Charles Darwin

Güncelleme Tarihi:

Charles Darwin
OluÅŸturulma Tarihi: Haziran 27, 2007 08:50

Günümüzde Darwin'cilik

Haberin Devamı

CHARLES DARWIN FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN

 

GÜNÜMÜZDE DARWINCILIK İÇİN TIKLAYIN 

 

1920’li yıllardan 1950-1960’lı yıllara kadar "yeni Darwincilik" matematiksel yönetmlerden yararlanarak Darwin ile Mendel’in görüşlerinin sentezine varmaya çalıştı. Mendel yasaları 1900 yılında yeniden keşfedildiğinde, Darwin’in evrim teorisiyle çelişki içinde oldukları sanıldı. Genler Ğbu, Mendel’in adlandırması değildirĞ Jacques Monod’nun sözünü ettiği "hücresel makine"nin değişmezliğini sağlar. Yenileyici bir güç olan evrim ise tersine, canlının ilk özelliği değil, genleri etkileyen mutasyonların (değişimin) sonucudur ve bu anlamda kaynağını kalıtım sürecinin "yetkinsizliklerinden" alır. Zorunluluk kalıtımın, rastlantı ise evrimin özelliğidir.

 

Haberin Devamı

Mendel yasalarının evrim teorisindeki bir boşluğu doldurduğu, ancak 1920’li yıllarda anlaşılmıştır. Bu da özelliklerin nasıl aktarıldığının açıklanmasıdır. Bir grubun dönüşüm sürecini açıklamak, sık sık görülen gen değişimlerini belirlemekle aynıdır. Sıklığın ve rastlantının müdahaleleri, genetik bilimcilerin istatistiğe ve olasılık kavramına dayalı bir şekilde düşünmesini, dolayısıyla matematiksel modeller kullanmasını zorunlu kılar. Darwin ve Mendel’den esinlenerek yapılan sentez, "Yeni Darwincilik"in ortaya çıkışıyla sonuçlanmıştır. Fakat genotipin (bir bireyin genetik malzemesi) fenotip ile (genotip ile ortamın etkileşiminden kaynaklanan gözle görülür bireysel özellikler) nasıl bağdaştırılacağı sorusu etrafında dolaşan çok sayıda sorunun hepsine çözüm getirmez. Genetik, özelliklerin aktarılmasına ilişkin matematiksel örnekler verir, ama gerçek dünyadan uzaklaşmaya yönelir; zooloji ve paleontoloji, dönüşümlere ilişkin malzeme sağlar, fakat aktarım konusunda yeterli malzemeleri yoktur. Bu nedenle çoğu zaman rastlantı ve zorunluluk ikilemine yeniden dönülmüş duygusuna kapılırız. Zorunluluk terimi, tamamen bilimsel açıklamanın alanına girer. Oysa rastlantı terimi, vazgeçilemeyen, fakat açıklamakta zorluk çekilen bir temel ilke gibi işleme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

 

Haberin Devamı

Bilim tarihinin en önemli biyologlarından biri olan Darwin, bilimadamlarının gözünde türlerin evriminin gerçek olduğunu ilk defa kanıtlayan bilgindir; halkın gözündeyse "insan maymundan türemiştir" kuramının babası olmaya devam ediyor.

 

Charles Darwin’in kuramı felsefi alanda büyük bir yankı uyandırdı, çünkü bu kuram insanın evrendeki yeriyle ilgili görüşü tamamen değiştirdi. Daha doğrusu Darwin, Kopernik’in üç yüzyıl önce başlattığı, insanın kozmostaki üstün konumuna son veren, onu "tahtından indiren" hareketin tamamlanmasını sağlamış oldu. (XVI. yy’da Polonyalı astronom, Güneş’in Dünya çevresinde değil, Dünya’nın Güneş çevresinde döndüğünü söyleyerek, insanoğlunun yaşadığı toprağın evrenin merkezi olduğu yolundaki, genel kabul gören görüşü sorgulamıştı.) XIX. yy’da, Darwin’le birlikte, bu defa insanoğlunun dünyadaki yeri sorgulanıyordu: Ingiliz doğabilimciye göre insanoğlu da yeryüzüne diğer hayvan türlerinin tabi olduğu mekanizmaya göre gelmişti.

 

Haberin Devamı

KEŞİF YOLCULUĞU

 

