Patrondu şebbiha oldu

Güncelleme Tarihi:

Patrondu şebbiha oldu
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 09, 2015 22:25

Hatim Ali otomobil satıcısıydı. 250 arabası yağmalandı. Alevileri hedef alan saldırılar üzerine rejim yanlısı Ulusal Savunma Komiteleri’ne katıldı. Muhaliflerin ‘şebbiha’ dediği milis güçlerinin birinin komutanı olarak birçok cephede savaştı.

Haberin Devamı

2011’de Dera ve Humus’ta ‘yıkılsın nizam’ diye gösteriler olurken büyük bir kalabalığın Beşar Esad’a destek için kilometrelerce uzunluğunda bayrakla yürüdüğü sahil şeridine gitmek üzere Humus’tan ayrılınca riskli bölgeyi de arkamda bırakmış oldum. Son tehlike uyarısı Nusra’nın elindeki Vaer’de yüksek binaların dikizlediği güzergâhtan geçerken kiraladığım Humuslu taksiciden geldi: “Keskin nişancı tehlikesi var, hızla geçeceğiz.” Uzakta Vadi Nasara, biraz sonra onlarca köyü tepeden izleyen Husun Kalesi. Sol tarafta 2011-2012’de silahlı direnişin lojistik hattı Tel Kelah. İsyanı besleyen bu damar Lübnan’ın fırtınalı bölgesi Vadi Halid’e çıkıyor. Taksici, Lübnanlı şarkıcı Mervan Mahfud’un 1970’lerden kalma şarkılarını çalıyor; Hayef Kun Aşikik (Sana Âşık Olmaktan Korkuyorum.) Tartus’a kadar bize eşlik eden Humus Enformasyon Müdürlüğü yetkilisi Hayat Avvad şarkıya kendini kaptırdı. Bir ara duraksadı: “Evet oğlumu bu savaşta yitirdim, içim yanıyor ama hüznüm bana neşem size.”

Haberin Devamı

‘ALEVİLER MEZARA’ SLOGANI ATEŞLEDİ

Suriye krizinde Tartus hem Rus üssü hem Esad’a desteğiyle öne çıktı. Esad’ın kaybetmesi halinde Tartus-Lazkiye hattında Alevi devleti kuracağına dair spekülasyonlar yapıldı. Sahil hattı Esad’ın gönüllü milisleri ‘Şebbihalar’ ile de hem gündeme geldi. Tartus’a varınca karşılaştığım biri, ne aradığımı sordu. Savaşın toplumu ve ekonomiyi nasıl etkilediğini gözlemlemeye çalıştığımı söyledim. “Yanıt benim” dedi. “Gel seni köyüme götüreyim, her şeyi anlatayım.” Kabul ettim ve gittim. Duver Taha Köyü’ne tırmandık. Manzara Rize’nin ikizi. Bir villaya girdik. Bir tarafta Tokyo, Pekin ve Moskova’dan biblolar, diğer tarafta silah, mermi, dürbün, telsiz… “Adım Hatim Ali Steyti. Sizin Şebbiha dediğiniz Ulusal Savunma Komiteleri’nde komutanım” dedi.
Peki, iç savaş Hatim Ali’yi nasıl dönüştürdü? “Otomobil distribütörlüğü yapıyordum. (Teleskopu göstererek)Daha önce astronomi ile ilgileniyordum. Bana inanmıyorsun, gel benimle” dedi, üst kata çıkarttı. Pasaportlarını, çek defterlerini gösterdi, içinde azcık para ve 3 el bombasının bulunduğu para kasasını açtı: “Bu kasa para doluydu, savaşta boşaldı.” Sonra bilgisayarını açtı, Şam’dan Kalamun’a, Keseb’ten Humus’a birçok cephede çekilmiş görüntülerini gösterdi. Ürperdim mi, evet; şaşırdım mı hayır.

Haberin Devamı

Bir iş adamını ‘şebbiha’ya dönüştüren neydi? Anlattı:

