İstanbul, Edirne ve Eğitim

Güncelleme Tarihi:

İstanbul, Edirne ve Eğitim
Oluşturulma Tarihi: Mart 24, 2013 16:15

Edirne ve İstanbul… İki şehir değil, bir şehir ile bir ülke sanki. Bir tarafta 400 bin nüfuslu Edirne, diğer tarafta 13 milyon nüfusu ile Avrupa’daki birçok ülkeden daha büyük olan İstanbul... Karşılaştırmak oldukça zor.

Haberin Devamı

Edirne doksan iki yıl başkentlik yaptı Osmanlı Devleti’ne. Bir nevi İstanbul’un fetih babası unvanını aldı. Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde yapılan reformlarla, eğitim alanında Cumhuriyet döneminin temeli sayılabilecek atılımlar gerçekleştirildi. Yüzyıllardan beri eğitim ve kültürde önemli bir merkez olan Edirne, bugün de her alanda varlığını gösteren bir şehir olarak adından söz ettirir. “Sultanların Şehri” olarak anılan ve İstanbul’un fethinden sonra bile cazibesini kaybetmeyen Edirne, bu cazibe sayesinde ilim adamlarına, sanatkârlara kucak açtı. Tezkirelerde bahsi geçen Edirneli şairlerin çokluğu da bu cazibedendir. Edirne medreselerinde yetişen âlimlerin yaydığı ışık, İmparatorluğun bütün sınırlarına ulaştı, uzun yıllar İstanbul’a ışık oldu. Bu nedenle Edirne sadece siyasetin değil, sanatın ve eğitimin de başkenti oldu.

Haberin Devamı

İstanbul ise Roma İmparatorluğu’nun önemli bir şehri, Bizans'ın ve Osmanlı Devleti'nin merkezi oldu; Rönesans’ı tetikleyen bilim insanları yetiştirdi; Osmanlı Devleti’ni medeniyet çizgisine çıkaran kurumlar oluşturuldu. Kabataş, Galatasaray, Vefa ve Pertevniyal Lisesi gibi okullar marka değeri kazandılar. Bu özellikleriyle İstanbul; Türk eğitim tarihi, hatta dünya eğitim tarihi açısından geldiği pozisyonu hak ediyor.

Günümüz Türkiye’sine bakıldığında, eğitimin devlet politikasında önemli bir yer arz ettiği görülüyor. 1923’ten bu yana okuma-yazma oranı, okullaşma, teknolojinin eğitimde kullanımı, çağdaş müfredat çalışmaları, zorunlu eğitim süresinin zaman içerisinde 12 yıla kadar çıkması, hem hükümet politikalarının, hem de halk nezdinde eğitime verilen önemin göstergesi olarak karşımıza çıkıyor.

Eğitimde Edirne’nin diğer şehirlerden farkları; nüfus yoğunluğunun az olması, Avrupa’ya sınır olması, geçmişten gelen mirasın gücü, sosyo-kültürel ve ekonomik seviyenin yüksek olması, yetişmiş insan gücünün fazla olması, az göç alması ve dolayısıyla kültürel yozlaşmaya daha az maruz kalması ve köklü bir üniversiteyi barındırmasıdır.  Ancak altı çizilmesi gereken en önemli nokta da ailelerin eğitim ve kültüre verdiği değerdir.

Haberin Devamı

Nüfus yoğunluğunun azlığı, şehirdeki yaşamı rahatlatmakta ve eğitimde fırsat eşitliği açısından kolaylıklar sağlıyor. Edirne, İstanbul’a göre daha ekonomik bir şehir, bununla beraber öğrenci başına eğitim maliyeti daha düşük ama harcama daha yüksek. Edirne’de derslik başına düşen öğrenci sayısı sadece İstanbul’un değil, Anadolu’daki birçok şehrin de ortalamasının altında. İstanbul sanayileşme ile birlikte çok sayıda göç aldı; kimliği ve kültürü değişikliklere uğradı. Eğitimin artmasıyla beraber, eğitimli nüfus oranı azaldı. Bu paradoks kolay aşılabilecek gibi de görünmüyor. İstanbul’da semtler arasında bile ciddi farklar var. Şöyle ki bazı semtlerde aileler için yaşam koşulları ve geçim sıkıntıları her konunun önüne geçiyor, eğitim büyük bir yük olarak görülüyor. Bu semtler Anadolu’nun birçok kasabasından daha düşük düzeyde eğitim seviyesine sahip. Edirne’de ise daha önce de ifade ettiğimiz gibi ekonomik düzey yüksek olup aileler çocuklarının eğitimine önem veriyor. Bu önem köyden kente değişmiyor, homojen bir yapı sergiliyor. Bu homojenlik ise eğitim alanında atılacak adımların her tarafta aynı sonuçla karşılaşmasına, aynı sesle eko vermesine sebep oluyor.

