarındaki artışın siyasi belirsizlikten kaynaklandığı ifade edildi. Ekonomi bürokratlarını dinlediğimizde aynı cümleler ifade edildi. Mesela Merkez Bankası Başkanı´na 'Merkez Bankası özerk bir yapı. Böyle bir sorun var. Merkez Bankası para politikası araçlarıyla o yükselen faizi ve döviz kurunu aşağı çekemez mi?'' diye sorunca, 'vardır' dedi. 'Uyguladığınız takdirde faizi yüzde 51´lere tekrar indirebilme şansı görüyor musunuz'a, 'evet' dediler. 'Peki bunu niye yapmıyorsunuz' deyince de, 'Efendim bunu uyguladığınız takdirde siyasi belirsizlik devam ettiği için tekrar yükselmeler olabilir' cevabı verildi.

O zaman tekrar sordum; 'Sayın Bakan siyasi belirsizlikten neyi anlıyorsunuz? Siyaset bilimine göre hangi unsurlar oluştuğunda siyasi belirsizlikten bahsedilir?'. Siyaset Bilimi çerçevesinde o kadar ayrıntılı ele alacak durumda olmadığını belirterek, 'ama siyasi belirsizliğin kaynağı Sayın Başbakanın rahatsızlığıdır, AB ile ilgili uyumsuzluklardır. Bunun için bu siyasi belirsizliğin giderilmesi gerekir' dedi. 'Peki öneriniz var mı' diye sorunca, 'yeni bir siyasi senaryoya ihtiyaç var' dedi Kemal Derviş, 4 Temmuz günü. Sayın Başbakanımızın da kendi değerlendirmeleri oldu. Geçmişle bugünkü sözü ilişkilendirince bu senaryonun şekli belli.

SONUCU NE OLURSA OLSUN MİLLET İRADESİNDEN SAPMAYIZ 

5 Temmuz günü de Hürriyet Gazetesi´nde Sayın yazarınız Tufan Türenç bunu net ortaya koydu, senaryoyu anlattı. 5 Temmuz´da da bu senaryonun ana hattı; 'Ecevit´siz ve MHP´siz bir hükümet' olarak ortaya çıktı. Gerekçeleri yanyana getirince bunun anlaşılmaması mümkün değil. O zaman bir milliyetçi partinin Genel Başkanı, demokrasiye inanmış bir şahsiyet olarak bir karar vermemiz gerekiyordu. O da bize göre ölçüdür. Bunun sonucu ne olursa olsun bundan sapma içinde olamayız. Bu da siyasetin yeniden şekillendirilmesi iradesi milliyetçi ve demokrat bir anlayışa göre her zaman millet iradesine dayalı olmalıdır. İç ve dış odaklarla, baskısı yapılarak oluşturulacak olan siyaseti yeniden şekillendirme projesine MHP olarak sıcak bakamayız.

SENARYODA DIŞ GÜÇLER DE VAR

Coşkun- İç ve dış dediniz, dış ta var mı?

-Evet efendim. Bir çok finans kuruluşu... Örneğin Meryll Lynch bir 'Kumar Senaryosu' ortaya attı, J.P. Morgan benzer senaryolar ortaya attı, Financial Times´da yazılar çıktı... uluslararası kuruluşlardaki değerlendirmeler, Türkiye´de buna paralel cümleler. Bunları dikkatlice izleyince Türkiye´deki bazı görüşlerin dış çevrelerce ne ölçüde belirlendiğini de görüyorsunuz. Bir bakıyorsunuz Dünya Bankası´nın bir yetkilisi birşey söylüyor, bir bakıyorsunuz IMF´nin bir yetkilisi bir şey söylüyor.

Onlar biraz daha kapalı konuşuyor, ama o kapağı kaldırdığınız zaman Türkiye´deki sözlerle örtüşüyor. İşte böyle bir durumda ben 3 Kasım´da Türkiye´nin bir erken seçime gitmesi gerektiğini, bunun da kamuoyunda tartışılması gerektiğini ifade ettim. Bu, 7 Temmuz Kocayayla Türkmen Şöleni´nde gazetecilerin sordukları sorulara cevaptı.

KURT ECEVÄ°T O CÃœMLEYÄ° ATLAR MI?

Ergin- DSP Grup Başkan Vekili isim vermeden Hüsamettin Özkan´ı istifaya çağırdı, bu sizin için bir faktör oldu mu?

-Hayır, bizi etkilemedi. 4 Temmuz´daki bu konuşmadan yeni bir senaryoya ihtiyaç vardır cümlesinin hangi anlama geldiğini ben değerlendirirken, Sayın Başbakan´ın yılların tecrübesi ve birikimiyle bu cümleyi atlaması mümkün müdür? Böyle bir kararı oluşturduk. MYK´yı da topladım, orada da değerlendirdik. Meclis´in 1 Eylül´de olağanüstü toplanması için MHP 125 milletvekilinin imzasıyla başvuruda bulundu. Tabi o zaman 'Sayın Bahçeli burada blöf mü yapıyor' dediler. Bazıları hiç ciddiye dahi almadı. Ama biz bu çerçevede inandığımız için MYK toplantısı sonrası müracaat kararı verdik. Daha sonra sanıyorum, YSK Başkanı sürenin yetersizliğini söyledi.

-Demirkan: 3 Kasım arasında kısa süre var dediler onun üzerine siz öne aldınız

-Evet. Bu uyarı üzerine Sayın Başbakan´la da görüşmüşler. Biz de bu çerçevede öne alarak 29 Temmuz´da verdik. DYP ve ANAP da verdi.

Ergin- Ecevit´in tecrübesinden söz ettiniz...

YENİ SİYASİ SENARYOYA İHTİYAÇ VAR

-Efendim, o cümleyi Mesut Bey´in de, Başbakanımızın da algılaması lazım. Çünkü, seçilmiş bir cümle. 'Siyasi belirsizliği gidermek için yeni bir siyasi senaryoya ihtiyaç var' cümlesi anlaşılmayacak bir cümle değil.

Çölaşan- Derviş´i birileri mi konuşturdu?

-Zannetmiyorum, bir kişinin değerlendirmesi olacağını zannetmiyorum. Böyle bir sorumluluğu tek başına üstlenmesinin de anlamı yok. Mutlaka bunun pişirildiği bir mutfak vardır.

TÄ°YATRONUN SON PERDESÄ°YDÄ°

Eksi- Bülent Beysiz ve MHP´siz bir tablo doğuyor, o başbakan bağlantılı hale gelmiyor mu?