“El Zaim şirketi olarak Tartus, Halep, Şam, Rakak ve İdlib’te ofislerim vardı. 200 kişi çalıştırıyordum. Olaylar çıkınca 250 otomobilim çalındı ya da tahrip edildi. Banyas’ta 5 yıldır iş yaptığım Ebu Enes’in galerisindeki iki arabamı almaya gittim. Kapalıydı. O sırada camiden ‘Haydin cihada, Aleviler mezara, Hıristiyanlar Beyrut’a’ diye sesler yükseldi. Kalabalık yürürken Ebu Enes “Bu adam Alevi” diyerek beni hedef gösterdi. Arabalarım tahrip edildi, ben ve yanımdaki iki çalışanım uzaklaştık. 7 yıldır birlikte çalıştığım Hamalı arkadaşımı aradım, olanları anlattım, ben destek beklerken, ‘Artık Alevilerin dönemi kapandı, bu savaşı bir ayda kazanacağız, karılarınız ve kızlarınız dahil her şeyinizi alacağız’ dedi. Çok sarsıldım. Bana düşmandı. Buraya gelmelerini bekleyemezdim, savaşa katıldım. Ordu ile birlikte operasyonlara katılıyoruz. Şu anda 93 adamım var, çatışmalarda 12 kişi kaybettim. Dünyayı gezen biriyken şimdi geceleri dağlarda yatıp kalkıyorum. Tek istediğim bu beladan kurtulmak ve tekrar ticarete dönmek. Param bitiyor, maaş almıyoruz. Sadece Zara’da savaşı kazanınca devlet ödül verdi. Adamlarıma dağıttım. Tabii cephane ordudan.”
Humus’ta birçok kişiden duyduğum cümleyi o da tekrarladı: “Olaylar barışçıl başlamadı.” Buna dair aktardığı olay şu: Bir grup, 15 Nisan 2011’de Banyas’ta Nidal Cennud adlı Alevi’yi ve arkadaşını durdurdu. Beşar ve Hz. Ali’ye küfretmeleri istendi. Arkadaşı küfretti, dayakla kurtuldu. Nidal, Beşşar’a küfretti ama Hz. Ali’ye küfretmedi. Onu satırla öldürdüler. O tarihe kadar Banyas’ta bir şey yoktu. Banyas’ta insanlara 5 biner Suriye lirası verip gösteri yaptırdılar, Cezire bunları rejime isyan diye yayımladı. Biri gelip 700 bin peşin parayla Hatim Ali’den Kia Rio aldı. 2 gün sonra Mahaberat geldi, ‘Bu adam araba aldı mı’ diye sordu. Para Katar’dan gelmiş, o da göstericilere dağıtmak yerine araba almış.
Türkiye’de hükümetin ‘Alevi devleti için Sünni soykırımı yapılıyor’ iddiasıyla gündemde tuttuğu Beyda katliamında parmağının olup olmadığını sordum, Hatim Ali eğip bükmedi:

Haberin Devamı

SÜNNİ TEMİZLİĞİ DEĞİL KONTROLSÜZ SAVAŞ

“Oradaydım. Aranan bir kişiyi almak için 6 asker Beyda’ya gidiyor. Zanlıyı saklıyorlar. Ekip ayrılırken mayın patlatılıyor, askerler yaralanıyor. Binbaşı Samir Ammuri yardım istiyor. İki araba yola çıkıyor, onlara da ateş açılıyor. Devletin imamı Şeyh Ahmed arabuluculuk yapıyor, askerlere ‘duran’ diyor. Bizden yardım istediler, gidince bize de kurşun yağdırdılar. 45 dakika çatıştık. Başka bir askeri birlik de yanlışlıkla bize saldırdı. Köyde Şeyh Ahmed, eşi ve oğlu öldürülünce bu kez sivillerle siviller çatıştı. Olaylar çığırından çıktı.” Hatim Ali Sünnilere düşman olmadığını göstermek için komşusuna seslendi, o da müteşekkirdi“Sağ olsun inşaatımın suyunu ve elektriğini ondan alıyorum.”
Hatim Ali’ye ‘Alevi devleti kurulur’ iddiasına dair dedi ki; “Öyle bir şeye kalkışırsa Esad’ı burada kabul etmeyiz. Biz bütün Suriye için savaşıyoruz.” Burada olaylar patlak verdiğinde bazı Sünniler evlerini terk etti. Korku karşılıklıydı. Başka yerlerden de buralara dönen Aleviler oldu. Ama korku geçti, insanlar evlerine döndü.

Haberin Devamı

Köyden iniyoruz, bir cami, ardından kilise. Kontrol noktalarında askerlere sahil ağzıyla ‘keyfek habibi’ (nasılsın dostum) ya da ‘keyfek ibn-ül amm’ (nasılsın amcaoğlu) diye seslenen şoförümüz. Sahil aksanı bir kimlik ibrazı. Tabii her zaman işe yaramıyor.
“Sağda Rus üssü var çekme”, tamam. “Solda stratejik tesisler var çekme”, olur çekmem. “Buralarda çok göz var, dikkatli ol”, anlaşıldı.