Haberin Devamı

Edirne hem dünyaya, hem de tarihe açılan kapımızdır. Kültürel miras da süreklilik ister. Yenilikler bu tarihî mirasın üzerine bina edilmedikleri sürece hiçbir anlam ifade edemezler. Tarihî mirası temel almayan yenileşme hareketleri kimlik bunalımına ve kültürel yozlaşmalara sebep oldu ve birçok milletin tarih sayfalarından silinmesini beraberinde getirdi. Edirne sadece mimarisi ile değil, kültürel mirası ile de tarihine ve kimliğine sahip çıkıyor. Birçok âlim ve sanatkâr yetiştiren bir şehir olmanın gücü günümüzde de hissediliyor. Bu güç, insan yetiştirme gücüne destek veriyor. Yükseköğrenimini tamamlamış nüfus yönünden Edirne’nin, Türkiye sıralamasında ön sıralarda yerini alması da bu sebepten. Çiftçilikle geçinen Edirne insanı çocuklarının eğitimini hiçbir zaman ihmal etmedi, her daim destek oldu.

Haberin Devamı

İstanbul, sosyal ve kültürel merkezler açısından zengin bir şehir. Bu merkezler öğrencilerin boş zamanlarını verimli bir şekilde geçirmelerini, yeteneklerini keşfetmelerini ve kendine güvenlerinin artmasını, bunların sonucunda da zararlı alışkanlıklardan korunmalarını sağlar. Edirne’de ise kültürel ve sosyal faaliyetlerin yetersizliği, ayrıca modernitenin olumsuz etkilerinden olan sosyal duyarsızlık ve etik değerlerde zayıflama, gençlerin zararlı alışkanlıklar edinmesine sebep oluyor. Bu durum da eğitimi, özellikle de ortaöğretimi olumsuz şekilde etkiliyor. Zira Edirne ortaöğretime geçiş sınavında Türkiye’de ilk beşte yer alırken yükseköğretime geçiş sınavında bu başarıyı gösteremiyor. 1982 yılında kurulan Trakya Üniversitesi ile 2012’ye kadar yeterli işbirliği yapılamaması da eğitimin gelişmesini yavaşlatan bir faktör olarak karşımıza çıkıyor.

Haberin Devamı

Edirne, bir üniversite kenti olarak anılıyor. Üniversite kenti olması, eğitim kurumları ile şehrin kucaklaşmasından kaynaklanıyor. Öğrenciler genellikle yurt yerine güven ve huzur buldukları, değer gördükleri şehri, mahalleleri tercih ediyor. Öğrenciler eğitim alırken kültürlerini de Edirne’ye katıyor, mahallelerdeki çocuklar ve gençler için görgüsü ve bilgisi ile rol model olmakta, gençlerin üniversite tercihlerinde etkili oluyor. Anadolu’nun birçok şehrinde üniversite ile şehrin bu denli kucaklaşmasına pek rastlanmıyor. Hele İstanbul gibi şehirlerde, üniversite şehri olmasına rağmen, halk ve üniversite camiası aynı coğrafyada farklı yaşamlar sürüyor.

Türkiye’nin en eski üç üniversitesinden ikisine, dünyanın da en eski üçüncü üniversitesine sahip olan İstanbul, üniversite kenti olma özelliğini temel ve ortaöğretimde bir avantaja dönüştürdü. Nicelik bakımından çok ve etkin olan bu üniversiteler, yeterlilik düzeylerinin Türkiye ortalamasının üzerinde olmasıyla da İstanbul’un eğitimine katkı sunuyor.