-Bunu biraz daha bilgilere dayalı olarak değerlendirmek daha iyi olur. Ama şu an için görülüyor. Sayın Mesut Yılmaz´ın son değerlendirmelerinde, AB uyum yasaları Meclis´ten çıktıktan sonra, 'Bu AB tarafından olumlu karşılandı ama, uygulamayı görmek gerekiyor. Uygulamayı da MHP engelliyor, tıkıyor' sözleri sarfedildi. Önce Başbakan´a bu durumu izah edip, sonra da 'MHP hükümetten çekilsin' cümleleri bir tiyatro sahnesinde oynanmakta olan senaryonun son perdesiydi.

MHP´siz bir anlayışa saplandılar. Bir de MHP´nin dışında bir AB Hükümeti arayışı var Türkiye´de. Bunu yaparken, MHP´yi AB karşıtına iterek yapmaya çalışıyorlar. Bunlar da bize göre doğru yaklaşımlar değil.

ANAP´LA TEKRAR KOALİSYON 

Çölaşan- DSP-ANAP barajı aşarsa onlarla koalisyon yapar mısınız?

-Öyle bir varsayımla hareket etmek bugün için erken, ama bu görüşler devam ettiği sürece zannetmiyorum. Biz tabi, tek başına iktidar çalışması yapıyoruz. Her parti bunu böyle yapıyor. Ama millet iradesine göre Türkiye´nin yönetimi şekillenecektir. MHP tekrar sorumluluk aldığında bazı konuları daha net görerek hareket etmek ister.

EN ÖNEMLİ SORUN:SİYASİ İSTİKRARI SAĞLAMAK

Eksi- Kampanyada neyi uygulayacaksınız MHP adına?

- Pazar günü MHP seçim bildirgesini kamuoyuna açıklayacak. Bazı partiler açıkladılar. Seçim bildirgesi öncesi ayrıntıları değerlendirmemiz doğru olmaz. Ama ana başlık belli; Türkiye´nin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorun siyasi istikrarı kalıcı kılacak yaklaşımların geliştirilmesi olmalı. Bu seçim öncesi de siyasi partiler açısından önemlidir.

Bu kadar siyasi parti var, bölünmüşlük artmıştır, her partiye belli bir değerlendirme ile Meclis´e taşıyalım anlayışı yerine 4 Kasım´dan sonra Türkiye´de siyasi istikrarı sağlayıcı ve kalıcı kılabilecek bir yaklaşımın milletçe benimsenmesi için biz gayret göstereceğiz seçim öncesi. Tek başımıza da, başka türlü de sorumluluk üstlensek; istikrarın bizim için, Türkiye için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. İkincisi, Hükümetimizin başlattığı köklü reformların devamına ve uygulamasına öncelik veririz.

CÄ°DDÄ° KAMU REFORMU GEREKÄ°YOR

Çölaşan- Yani, IMF programlarına devam mı?

-Hayır, IMF açısından söylemiyorum. Bazı programlar var ki IMF´nin dışında da hükümet programımızda yer aldı. Mesela ihale kanunu, bankalar kanunu iki örnek. Topluma bunu 'IMF böyle istiyor' diye gösterme gayreti içinde olanlar oldu. Bütün bunlar bizim için önemli. Bir de yaşanmakta olan krizi tekrar yaşatmamak için tedbirlerin alınması lazım.

Mesela, bizim 18 Nisan seçimleri öncesinde 'Yoksulluk ve Yolsuzluk Projelyeriyle' kamuoyunun önüne çıkmıştık. Şimdi sanıyorum bütün partiler bu konuya öncelik veriyorlar. Şimdi bunun yanına kamu yönetiminde de köklü bir reforma ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Ve bunu sözde değil, özde yapmak kanaatindeyim. Bakanlar kurulu sayısını azaltmak, kamu yönetimi için bir başlangıçtır. Devleti yeniden, yeni çağın dinamiklerine uygun, toplumun hedefleriyle barışık bir yapıya kavuşturmanız lazım. O da hedeflerin belirlenmesindeki farkı ortaya koyuyor. Burada MHP farklı bakıyor olaylara.

GERÇEKLEŞECEK VE ULAŞILACAK HEDEFLER

Eksi- Nasıl bakıyor?

-Şu şekliyle bakıyor. Bir; dünyadaki değişim ve gelişmeleri çok yakinen takip ederek, Türkiye´ye yansımaları da gözönüne alarak yeni bir yüzyılda Türk milletinin bu değişim ve gelişmeler karşısında alması gereken milli duruşunu belirlemek lazım. Bu duruş tabi ki siyasi partiler arasındaki tercihleri, farkları, ideolojik yaklaşımlardaki farklılıkları ortaya koyar.

Bizim buradaki duruşumuz, soğuk savaş sonrası dünya yeniden bir arayış içine girdiği, çok önemli değişimlerin yaşandığı, gelişmelerin göründüğü bir ortamda Türk milletinin alması gereken milli görüş. Cumhuriyetimizin 100. yıldönümü olan 2023´te 'Lider bir ülke' perspektifini kazandırmak. Tabi bu bir hedeftir. Her siyasi hareketin bir hedefler hiyerarşisi vardır. Bu hiyerarşinin başlangıcı; 'gerçekleştirilecek', ikincisi 'ulaşılabilecek' hedeflerdir. Üçüncüsü de nihai bir hareket.

KENAR DEĞİL, MERKEZ ÜLKE OLMALIYIZ

Onun için; koalisyon veya tek başına iktidar olduğumuzda ilk yapmamız gereken gerçekleştirilebilecek hedeflerdir. O da bugünkü halkın sosyo-ekonomik sorunları, Türkiye´nin gündeminde acil bekleyen konular. İkincisi ulaşılabilecek hedef, o da lider ülkenin ön hazırlığı olan tüm sosyo-ekonomik sorunlarını çözmüş, ekonomik performansını arttırmış, bölgesinde saygınlık kazanmış bir ülke konumudur. Bunu yakalayabilirsek; lider bir ülke perspektifine gidebiliriz. Bu durumda dünyadaki değişimleri Türkçe okumak gerektiği kanaatindeyiz. AB´ye de bakışımız bu anlamıyla sıcaktır. Başka alternatiflere bu anlamıyla sıcak bakıyoruz. Şimdi bu bir lider ülke perspektifidir. Ama, bunun haricinde herşeyi yeniden dünya düzeni temelinde oluşan bir takım entegrasyonların içinde bulunmayla yeterli görüyorsanız, o zaman bir 'Kenar Ülke' konumunda kendinizi görüyorsunuz ve sorunlarınızı böyle bir birliktelikle çözebileceğiniz inancı taşıyorsunuz demektir.