ARVAD YOLCULARI

AKŞAMÜSTÜ Tartus’un merkezine indik, insanlar yavaş yavaş Akdeniz’e nazır kafe ve lokantalara akıyordu. Tartus yüzde 70 oranında Alevi ama vali Dürzi, emniyet müdürü Sünni, belediye başkanı da Sünni. Geç vakit Vali Safvan Ebu Saade görüştüm. Odasında dini kanal açıktı. Bu kanal 2011’de göstericilerin talebiydi. Valiye göre Tartus’un 900 bin olan nüfusu Sünni bölgelerden gelen sığınmacılarla iki katına çıktı. Ayrıca 60 bin öğrenci geldi. “Tartus şu an küçük Suriye. Rakka, Halep, Humus, Deyr el Zor ve İdlib’ten geldiler. Tamamı Sünni” dedi. Kimi ev tutmuş kimi devletin tahsis ettiği binalara yerleşmiş. İş bulup da çalışan çok. Geceyi Tartus’ta geçirdim. Sabah yine sahildeyim. 3 km. ötede Arvad Adası’na giden tekne kalkıyordu. Büyük Ada gibi, motorsuz, sakin.

Haberin Devamı

Patrondu şebbiha oldu

Nüfusu 24 bin. Günübirlik kaçamaklar için. Biletler 100 Suriye Lirası. Özellikle Humuslu sığınmacılar adaya akın etmiş.

Lazkiye’ye giderken sağda Merkab kalesi. Muhalifler 2011’de burada üstlenmişti. Ordu havadan indirme yaptı, cephanelik ele geçirdi.
Ceble’ye vardığımızda Cuma ezanı okunuyordu. Alevilerin bir kısmı da Şiilerin camisine gidiyor. Tatil olduğu için dükkânların çoğu kapalı. Enformasyon yetkilisi Meysem Ahmed’e Sünni-Alevi ilişkilerini sordum, “Burada çok konuştuğumuz bir konu değil. 1960’larda bizim köyden kız alan Sünniler vardı. İlişkiler hala çok iyi, sorun yok. Krizin ilk yılında bir stres oldu ama geçti” dedi. Ceble’nin nüfusu da sığınmacılarla birlikte 200 binden 600 bine çıkmış.
Yol boyu villalar var, mihmandarın yorumu: “Yiyici yetkililerin evleri.” Lazkiye’nin girişinde Tişrin Üniversitesi. Burada beklerken bir askerin cenazesi geldi, kontrol noktasından havaya ateş açarak geçtiler.

Patrondu şebbiha oldu

LAZKİYE: SÜNNİ İLE ALEVİ’NİN BİRBİRİNE TUTUNDUĞU ŞEHİR

İzmir’i andıran Lazkiye’nin kırsal ile birlikte 4 milyon olan nüfusuna 3 milyon sığınmacı eklenmiş. Normalde Sünniler yüzde 40, Hıristiyanlar yüzde 20, Aleviler yüzde 40 civarındaydı. Sığınmacılarla denge değişti. Kiralar 5-6 binden 25-30 bine çıktı. Lazkiye’nin sorunu da artan fiyatlar. Türkiye sınırı hattındaki çatışmalar burayı da tehdit etse de şehir savaştan uzak. Şehrin merkezinde ağaçların gölgesindeki kafe dolu. Sokakları arşınladım, biraz nabız tuttum:
Manav Ebu Ahmet dertliydi: “Domates ve salata Hama ve Humus’tan geliyor. Halep’e bir kamyon 5 bin liraya giderdi, şimdi 100 bin liraya gidiyor. Mazot 7 binden 140’a yükseldi. Nakliyat maliyeti üç katına çıktı. Satışlar düştü.”
Tavla oynayan iki genç silahlı gruplara desteğinden dolayı Türkiye’ye öfkeli. Biri “Ailemden 3 kişiyi kaybettim” derken öteki “Köyüm El Muzera’da 28 şehidimiz var” diye konuştu. Pideci Ebu Abdullah, 20 yıl önce Halep’ten gelmiş bir Sünni. O da öfkeli: “Halep cennetti cehennem oldu. Bu felakete sınırları teröristlere açan Erdoğan yol açtı. İnsanlar uyandı. Burada Sünni, Şii, Alevi, Hıristiyan birlikteyiz. Satışlar çok düştü, evlenecektim olaylar çıktı, vazgeçtim.”


