İntihal, üniversite için intihardır

Güncelleme Tarihi:

İntihal, üniversite için intihardır
Oluşturulma Tarihi: Aralık 15, 2007 00:00

Başlıktaki söz, bir üniversite mensubuna ait. Roman kahramanlarından birisine söyletiyor bu sözü Dehen Altıner. Ama kendisinin de aynı görüşü benimsediğini kavramak için öyle çok fazla gayet sarfetmeye gerek yok. Gayret sarfedilmesi gereken mesele, böyle bir romanın, "roman" adı altında piyasada gezinen tuhaflıklar yanında neden dikkatlerden kaçtığı.

Memlekette sebebi belirsiz bir roman patlaması yaşanıyor. Yazılanların önemli bir kısmının yayımlandığını görenler de, bundan aldıkları cesaretle, dünyayı sarsacak "eser"lerini tasarlıyorlar kıyıda köşede. Edebiyat dergileri, sosyologlar, yayınevi editörleri ve psikologlar, bu patlamanın arkasındaki derin sırrı araştırıyor umutsuz bir çabayla. Bu arada olan, kazara da olsa yayımlanan birkaç nitelikli romana oluyor ne yazık ki.

Kendisi de akademi mensubu olan Dehen Altıner’in, 1933 üniversite reformunu ve tasfiyesini anlattığı "Sevgili Üniversite" romanı bunlardan birisi işte (Boyut Kitapları). Her şey bir yana, Türkçesi son derece düzgün, kurgusu-sorgusu yerinde bir roman bu. Ayrıca, çoklarına tuhaf gelecek belki ama bir "mesele"si var. O "mesele"nin sorgulanması, bugün üniversitenin neden bu halde olduğunu da seriyor zaten gözler önüne. Başta intihal (çalıntı) ve intihale göz yumma olmak üzere üniversiteyi kemiren bütün hastalıklar mevcut romanda. "İhtihal, bir üniversite için intihardır (s.208)" sözleri bunun somut bir göstergesi mesela.

Yıl 1933. Hitler faşizminden kaçan Yahudi bilim insanları, İstanbul’a doğru yola çıkıyor. Devrin hükümeti, devrin en güçlü üniversitesi olan İstanbul Üniversitesi’nden (Dár-ül Funûn) memnun değildir zaten. Esaslı bir tasfiye amaçlanmaktadır. Bunun için Almanya’dan gelen ve her biri kendi sahasında son derece yetkin olan bilim insanları iyi bir fırsattır. Metnin arka planında bu atmosfer yer alırken, ön planda da Yahudi olan eşi Hanna dolayısıyla İstanbul’a gelmek zorunda kalan Hermann Eberhart, onun Hanna’yla ve üniversiteyle ilişkisi vardır. Hanna ile Nejat Zeki’nin, "Sıradan bir iş yaparmış gibi bir sokaktan çıkıp iki imparatorlukla birden karşılaşılan" bir kentte yaşadığı aşk, medyatik unsurlar dahil bütün gerilimleriyle son derece çarpıcıdır. Ama daha da çarpıcı olan üniversiteye egemen olan zihniyet, intihale bakış açısı, iki ayrı medeniyet arasındaki kavrayış farkıdır: "Çocukken Nobel’i hayal etmiş olanlarla bunu aklına getirmemiş olanların, eğitilmişlerini yaratıcılığa dönüştürebileceklerini, bunun yasak olmadığını nihayet düşleyenlerle bunun ellerinden alındığını düşünenlerin birbirlerini anlamaları zordur belki de (s.95)."

Okuyunca farkedeceksiniz nelerin ihmal edildiğini.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!