Bu da bazıları için kolaycı yol, yani AB´ye bir an önce girmektir.

MÄ°LLETVEKÄ°LÄ° LÄ°STESÄ°NÄ° DAHA TÄ°TÄ°Z HAZIRLADIK

Çölaşan- Geçen seçimde adayları gelişigüzel seçip listenize koydunuz, hükümet oldunuz. Bakanlarınız kaçtılar. Hiçbir işe yaramadılar. Doğru mu?

-Böyle denemez.

Çölaşan- Bu seçimde listeleri daha düzgün belirlediniz mi?

-Şimdi bir partinin genel başkanı olarak Hükümet´te Başbakan Yardımcısı olarak 3.5 yılı aşan bir süre görevde bulunduk. Bazı konuları yakinen değerlendirme imkanımız oldu. Eksikliklerimizi farketme imkanımız oldu. Tüm bunlarla beraber kendimizi tek başına ülkeyi yönetebilme konumuna getirmeyi sorumluluk anlayışı olarak kabul etmek durumunda. Tabi bu bir süreçtir, bunu da iyi değerlendirerek o noktaya gelmek lazım.

Bizim de yapmaya çalıştığımız o. MHP´liler TBMM´de en verimli milletvekilleri arasındadır. Ben dahil 129 milletvekiliyle geldiğimiz yerde parlamenter tecrübeye sahip olan 4-5 kişiydi. Diğerlerinin hepsi yeni kadroydu. Ve bu kadro kendileriyle yapılan görüşmelerle de sürekli olarak Meclis çalışmalarına karşı duyarlı olmuştur. Meclis faaliyetlerine hükümet kararları doğrultusunda çok etkin katıldılar. O bakımdan başarılılar.

Türenç- Devamlılık açısından..

-Devamlılık açısından DSP ve MHP.

Eksi -Adaylar seçilirken gereğini yaptık dediniz

-Gereğini de yaptık.

Eksi- Örgütün bakışı ile sizin bakışınız arasında epeyi fark oluşmuş..

-Büyük bir çoğunluğu teşkilatın ortaya koyduğu eğilimler doğrultusunda olmuştur. Ancak bazı değerlendirmelerimiz oldu. Ama büyük çoğunluk böyle.

İSTANBUL ÇOK ÖNEMLİ

Özkök- Ülkücü olarak çok sivrilmiş isimlerden endişeniz mi vardı?

-Bazı arkadaşlarımızı basın çok sık gündeme getiriyor. Ne olursa olsun bir-iki isim üzerinde zaman zaman duruluyor. MHP´nin geçmiş dönemine ilişkin bazı olayları referans göstererek, değerlendirmeler yapılıyor. Şimdi, biz şu gerçekten hareket ediyoruz. Anadolu bütün siyasi partiler açısından milletvekili çıkarmada sınırlı olan seçim çevreleridir.

3 kişilik milletvekili sayısı olan bir yerde 21 tane parti seçime giriyor, şimdi zannediyorum 18, hepsi de belli bir oranda oy almış olsa orada partilerin en güçlüsünün dahi çıkaracağı milletvekili sayısı 2´yi geçmez. Belki geçmiş dönemde rahmetli Özal dönemindeki seçim sistemi uygulansa 3-0 da 7-0 da alabilirsiniz, Kahramanmaraş, Elazığ´da olduğu gibi. Ama, haketmeden seçim sisteminden kaynaklanan destekle. Ama mevcut seçim sistemi en fazla 3 milletvekilini size verebilir.

Diyelim ki, üç milletvekili çıkaracak Kırşehir´de bütün seçmenler MHP´ye oy verseler; milletvekili sayısını 4 yapma şansınız yok. Bu alan siyasi partiler açısından 15 büyük şehir, özellikle de 3 metropol alandadır. Bu da İstanbul´dur 70 milletvekili ile. Tek başına bir siyasi partiyi, iktidarı hedeflemişseniz; bu açılımı İstanbul´da başarmak mecburiyetindesiniz. İstanbul´da çok yönlü bir yapısı olan bir şehir, dolayısıyla bir partiyi orada her kesimde kabul görebilir tercih edilebilir bir konuma getirirseniz bu şans doğacaktır. Biz de bununla ilgili olarak İstanbul üzerinde ciddi bir çalışma yapmaya gayret gösterdik.

Ä°KTÄ°DAR BÃœYÃœK ÅžEHÄ°RLERLE OLUR

 

Ergin- Yani başarının yolu İstanbul´dan geçiyor..

-Büyük şehirler, bütün siyasi partiler açısından böyledir. Nitekim iktidar şansını yakalayan partiler İstanbul´dan aldıkları milletvekili sayısıyla doğru orantılıdır. Orada kaybettikçe, iktidardan düşmüşlerdir. Bu İzmir için de Ankara için de öyledir.

ECEVİT´E SAYGIMDAN YANINDA SİGARA İÇMEM

Coşkun- Sigara kullanıyorsunuz, Bülent beyin yanında içmiyor musunuz?

-Hayır içmiyorum. Bakanlar kurulunda, liderler zirvesinde veya özel bir şey de olsa, sayın başbakanımızın yanında sigara kullanmıyorum.

Eksi- Başbakan sigarayı azalttı mı?

-Yakın bir şeyde görmedim.

Çölaşan- Makama saygıdan mı, sağlığı için mi içmiyorsunuz

-Kendileri kullanıyor benim içmediğim zaman da.

Çölaşan- Siz niye onun yanında içmiyorsunuz

-Benimki, hem kişiye, hem de makama olan saygımdan.

ECEVİT´LE İYİ ANLAŞTIK

Eksi- Hükümetin kurulduğu zamanki Bülent bey ile şu andaki Bülent bey arasında ne fark gördünüz?

-18 Nisan seçimleri öncesinde sayın Başbakanımızla hiç karşılaşmadık. Dolayısıyla yakın bir söyleşi yapma ve onu tanıma imkanı bulamadım. Ancak hükümet olduktan sonra 40 aya yaklaşan bir süre içerisinde çok sık beraberlikler oldu. Bildiğim kadarıyla çok saygılı, çok ince, nazik. Davranışlarında koalisyondaki, bakanlar kurulundaki her kişiye, dolayısıyla da koalisyonu oluşturan her parti liderine bu yaklaşımı ortaya koyuyor.