Patrondu şebbiha oldu

Patrondu şebbiha oldu

Muhammed Ebu Velid ise Fetih Ordusu’nun ele geçirdiği İdlib’ten kaçmış bir laborant: “Türkiye sınırından geldiler, çok kalabalıklardı, ordu yetersiz kaldı. Hastaneyi bastılar, arka kapıdan kaçtım.” Müteahhit Basim İsmail’in derdi daha derin: “Köyüm Sınobar 2500 kişilik, 45 şehit verdik. Sığınmacılardan 30 aile de bizim köyü yerleşti. Savaş burada değil ama baskısını yaşıyoruz. Han el Asel’de 23 Temmuz 2012’de kontrol noktasında 41 askeri açık alanda infaz ettiler. Ellerinde yaralı esirler vardı, kardeşim de onlardan biriydi. Şeri anlayışlarına göre yaralıları iyileşinceye kadar idam etmiyorlar. Sonra sahra hastanesi olmadığı için kardeşimi infaz ettiler. Görüntülerini gönderdiler. Sonra devlet o bölgede toplu mezar buldu. 13.08.2012’de cesedin tespiti için başvurdum. Başvuru numaram 4212. Bu, o tarihe kadar kimlikleri tespit edilemeyen asker sayısını gösteriyor. Yılda 400 cesedin teşhisi yaplıyor. Hala bekliyorum. Tespit yapılmadığı için devlet şehit saymıyor, bu da hak mahrumiyetine yol açıyor. İki arkadaşının şahitlik etmesi lazımmış ama 41’i de öldü.”
Amerikan Caddesi’ni arşınladım, markalı ürünler, kokular... Sonra Müslüman ve Hıristiyanların içiçe geçtiği, bir tarafta kilise diğer tarafta caminin olduğu sokaklarda yürüdüm. Bir duvarda savaşta ölen Sünnilerin duyurusu, diğerinde Hıristiyan’ın ölün ilanı. Birinde Kuran’dan, diğerinde İncil’den ayet yazılı.

SAHİLDEKİ SIĞINMACI

Akşamüstü Lazkiye sahili ana baba günü. Çoğunluğu sığınmacı. Filistin mülteci kampı Remil el Cenubi de sığınmacı yükünü çeken yerlerden biri. Bu kamp ‘Donanma Lazkiye’yi bombalıyor’ iddiasıyla gündeme gelmişti. O zaman ordu bota binip kaçan birkaç kişiyi kovalıyordu. 1978’de kurulan kampın girişinde ‘Suriye ordusu; güvendesiniz’ pankartı asılı. Maarat Numan’dan gelen bir aile plajda sofrasını kurmuş. Az ötedeki masada bir asker ile örtülü bir kadın yakınlarıyla birlikte oturuyor. Kadın İdlibli sığınmacı, okuluna Tişrin Üniversitesi’nde devam ediyor. Askerle burada tanışıp nişanlanmış. Çift sustu, anneleri konuştu: “Bu isyan bir komplo. Bütün zenginliklerimizi yok ettiler. (Ünlü şair) Ebul Ala el Maarri’nin heykelini bile yıktılar.” Çocukların ilgilendiği ise kampta kurulan Rus sirkiydi.

Patrondu şebbiha oldu

ERMENİLER TÜRKİYE’YE KIRGIN

Patrondu şebbiha oldu

Şam, Halep, Humus, Tartus, Ceble ve Lazkiye’yi kapsayan turu Hatay sınırında Ermenilerin yaşadığı Keseb’te noktaladım. Keseb’in doğu tarafları muhaliflerin elinde. O yüzden sahil yoluna inip Basit’ten tekrar yukarı çıktık. Ermeniler yaralı. Türkiye’ye kırgın. Hepsi Mart 2014’te bir süreliğine Keseb’i ele geçiren muhaliflerin Türkiye sınırlarından girdiğinde hem fikir. Otel işletmecisi eski muhtar Murad Alikyan, “12 dükkân ve 6 evimi yaktılar. Lazkiye’ye kaçtım, oradan ABD’ye gittim. 10 ay sonra döndüm. Toplam 42 bina zarar gördü. 4 kilise tahrip edildi” dedi. İki işyeri yakılan Avridis Zateryan harap haldeki dükkânını gösterip, tamir ettiği ötekinde ikramda bulundu. Türkçesi gayet güzel. “Annem Türkçe biliyordu. Ben de akşamları kadehime Arak koyar, Nuri Sesigüzel dinlerim” dedi.
Ve sınıra vardım. Suriyeli görevliler geçişin ortasına langırt koymuş, oynuyor. ‘Suriye’ye nereden girdin, nerede kaldın, ne yaptın…’ Ahret sualinden sonra Türkiye tarafına geçtim. Bariyer zincirlenmiş, kimse yok. Bağırdım duyan olmadı, yine bağımdım, olmadı, bu kez avaz avaz bağırdım. Arkadan Suriyeli asker seslendi: “Atla geç.” Geçmek riskli. Tepedeki kulede Türk askeri duruyor. El salladım. Sonunda fark etti, dürbünle baktı.


Aşağıdaki arkadaşlarına bağırdı: “Arapça bilen var mı, Arapça?”
Ben aşağıdan bağırdım: “Türk’üm Türk.”
Asker aşağıya seslendi: “Türk’müş Türk.”
Bekçi geldi, köpeği yanında, zinciri açtı, tanıdı:
“Hoş geldin Fehim kardeş.”
“Hoş bulduk vatan.” (SON)

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!