Charles Darwin 1809’da Shrewsbury’de (Birmingham’ın batısı), hali vakti yerinde bir ailenin çocuğu olarak doğdu (babası hekimdi). 16 yaşında tıp öğrenimi görmesi için Edinburgh Üniversitesi’ne gönderildi. Ancak bu konu ilgisini çekmediği için babası ona rahip olmasını ve bu amaçla Cambridge Üniversitesi’nde öğrenim görmesini önerdi. Bununla birlikte, Darwin’i en çok ilgilendiren konu doğa tarihiydi. Çocukken koleksiyon yapmaktan (kınkanatlılar, mineraller) ve kırda gezinirken kuşları gözlemekten çok hoşlanırdı, daha sonra Edinburgh’da deniz kabukları koleksiyonu yaptı. Kuş avlamayı ve sonra onları tahnit etmeyi öğrendi. Bu çalışmalar onu yerel doğa tarihi dernekleriyle ilişki kurmaya (kısa süre sonra söz konusu kurumların yayımlarında, topladığı hayvan örnekleri üzerine kısa incelemeleri yayımladı) ve tecrübeli doğa, bilimcilerin arasına karışmaya yöneltti. Özellikle Cambridge’de botanik profesörü, saygın bir isim olan Joseph S. Henslow’la dost oldu; onun sayesinde, kraliyet deniz kuvvetlerine ait Beagle gemisinin Güney Amerika kıyılarında yapacağı resmi keşif gezisine katılmak olanağını buldu. Keşif yolculuklarının sayısı XVIII. yy’dan beri artmıştı. Egzotik bölgelerin coğrafyası, faunası ve bitki örtüsü üzerine şaşırtıcı bilgiler derleyen Kaptan Cook gibi káşifler, büyük bir ün kazanmışlar ve bilgilerin önemli ölçüde artmasını sağlamışlardı. Darwin Cambridge’deyken, büyük bir doğabilimci ve XIX. yy başlarının kaşiflerinden olan Alexander von Humboldt’un eserlerini ilgiyle okumuştu. Humboldt onda, bir keşif gezisine katılmak ve otobiyografisinde de belirteceği gibi, "doğabiliminin soylu yapısına bir katkıda bulunmak" isteği uyandırdı. Bu bağlamda Beagle’la yolculuğa çıkmak teklifi tam yerini bulmuş oluyordu. 27 Aralık 1831’de gemi beş yıl sürecek (2 Ekim 1836’ya kadar) ve Charles Darwin’in kaderini değiştirecek bir yolculuk için denize açıldı.

 

Haberin Devamı

1838’de Darwin, artık teorisinin temel noktalarını geliştirmişti. Fakat, Darwin çalışmalarının sonuçlarını yayımlamakta duraksadı ve 1858’ de A.R. Wallace’ın türlerin evrimi, var olma mücadelesi ve hayvanların üreme hızı ile ortalama sayılarının yiyecek miktarına bağlılığı konularını ele aldığı çalışması eline geçene kadar 20 yıl bekledi. Durum böyle olunca, dostları işi oldu bittiye getirip 1 Temmuz 1858’de Londra’daki LinnZ Derneği’nde Türlerin Çeşitlilik Eğilimi ve Doğal Ayıklanma Yoluyla Türlerin Çeşitliliğinin Devamı Üzerine ortak başlığıyla Darwin’in ve Wallace’ın bildirilerini okudular. Darwin, en önemli kitabı Türlerin Kökeni’ni ancak 1859’da yayımlayacaktı.

 

Haberin Devamı

EVRIMIN ITICI GÜCÜ: DOĞAL AYIKLANMA

 

Türlerin evrimi artık ortama uyum sağlama ile değil, ayıklanma kavramıyla açıklanmaktadır.

 

Canlı kavramı, ancak ortam kavramına bağlı olarak anlam kazanır. Lamarck’a göre ortam, organizmanın uymak zorunda olduğu "etkili koşullar" bütününü belirtirken, Darwin, canlının diğer canlılarla ilişkisini vurgular; canlı, başkalarıyla rekabet, yararlanma ve yok etme ilişkilerini sürdürür. Hem av, hem de avcı olduğu gerçek ortamı oluşturan da diğer canlılardır. Gücün sürekli egemen olduğu bu dünyada, bu yaşam kavgasında, bir bireyde meydana gelen yapısal değişimler, ya onun lehine ya da aleyhine rol oynayacaktır. En iyi silahlanmış bireylerin soyları daha kalabalık, diğerlerinin ise tersine sayıca daha az olacaktır. Demek ki doğa, avantaj niteliğindeki bazı değişimleri koruyup dezavantaj oluşturanları eleyen bir elek görevi görmektedir. Darwin, "bu elverişli değişimlerin korunup elverişsiz olanların atılmasına doğal ayıklanma adını veriyorum", diye yazmıştır. Darwin’e göre bu değişimler büyük boyutlu değildir, ama soylara göre küçük farklılıklar gösterirler. Sadece aşamalı olarak birikenler kayda değer değişimlere yol açar. Böylece, klasik formüle göre "doğa, sıçrama yapmaz" ve evrim, çeşitlilik üzerindeki doğal ayıklanmadan kaynaklanan türlerin, yavaş ve aşamalı değişiminden başka bir şey değildir. Burada söz konusu olan, yenilikçi ama olumsal, doğanın gizli düzenini ifşa etmekle hiçbir ilgisi bulunmayan ve her türlü kayırımcılığa karşı olan uzun ve kör bir süreçtir.

 

Darwin’in teorisi genel bir kabul görmüştür. Ancak Lamarck’ın, edinilmiş özelliklerin kalıtımla aktarıldığı biçimindeki artık terk edilmiş anlayışını koruyan ve çeşitliliklerin kaynağına yeterince inmeyen bu teori, zorunlu olarak birçok kez yeniden gözden geçirilmiştir.

 

DARWİNCİLİĞE SALDIRILAR İÇİN TIKLAYIN

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!