Konuları tartışıyor. Tartışmada farklı görüşler çıkarsa, onu uzlaştıracak bir zemini arıyor. Bizim liderler toplantısı çok açık, herşeyin net konuşulduğu toplantı olmuştur. Böyle bir gelenek doğmuştur. Biz de görüşlerimizi net olarak ifade ettik. Bunlar farklı karşılansa bile saygıyla karşılanmıştır. Ülkenin ulusal meselelerinde çok hassas olduğunu gördüm. Orada da örtüştüğümüz kanaatindeyim. Türkiye´yi özellikle dış politika konusundaki hassasiyetleri çok dikkat çekicidir.

Çölaşan- DSP barajı aştı, başbakanlık görevini Ecevit aldı diyelim. 4-5 yıl daha başbakanlık yapabilir mi sizce?

-Bizim olaya yaklaşımımız şudur; bu konuda da her siyasi partinin lideri biraz serbest bırakılmalıdır. Yaşlanmak bir tabiat olayıdır. Bunu fark edecek olan de ferttir. Bir siyasi parti belli bir sorumluluğu üstlenince, benim Türkiye´de en çok yadırgadığım şey bu olmuştur. Sayın Başbakanımızın sağlık sorunlarının gündeme geldiği bir dönemde bu tartışma çok yanlış olmuştur. Böyle bir konuda o liderin bazı şeyleri düşünmesine fırsat tanımalıdır toplum. Yani bir lider, bir Başbakan, sağlık veya başka bir konuyla karşı karşıya kaldığında bir değerlendirme yapacağı zaman üç şeyi düşünmesi gerekir bana göre. Bir; ayrıldığım zaman hükümet nasıl bir şekil alabilir, alınacak olan şekil bugün Türkiye´nin karşı karşıya kaldığı sorunları açısından acaba benim yönetimimde bulunan bir hükümetin hedeflerini taşıyabilecek boyutta mıdır? Yoksa Türkiye başka sıkıntılara mı düşer, düşenmek mecburiyetinde. İkincisi; partisini düşünmek zorunda. Böyle bir tercihi ortaya koyunca, birinci parti konumunda bulunan bir parti nasıl bir şekil alacak? Bu konuda bir ön çalışma yapabilme fırsatı bulabilmeli.

ECEVİT´E SÜRE İMKANI TANINMADI

İkisini beraber değerlendirdiği zaman Türkiye geneline dikkate almak durumundadır. Ortaya koymuş olduğu davranış şekli belki gelecek bütün siyasiler için de bir örnek teşkil edecek. Bir davranış modeli ortaya koyması lazım. Şimdi sayın başbakanımıza bu imkan tanınmadı. Bunu bir objektif değerlendirme olarak yapıyorum. Böyle bir imkanı bulması lazım. Çevresiyle, iştirayi kimlerle yapacaktır bilmiyorum, ama partisini düşünmelidir, hükümeti düşünmelidir, Türkiyeyi düşünmelidir. Bunların üçünün ortak noktası kendisinin kararının netleşeceği karar noktası olmalıdır. Şimdi böyle bir durum; sıkıntılı bir ortamdır.

AKP ABARTILIYOR

Özkök- Anketlerde Erdoğan bize en fazla oy MHP´den geldi diyor

- Bu konuda samimiyetle ifade ediyorum, Türk siyasetinde MHP bir labarotavardır. MHP´yi çok yönlü tahlil ettiğiniz vakit, bugün karşılaştığınız birçok olayı yaşamış bir partidir. Bu yönüyle de bazı konularda örnek alınabilecek, yahut da yapılması gereken konularda bir karar oluşturulabilecek bir parti, 34 yıllık siyasi hayatında.

Şimdi şunu FP kabul edelim. AKP ve SP diye iki yapılaşmaya gidiyor. Şimdi AKP´nin başarılı olabilmesi için ön şart FP´nin şu tabanı üzerindeki etkinliğini SP´ye göre arttırması lazım. Yani bunu bir kabul ederseniz, 49-51 bir paylaşım olmuştur. O zaman AKP´nin buradaki FP´nin etkinliğini sağlaması gerekir. Bundaki başarısı diğer seçmenlere açılımı ortaya koyar.

AKP, basının gündeme taşıdığı yaklaşımlar çerçevesinde kamuoyunun daha fazla ilgisini çeker görünüyor. FP ve RP gibi yapısı olan bir partinin neden bölündük sorusu kendi seçmeni ve yönetimi içerisinde çok tartışılıyor. Hangi aile sohbetine, hangi kahve sohbetine giderlerse gitsinler orada birisi el kaldıracak neden bölündük diyecek. Niye iki ayrı parti kurduk. FP´nin toplumsal proje sunabileceği bir dönem belki basın aracılığıyla biraz mümkündür. FP´nin kapatıldığı dönemdeki tabanı bu sorgulamayla geçecek. Yani her ikisi de birbirini sorgulayacak. Bunu tamamladıktan sonra AKP üzerinde bir yorum yapılabilir.

Bizim siyasilere bakıyorum, diyor ki; 'Bu gidişle AKP 300 milletvekili çıkarır'. Bugünkü siyasi parçalanma içinde, bu mümkün değil. Seçimlere 39 gün kala 300 milletvekili çıkarmak çok zor. Fakat burada topluma birşeyler takdim ediliyor. Deniyor ki, bu parti özellikleri itibariyle budur. Ne ölçüde değişmiştir. Değişmediği takdirde seçim sonrası sağlanacak başarı siyasal rejim açısından ne gibi bir risk taşıyabilir. Bütün bunlar kamuoyunda tartışılıyor ve sorular soruluyor.

AKP YA BÄ°TER, YA KURTULUR

Coşkun- Başbakan bir risk olduğunu söylemişti

-Sayın başbakanımız, hangi değerlendirmelerle bu kanaata vardı onu bilemiyorum. Biz bugün için, kendilerinin söylemlerini dikkate almak zorundayız. Yarış içinde olduğumuz bir parti olarak onun için bir ön kestirme birşey söylemek doğru değil. Hükümet sorumluluğunu üstlendiği zaman ortaya koyacağı tavırla bugünkü söylemleri arasındaki fark zaten onun ya kurtuluşu ya bitişi olacaktır.

Ekşi- Genç Parti´nin MHP´nin tabanından oy çektiği iddiaları var...