Edirne, Türkiye’nin batı kapısı olarak aynı zamanda Avrupa’daki gelişmelerin, yeniliklerin de yakından takip edildiği bir şehir.  Bu yüzden Edirne, yeniliğe ve çağdaş dünyaya her dönemde ayak uydurabilmiştir. Eğitimin süreklilik arz eden bir süreç olduğu da dikkate alınırsa bu uyum eğitim kalitesini artıran önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Edirne’nin aksine dünyaya kapalı olan şehirler, kendi eksenlerinde dönüp durmakta ve eğitim adına olumlu adımlar atamıyor.

Köklü üniversitelerinin yanında uluslararası alanda tanınmış en eski ortaöğretim kurumlarının olması İstanbul’u eğitim açısından bir cazibe merkezi hâline getiriyor. Bunun sonucunda da Türkiye’nin çeşitli illerinden başarılı öğrenciler eğitim amacıyla İstanbul’a gidiyor. Edirne’den de ortaöğretime ve yükseköğretime geçiş sınavlarında yüksek başarı göstermiş öğrencilerin önemli bir kısmı İstanbul’da eğitim alıyor. Bu tür nitelikli göçler, eğitim açısından katalizör görevi görerek eğitimin daha da gelişmesini sağlıyor.

İstanbul’un eğitimle ilgili tüm bu avantajlarının yanında birçok sorunu da bulunuyor. Bu sorunlar içerisinde en çok öne çıkan, 20. yüzyılın son çeyreğinde hız kazanan kırsal alandan yapılan iç göç. Bu iç göç, hızlı bir nüfus artışına sebep oldu; kısa vadedeki bu nüfus artışı da eğitimdeki altyapı ve hizmet sunumu hızının önüne geçti. Derslik başına düşen öğrenci sayısının çokluğu, ikili eğitimin yapılması da eğitimde verimliliği düşürdü. Bununla birlikte iç göçün doğurduğu düzensiz kentleşme, ulaşım güçlüğü, güvenlik eksikliği İstanbul’da yaşamı zorlaştırdı; öğretmenlerin de İstanbul’u fazla tercih etmemesine sebep oldu. Okullarda yaşanan fiziksel sorunlara, öğretmen açığı da eklendi; bir tarafta markalaşmış eğitim kurumlarının, diğer bir taraftaysa eğitim sorunlarıyla boğuşan okulların oluşmasına yol açtı.Ayrıca İstanbul’daki öğrenciler için  çevresel uyaranların çeşitliliğinin fazlalığı dezavantajlı bir durum.Bu çeşitlilik, öğrencilere eğitimden yararlanmaları konusunda çeşitli imkânlar sunmakla birlikte öğrencilerin eğitimden kopmaları bakımından da birtakım olumsuzluklar doğuruyor.

Edirne halkının ekonomik gücü de eğitim seviyesinin yüksekliği ile doğrudan ilişkili. Genelde ekonomik gücün eğitimi baltaladığı düşünülür fakat Edirne’de bu inancın doğru olmadığını ispatlamak çok kolay. Eğitim, ekonomik anlamda iyi bir noktaya gelmenin aracı değil, kültürel anlamda iyi bir noktaya gelmenin aracı. Zaten Edirne’de de eğitim; ekonomik bir ihtiyaçtan değil, kültürel bir talepten dolayı gelişti. Bu da eğitimin gerçek amacına uygun bir şekilde sürekli olmasını sağladı, bu sayede mezuniyet sonrası eğitime talep doğdu. Edirne, mezuniyet sonrası eğitim taleplerini de zamanında görmüş; yapılanmasını, kurgulanmasını bu ihtiyaca göre oluşturdu; Avrupa’daki benzer şehirlere paralel bir yol tuttu.

Edirne’deki sanayinin yeteri kadar gelişememiş olması ve ortaöğretime geçişte ailelerin meslek okullarına dair olumsuz algısı Edirne’de meslekî eğitimin gelişmesini engelledi. İstanbul’da sanayinin gelişmiş olması, her çeşit iş dalında işletmelerin var olması özellikle mesleki eğitimin gelişmesine katkıda bulundu. Meslek okullarından mezun olan öğrencilerin kendi alanlarında iş bulabilmesi, Edirne’de pek tercih edilmeyen meslek okullarının İstanbul’da rağbet görmesini sağladı.

Tüm şehirlerimiz için önemli bir konu da “dezavantajlı grupların eğitime entegrasyonu” konusu. Konuyla ilgili yaşanan sorunlar sosyal, ekonomik ve kültürel faktörlere dayanıyor. Tüm Türkiye’de konuyla ilgili çalışmaların artırılması gerekiyor.