- Yazılanlara, söylenenlere bakarsanız, bir kısmı AKP´ye gidiyor, bir kısmı da GP´ye. Peki bize ne kalacak? Benim buradaki keskin cümlem şudur; MHP tabanının şuursuz, zamana göre yüzergezer tavırlar sergileyen yapısı yok. MHP´ne siyasi konkjenktürel olarak belli zamanda yaklaşmış olanlar belki farklı tercihlere girebilirler. Ama bunu MHP´nin tabanı, yani ülkücüler şuraya kayıyor, buraya kayıyor demek doğru ve gerçekci olmaz.

SEFERBER EDÄ°LMÄ°Åž OYLAR

Türkiye´de seferber edilmiş oylarla hür oylar arasındaki fark hür oylar lehine gelişmiş değil. Seferber edilmiş oylar dediğimiz, işte bir takım aşiret, tarikat bağı etkisinde. Yani birileri tarafından yönlendirilebilen oylarla hür iradeye dayalı oy dediğimiz oylar arasındaki oran, hür iradeye dayalı oylar şeklinde lehte olumlu bir durumda değil halihazırda. Türkiye´de seferber edilmiş oylar bazen hemşehrilik, bazen akrabalık duygularıyla seferber edilen oylardır. Türkiye´de genel kültür ve eğitimin gelişimi ve siyasi kültürle bağlantılı bir durum.

UZAN BAÅžARILI OLAMAZ

Ergin- Genç Parti seçimde başarılı olabilir mi?

-Toplum olarak deneyimleri olan olaylar var. Partiler olarak, toplum olarak önemli deneyimlerimiz var Türkiye olarak. Türkiye belki 56 yıldan beri siyasi hayatı yaşıyor ama, çok ülkenin 200 yıllık demokratik hayatından çok daha farklı ve değişken olaylarla pişe pişe geliyor yani. Şimdi çok kısa bir süre içerisinde hangi imkanı seferber ederseniz edin, hangi desteği yanınıza kısa sürede alırsanız alınız, Türkiye´de bazı şeyler sonuç vermemiştir.

Bunlardan bir tanesi Sayın Aydın Menderes´in Büyük Değişim Partisi´dir. TV´lerde Aydın Menderes bir yanda, basın diğer yanda oturuyor. Sürekli olarak değişimden şundan bundan, kamuoyu hep bununla meşgul oluyordu. Arkasından bir Bedrettin Dalan, Cem Boyner olayı çıktı. Cem Boyner´in sağladığı her türlü destek şimdikinden aşağı değildi. Ama halkın huzuruna çıkınca, halkın değerlendirmesi çok daha farklı olduğu kanaatindeyim. Türkiye´nin 45 milyon seçmen kitlesi içinde bu dediğinizin olması çok zor. Türkiye´nin seçmeni ani kaymaları çok nadir yapıyor. O da belli bir oranda oluyor.

Özkök: Ama efendim geçen seçimde MHP ve DSP´yi fırlattı. Daha önceki seçimde Refah´ı. Her seçimde seçmen bir veya iki yeni partiyi yükseltiyor..

-MHP´nin 32 yıllık bir mücadelesi var. Kolay değil, o yüzde 18 oy bir gecede gelmiş değil. Biz 18 Nisan 99 seçimlerine gecemizi gündüzümüze katarak, dağ-bayır demeden, durmadan dolaştık. Yani, birikimi olan, farklı bir olay. Belli dağınıklıklar, sorunlar yaşamış bir partiyi biraraya getiriyorsunuz. Yoksa, belli bir görüntüyle toplumun hemen oy vereceğine, bilemiyorum, siyaset bilimciler sıcak bakmaz.

ATATÃœRK ADINI Ä°STÄ°SMAR ETMEYÄ°Z

Çölaşan: Türk Milliyetçisi bir partisiniz. Türk Milliyetçiliği Atatürk Milliyetçiliği. Dikkat ettim, siz Atatürk adını ağzınıza almaktan kaçınıyorsunuz... Hiç duymadım.

- Hayır. Duymayabilirsiniz efendim. Bir zaman Cumhuriyet´ten bir yazar Hanımefendi 18 Nisan seçimlerinden sonra röportaj yapmak için geldi. ''Atatürkçü müsünüz'' diye sorunca dedim ki, ''Böyle bir soru çok yanlış bir soru. Bir Türk milliyetçisine (Atarkçü müsünüz) sorusu kadar hakaret edici bir soru olmaz hanımefendi dedim. Ama, Atatürkçülük kavramını sürekli gündeme getirerek, bazı şeyleri istismar etmek isteyenlerin arasına bizi de katmak istiyorsanız, yapalım. Bir Türk milliyetçisinin Atatürk´e karşı olmasının bir anlamı olmaz. Böyle birşey olmaz zaten.

MHP bu tartışmaya girmez efendim. Ben Türk Milliyetçisiyim diyen bir insanın Atatürk´e karşı olması kadar mantıksız bir davranış olmaz. Ama, Atatürk´ün diğer konularda olduğu gibi istismarını da yapmaz.

AKP Ä°LE KOALÄ°SYON

Özkök: 4 Kasım´da siz de barajı aşan partilerden birisiniz. Önünüze CHP, DYP, AKP var. Koalisyon söz konusu olduğunda bu partilere tek tek bakışınız nedir? Koalisyon ortağı olarak görür müsünüz AKP´yi?

Tabi bu soruları bugünden yanıtlamak, yarış içinde olduğunuz bir partiye prim vermek demektir.

MHP BİRİNCİ PARTİ ÇIKARSA

Özkök: Birinci parti olarak çıktınız diyelim..

Bahçeli: Birinci parti çıkınca, ülkemiz için en yararlı gördüğümüz ilkelere ve temele oturtulmuÅŸ koalisyonu tercih ederiz. Koalisyonu oluÅŸturmak kolay,ÂyaÅŸatmak zor, dağıtmak ise çok zor bir olay. O bakımdan bizim için çok yüksek bir tecrübe oldu bu 38 ay. Biz tek başına iktidar olsak, benim ilk yapacağım; Sivil Toplum Örgütleri´nin hepsini toplarım. Hedefleri, beklentileri, karşı karşıya kaldıkları sorunlar, bunların hepsini alırım.

İkinci olarak yapacağım; bütün partilerin programları var, şu anda bizce tetkik ediliyor. Kendi programımızı hazırlayınca, bütün partilerin liderleriyle bir Liderler Zirvesi yaparım. Türkiye açısından bir açılım olması bakımından. Onlara şunu sorarım: Sizin seçim bildirgeniz ve programınızda şu konu var. Bizim de hazırlayacağımız Hükümet programında bu konu var. Dolayısıyla örtüşen bir konu. Öncelikleri buna vermek suretiyle muhalefet-iktidar ilişkisinin sağlam gelişmesine vesile olabilecek bir çıkış yolunu beraberce bulalım derim.

Çünkü bütün partilerin programlarında aynı konu varsa, o zaman Türkiye´nin bir sorununun çözümü açısından en pratik, en kolay, muhalefet-iktidar diyaloğunu geliştiricek bir unsur budur. Farklılık doğan konularda da diyaloğu sürdürmeniz lazım.

ESK, TOPLUMUN AKCÄ°ÄžERÄ°

Bir üçüncü konu: Ekonomik ve Sosyal Konseyi sürekli toplamak lazım. Bunlar toplumun akciğerleri. Bu akciğerden toplumun hangi nefesi alıp verdiğini görmesi ve bilmesi lazım. Bu yaklaşımlarla T´nin sorunları birlikte çözülür. İşte bunları çözdükten sonra Türkiye´nin önünde çok büyük bir açılım olur ve topluma bir büyük cesaret gelir. Şimdi, hepimizde bir kompleks var, ''Biz adam olmayız. Biz birşeyi başaramayız. Biz şunları gerçekleştiremeyiz. Bunlar için bir takım desteklere ihtiyacımız var. Şuralardan hoşgörülü yaklaşımlar görmeliyiz'' gibi hep toplumu sürekli kendisi birşeyler başaramayacak gibi bir konuma itiyoruz. Ve büyük bir dinamizmi bir Türkiye´de ortadan kaldırıyoruz. Topluma bunu başlatabilmek için, ortak olduğunuz değer ve konularda birlikte çözüm arayacaksınız.

Eğer, bir işsizlik konusu, bütün partiler için toplumun ortak sorunu ise gelin öncelikle bunu nasıl çözelim. Bunu iktidar-muhalefet birlikte çözüm aramalı. Çünkü ortak noktalar var. Farklılıklar ise tartışılır. Kendisinin iktidarına kalabilir, başka türlü muhalefet olarak değerlendirebilir. Ama, yani bu üçüncü sektör dediğimiz sektör artık çok önem kazandı. Türkiye´nin çok büyük birikimleridir bunlar.

TÜRKİYE´NİN YILDIZLARI KONSEYİ

Ve bu birikimlerin içerisinden Başbakanlık´ta bir Yıldızlar Konseyi kurulmalı. Bu çok önemli bir şey bana göre. Yani, Türkiye´nin her alanındaki yıldızı, burada ülke yönetimiyle beraber olmalı. Hangi ideolojide olursa olsun önemli değil. Onun bilgisi önemli. Onun edindiği bu birikim ve tecrübe önemli. Siz imdi buna özel bir statüde Başbakanlık Yüksek bilmem ne diyebilirsiniz. Ama, benim önerim, toplumumuzun yıldızlarını ülke yönetimi yanına alabilmelidir. Bu çok önemli bir şeydir. Bu Türkiye´nin dinamizmini devreye sokar. Sanatta, ekonomide, bilimde, teknolojide, basında olmalı. Ve Başbakan bunlarla çok sık sohbet etmeli. Bu ufuk açar. Farklı görüşleri ortaya koymayı sağlar ve daha iyi yönetme imkanı sağlar. Malesef, Türkiye bunlardan mahrum kalıyor.

MİLLİYETÇİLİK ÇAĞDIŞI DEĞİLDİR

Coşkun: Almanya´da üç Türk parlamentoya girdi. Düşünebiliyor musunuz? Bu çerçevede sosyal demokratlar anlayışlarını gözden geçirdiler. Siz de milliyetçilik anlayışınızı gözden geçirme ihtiyacı duyuyor musunuz?

- Milliyetçilik kendi içerisinde dinamizmi olan bir düşünce. Toplumun gelişimine, dünyadaki oluşumlara kapalı değildir. Önemli olan milliyetçilik çizginizde bir kırılma olmadan dünyadaki değişimi algılayıp, anlayıp, yorumlayabilmeyi başarabilmelisiniz.

Yani milliyetçilik dediğinizde Türkiye´de çok marjinal, çağın dışında kalmış bir unsur olarak değerlendirmemek lazım. Yani milliyetçilik herkesin benimseyeceği fakat bunu kendisi için bir dünya görüşü olarak kabul etmiş olan açısından da, milliyetçiliğin iç dinamizminin farkında olmak önemli. Bu dinamizmle de dünyadaki gelişimin toplumun beklentilerini anlayıp, kavrayıp, yorumlayabilmek gerekir. Bu anlayış hakim olduğu takdirde milliyetçilik çağdışı birşey değil, her çağda geçerli olan birşeydir.

AZINLIK VAKIFLARI/TÜRKİYE ÇOK SAF OLMAMALI

Özkök: Peki o zaman TC vatandaşı olan insanların vakıflarına niye karşı çıkıyorsunuz?

Bahçeli: Türkiye de çok saf olmamalı. Biraz önce söylemek istediğim şey o. Yani çok iyi niyetlerle ortaya konulan yaklaşımların bir tarih şuuruyla arkasını, önünü de görebilmeliyiz. Yani bugün için Lozan çerçevesinde Türkiye´de bir sıkıntı mı var? Hayır... Ama, belli şeylerde bir Lozan aşımı var. Onu aşmaya, onu bir başka götürmeye çalışıyorlar. Bizim dikkat ettiğimiz konular bunlardır. Bunları görmeliyiz, samimiyetine inanmalıyız.

Bir takım davranışları, bu konulardaki dünyanın nereye nasıl baktığını takip etmeliyiz. Türkiye, herkesin her istediğini alabildiği bir ülke konumunda olmamalı. Aldıkları şeyi ülke yararına mı, ülke aleyhine mi kullanıp kullanmadıklarını, hangi amaçla buna talip olduklarını da bilmek lazım. Bugün için bunun arkasını görmemiz gerekiyor. Israrla Hükümetin 1.5 yılından itibaren; Kopenhag kriterlerinde, Katılım Ortaklığı Belgesinde, Ulusal Belge´de, AB müktesebatında yok. Devlet Bakanı Nejat Arseven bunu sürekli gündeme getiriyor. Komisyonlar kurduk, MHP tavır koydu. Ama AB ile uyum yasasının içine girdi bu birden. Şimdi de bunda ısrarlı bir tavır var.