İstanbul’da yerel yönetimler, Edirne’den farklı olarak hem öğrencilerin tesisleri kullanması hem de eğitim finansmanı açısından farklı bir kaynak oluşturarak eğitimin gelişmesine destek veriyor. Eğitimdeki finansal kaynak açığının kapanmasında yerel yönetimlerin yanında hayırsever sayısının çokluğu da azımsanmayacak derecede etkili oluyor.

90’lı yıllara kadar dünyadaki Soğuk Savaş ve iç politikadaki gelişmeler nedeniyle Edirne içine kapandı, bu durum Edirne’nin gelişimini olumsuz yönde etkiledi. İstanbul da bu dönemde gerçek gücünü ve potansiyelini açığa çıkaramadı.
Ancak son yıllarda değişen ve gelişen siyasi konjonktür gereği Balkanlar, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa, Orta Doğu’da ilişkilerin gelişmesi bu bölgedeki insanların Türkiye’ye bakışını olumlu yönde değiştirdi. Balkanlardaki gelişmeler Edirne’nin, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Orta Doğu’daki gelişmeler ise İstanbul’un birçok alanda olacağı gibi eğitim alanında da birer merkez olabileceğini düşündürüyor.

Fedakar bir eğitim kadrosu var

Edirne’de de, İstanbul’da da yetişmiş ve fedakar bir eğitim kadrosu mevcut. Bu kadro, vatanını seven, milletini seven, geçmişine bağlı, Ulu Önder Atatürk’ün aydınlık Türkiye’sini geleceğe taşımaya azimli gençler yetiştirme hususunda üzerine düşeni eksiksiz yerine getiriyor.
Ancak Edirne’de amaçlara ulaşmak daha kolay, İstanbul’da ise daha zor olabiliyor. Şehrin daha rahat bir yaşam sunması, tercih edilen bir şehir olmasını doğurmuş; öğretmen kadrosu da sayıca yeterli konuma gelmiş ve istikrar arz etti. Şehri tanıyan, tüm öğrencilerin sosyal yapılarını ve kültürlerini bilen ve karşısında homojen bir toplum olan eğitim kadrosu için birlik ruhu oluşturmak, senkronizasyonu sağlamak tabii ki kolay olur. Edirne bu yönden de şanslı bir şehir.

Ekonomik yaşam açısından düşünüldüğünde Edirne, İstanbul’a nazaran öğretmen ve öğrenciler açısından daha avantajlıdır. İstanbul nüfusu aşırı yüklenmiştir ve desantralizasyonu önemli bir ihtiyaçtır.

Son dönemde gençlerimiz, Balkan ülkelerindeki özel üniversitelere yüksek beklenti ve umutlarla kayıt yaptırıyor. Sonrasındaysa çeşitli sebeplerle hayal kırıklığına uğruyorlar. Bu durum hem milli servetin dışarıya çıkmasına hem de çok kıymetli zaman ve emek kaybına neden oluyor. Bu bağlamda özel okullarımıza Edirne’nin önemini ve taşıdığı yüksek potansiyeli, İstanbul’un desantralizasyonu ve Balkanlardan gelecek talebi de dikkate alarak, Edirne’ye vakit kaybetmeden yatırım yapmaları çağrımızı iletmek isterim.

Edirne aynı zamanda Balkanlara açılan kapımızdır. Orada bulunan ve tarihi güçlü bağlarla kardeş olduğumuz insanların ihtiyaçlarını da dikkate alarak önlem almak ve o insanlara borcumuzu ödemek zorundayız. Bu bölgelerdeki insanların dillerine ve kültürlerine bağlılıkları görülmeye değerdir. İstanbul Edirne’den yola çıkılarak fethedildi. Şimdi bizler de Balkanları yine Edirne’den yola çıkarak tanımalı, Balkanlara değer vermeli ve onlarla olan bağlarımızı güçlendirmeliyiz.

Bu bilgiler ve tespitler ışığında Edirne ve İstanbul birbirlerini tamamlayan parçalar şeklinde düşünülebilir. Zira İstanbul’un güçlü yönleri Edirne’nin zayıf yönlerine, Edirne’nin güçlü yönleri İstanbul’un zayıf yönlerine denk geliyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!