Özkök: Sadece kendilerine ait olan malların elinden alınmasıyla ilgili birşey bu...

Bahçeli: Bazıları mal varlığını edindikten sonra kendi cemaatine verebilme durumları var. İstanbul ve belli yerlerde bu kadar krizin yaşandığı bir ortamda, bu kaynaklarla edinilecek gayrimenkullerin veya diğerlerinin ne şekilde aktarılabileceğini düşünmek lazım. İnsanlarımızın ekonomik sıkıntıdan ötürü, elden çıkarmak istedikleri mallarının yarın kimlerin eline ne amaçla geçeceğini görmek lazım. Bunlar Türkiye´nin en acil konuları değil. Zaten, 935´ten beri uygulamalarda bunlar rahatlıkla var. Sonra bu Bakanlar Kurulu´nda bu değerlendirilecek, o yönleri de var. Fakat şu an için 20 günlük bir problemi midir Türkiye´nin?

Özkök: Aciliyetine mi karşısınız?

Hayır. Ana fikrimiz bu.

DOKUZ IÅžIK YAÅžIYOR, YAÅžAYACAK

Özkök: Rahmetli Türkeş´in oğlu DYP´ye gitti. MHP´de Dokuz Işık dönemi bitti mi, kapandı mı?

- Niye bitsin. Bu konularda rahat olmak lazım. Herkes, her yerde birşeyi temsil etme gayreti içinde olabilir. Ama, ananehir kendini koruduğu müddetçe sorun yok.

Özkök: 9 Işık CHP´nin 6 oku gibi içi boşalmış durumda mıdır, yoksa gerçek anlamda konulan ilkeler midir?

- MHP´nin varoluş gününden beri, Türkiye´nin perspektifini yorumlayan bir ilkeler bütünüdür. Bunların içinde yadırganacak hiçbir husus yoktur. Eğer gerekli anlamı verirseniz, her dönem içinde geçerli olabilir. Mesela toplumculuk ilkesi, bu kadar açlığın, yoksulluğunu, SSK kapsamı dışında binlerce insanın bulunduğu bir ortamda toplumculuk ilkesini yok farzetmenin bir anlamı yok. Bunu değişik şekillerde yorumlayabilirsiniz.

Sosyal demokratların da sosyal hedefler doğrultusundaki birçok bakış açılarını da kapsayan birşeydir yani. Burada 9 Işık ilkesi açısından sıfatlandırırken, bir başkası yenileşme, değişim, toplumsal dönüşüm projesi olarak takdim edince bu var oluyor da, sizinki niye yok oluyor. Söz gelimi, Endüstricilik ve Teknikçilik. Teknolojinin bu kadar gelişim gösterdiği bir yerde bu ilkeyi bir kenara atmanın bir anlamı yok ki.

YILMAZ´LA FARKLILIĞIMIZ ECEVİT´TEN FAZLA

Ergin: Sayın Başbakan´ı değerlendirdiniz. Sayın Yılmaz´ı da değerlendirir misiniz?

- Genelde, hükümetimiz gerçekten uyumlu oldu. Tartışmalar, farklı görüşler olmuştur. Ama, sonradan bir uzlaşma sağlanarak yoluna devam etmiştir. MHP olarak, tabi Sayın Yılmaz´ın da 20 yılı aşkın bir süredir, Türk siyasi hayatında Başbakan, Bakan ve parti lideri olarak bir hayatı olmuştur. Onun da buradaki değerlendirmeleri, katkıları olmuştur. Yani, Yılmaz Bey´le bizim farklı baktığımız noktalar da biraz fazla olmuştur yani. Genelde öyledir.

TOPLUMDA KARARLI BÄ°R SESSÄ°ZLÄ°K VAR

Ergin: 4 Kasım´ı nasıl görüyorsunuz?

Ben tekrar bir sürpriz yapacağımıza inanıyorum. Çünkü toplumda şu an için geçmiş seçimlere göre, toplumsal davranıştaki farklılıklar çok sessiz. Fakat bana göre, kararlı bir sessizlik var. Ne kadar doğru bilemiyorum ama benim tespitim açısından bu çok önemli. Bir kararlık sessizlik hakim. Bu da çok yaygın. Medyanın Türkiye´nin her tarafına ulaşabilmesi, bunun tartışmalara fırsat vermesi. Toplumda her kesim bunu yakinen takip ediyor. Kendi aralarında da değerlendiriyorlar. Bazı kamuoyu araştırmalarına göre, kararsızların çoğunlukta olduğu bir sonuç yok. Verdiği kararı açıklamakta çekincesi olan insanların daha fazla olduğunu söylemek mümkün.

KİM NE YAPARSA YAPSIN TOPLUM KESKİNLEŞİYOR

Özkök: Kararlı Sessizlik, birilerini çıkarmak, birilerini gömmek anlamında mı?

-Zannediyorum burada, kim ne yaparsa yapsın, toplum kararını vermiş. Yavaş yavaş da bu karar keskinleşiyor. Sessizlik içerisinde yüksek bir kararlılık var.

Çölaşan: Nedir bu sessiz kararlılığın nedeni, anlamı?

- 4 Kasım, sanıyorum çok farklı bir sonuç ortaya koyabilir.

Ekşi: Yani çizilen resimlerden, şu şudur, bu budur anlamında mı?

-Hayır, bütün olayları siyasilerden çok daha rahat bir ortam içerisinde deÄŸerlendiriyor. Ve siyasilerle kahvelerde evlerde iliÅŸkisini kurunca, halkın sorularına çok dikkat etmek lazım.ÂHalk bildiÄŸiniz sorar. Sizin de o konulardaki kanaatinizi öğrenmek ister. Halk, siyasiden öğretmen gibi birÅŸey öğrenmek istemiyor. Halk acaba benim gibi mi düşünüyor diye merak ediyor. Biraz önce ayırdığımız seferber edilmiÅŸ oylar biraz farklı. Ama bu kültür, siyasi kültürün deÄŸiÅŸimi var. Bu dönüşüm baÅŸlamış Türkiye´de. Yani Hür oylar gittikçe, her kesimde kendini hissedilir duruma gelmiÅŸ. Ve siyasetçiyi bildiÄŸi konularda yokluyor. Ve onun daha önce neyi söylediÄŸiyle mukayese ediyor. Diyor ki, 'Tamam haklısınız ama, sizin filan konuÅŸmanızda bunları söylüyordunuz. Acaba iki dönem arasında bir fark mı doÄŸdu' diyor. Önemli konu toplumda bu var. Buradan da tabi, belli kararlılığa ulaÅŸmamış insanların bu kararlılıkta sorusu olmaz.

GÜCÜM YETSE APO´YU ASARDIM

Çölaşan: Elinizte tam yetki olsaydı Apo´yu asar mıydınız?

 

Åžimdi samimiyetle ifade ediyorum; eÄŸer TBMM´de yeterli bir çoÄŸunlukla gelmiÅŸ olsaydım, hiç tereddütsüz asardım. Bu çok önemli bir konudur. Bunu tabi çok yönlü ele alarak düşünmekte de yarar var. Fakat, bunun bir örneÄŸi görülmediÄŸi takdirde, bu iÅŸler bitmez. EÄŸer yeterli bir çoÄŸunluÄŸa sahip olsaydık, Meclis´teki dosyaları gönderirdik. Meclis´te de iradeye sunulduÄŸu takdirde, MHP´li her milletvekili idamın infazı yönünde oyunu kullanırdı. Bunun saklanacak bir yönü yok. Siyaset yapılacak bir taraf    Âda yok. Bunu söylerken de GüneydoÄŸu´daki insanlarımızda veya diÄŸer ÅŸeylerle bir farklılık içinde söylemiyorum. GüneydoÄŸu´da bütün siyasi partilerimizin PKK´nın yönlendirilmesinin dışında oy elde edip, oy almaya o yöredeki insanları o yöne doÄŸru yönlendirilmesi ülkemiz açısından yararlıdır.

GÜNEYDOĞULULAR, PKK´LI DEĞİL

O yöne doğru yönlendirmesi ülkemiz açısından yararlı olur. Yani Güneydoğu´daki insanlarımızın hepsi PKK veya PKK yanlısı değildir. Onun için, ben mesela özel olarak Güneydoğu Anadolu ile ilgilenmekteyim ve daha fazla oy alabilmenin mücadelesini sürdürmekteyim. Yani burada 929 yıl beraber yaşadığımız insanlar bir avuç, bir terör örgütünün tesiri altında Türkiye´nin birlikteliğini bozabilecek bir eğilime katkı sağlamaması lazım. Bu son seçimlerde buna çok dikkat etmek gerekiyor. 1999 yılı seçimlerinde ve mahalli idareler seçimlerinde, tüm siyasilerden daha çok HADEP oy almıştır, belediye başkanlığı seçimlerinde. Yüzde 40´ı aşan bir oranda.

Burada bütün partilerimiz; Güneydoğu sorununa bakışta farklılık taşıyabilirler. Ama bir konuda ortak hareket etmeleri lazım. PKK veya KADEK´in güdümünde oy elde edilmesini engelleyen, toplumun her kesimini kucaklayan partilere, Güneydoğu´lu insanlarımızın iradesini katmak ülkemiz açısından yararlıdır.

HADEP-DEHAP, PKK UZANTISI OLMADIÄžINI Ä°SPATLAMALI

Ekşi: Kuzey Irak konusuna ve HADEP-DEHAP´a nasıl baktığınızı PKK bağlamında açıklar mısınız?

-HADEP veya onun yerini alabilecek herhangi bir siyasi parti, PKK veya KADEK´in siyasallaşma sürecinin bir aracı, uzantısı şeklinde niteliği müddetçe, sıcak bakmamız mümkün değildir. Bunu, demokrasinin vazgeçilmez unsuru kabul ettiğimiz bir siyasi olarak nitelendirmek mümkün değil. Burada çok gerçekçi olmak lazım.

Ä°SPANYA KAPATIYOR, BÄ°Z DE KAPATIRIZ

Demirkan: HADEP´i böyle mi değerlendiriyorsunuz?

-Hala o bakış açısı var. İspanya ETA´nın siyasal uzantısını kapatırken, Türkiye´de bu gerçeği ile hareket eden bir partiye sıcak bakmak mümkün değil. Dolayısıyla HADEP veya yerine oluşabilecek bir siyasi parti PKK ve KADEK´le bağlantılarının kesin olmadığının işaretlerini inandırıcı şekilde vermeli. Bir de ayrıca kapatılma davası açılan bir parti.

TÜRKİYE IRAK´A KAYITSIZ KALAMAZ

Irak´a gelince, Irak´taki geliÅŸmelereÂTürkiye kayıtsız kalamaz. Çünkü komÅŸu bir ülke. Ä°kincisi orada Türkmenler yaşıyor. Üçüncüsü, Türkiye´de PKK ve KADEK´in siyasal amaç olarak benimsediÄŸi bir yapının Kuzey Irak´ta gerçekleÅŸtirilmesi yönünde, bir amacın taşındığı bir ülke. O bakımdan Irak-Türkiye iliÅŸkilerini çok yönlü ele almak, sadece ve sadece Saddam´ın deÄŸiÅŸimyle ilgili bakmamak lazım. Orada toprak bütünlüğü içinde demokratik geliÅŸmelere fırsat tanıyan ama, Türkiye´nin yakınında olması münasebetiyle bir takım siyasal riskleri Türkiye´ye taşıyabilecek bir geliÅŸmeye de fırsat tanımamak lazım.

Ergin: KDP ve KYP beraber etme kararı aldılar. Kürt Parlamentosu ilk kurulduğunda 1992´de adı Geçici Bölgesel Meclis idi. Şimdi Ulusal Kürt Parlamentosu deniyor. Bu oluşumu nasıl karşılıyorsunuz?

-Türkiye´nin kabullenemeyeceği bir gelişme olarak görülmesi lazım. Çünkü, Türkiye´de bu sorun bitmediği sürece, oradaki yapılanma, Türkiye için bir yakın risktir.

SADDAM´IN KALMASININ TÜRKİYE´YE YARARI YOK

Ergin: ABD´nin Saddam´ı devirme planlarına nasıl bakıyorsunuz?

-Bunu biraz daha geniş yönde ele almakta yarar var. Sadece ve sadece bir dönem ABD-Irak ilişkisine hapsetmek doğru değil. Türkiye Irak´a müdahale olsa da olmasa da, çok ileri bir perspektifte, komşu ülkelerindeki gelişmeleri de dikkate alabilen bir politika ortaya koyması ve aleyhte gelişimleri zamanında önleyebilecek önlemleri alması lazım.

Özkök: Saddam´ın kalması mı, gitmesi mi Türkiye açısından daha iyidir?

-Saddam´ın şu an için, Türkiye´ye hiçbir fayda getirmiyor. Bazı sıkıntılar oradan kaynaklanıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!