Çocukluğumu çalmayı denemiştim

Güncelleme Tarihi:

Çocukluğumu çalmayı denemiştim
Oluşturulma Tarihi: Haziran 13, 1998 00:00

Yavuz GÖKMEN
Haberin Devamı

Bir güneşli sabahtı uçaktan indiğimde. Beni karşılayan arabanın şoförünün adı da Ahmet'ti.

Ahmet beni birkaç kez daha karşılamış ve gündüzlerini bana hasretmişti. Artık beni eskiden beri tanıyor gibiydi. Ne yapacağımı önceden biliyordu.

Önce bir saate yakın dağ yolunu aşıp mezarlığa gidiyor, mezarlara birer tane gül bırakıyordum. Sonra doğduğum bağ evine uğruyordum.

Artık virane haline gelmiş evi hüzünlü bir çaresizlikle seyredişimi de biliyordu. Sessiz sedasız öylece oturup sigara içişimi de biliyordu.

Sonra aniden kalkıp gidişimi de biliyordu.

Artık sanki yüz ifademden ruhumu okuyordu.

* * *

Gene de o gün uçaktan indiğimde bana müdahale etmeye kalkışacağını hiç düşünmemiştim. Arabayı hareket ettirdikten sonra arkasına dönerek ellerime limon kolonyası dökecek sanıyordum.

Nitekim birkaç yüz metre ilerledikten sonra bunu yaptı. Ama sonra kendini tutamadı.

‘‘Artık bir Foça'ya gidersiniz’’ dedi. ‘‘Havalar iyice güzelleşti.’’

Programımda Foça yoktu. Aklıma bile gelmemişti.

Ama birden burnumun direğinin sızladığını hissettim. Foça'ya gitmek istiyordum. Derhal Foça'ya gitmek istiyordum.

Gene de akşamüzerine kadar kendimi tuttum. İnatla direndim.

* * *

Akşamüzeri altı sularında Foça'ya hareket ettik.

Foça'ya bir an önce varmak istiyordum. Ne yapacağımı planlamıştım. Belki de hayatımda ilk kez bu denli planlı hareket ediyordum.

Kendimi sessiz bir soyguncuya benzetiyordum. Ülkü Tamer'in ‘‘Bir soyguncunun yüzü’’nü takınmıştım.

Silahsız bir soyguncuydum. Bir geçmiş zaman soyguncusuydum artık.

‘‘Açıl susam açıl’’ diyeceğim bir mağaraya girecektim. Kırk Haramiler'e yakalanmak pahasına girecektim.

Orada ne varsa soyacaktım; çocukluğumu çalacaktım.

Bana ait olanı alacaktım.

* * *

Doğruca iç denizin kıyısına yollanacak, denizin tam kenarında bir masaya oturacaktım. En güzel balıkları ve bir karafa rakı ısmarlayacaktım.

Taptaze bir salata yaptıracaktım. Kalamar kızarttıracaktım.

Bütün bunlar hazırlanırken Tülin'i çağıracaktım.

Çağırdığımda mutlaka geleceğini biliyordum.

O, benim çocukluğumun en güzel şeylerinden biriydi.

Dediklerimin hepsini birer birer yaptım. Tülin uzaktan sökün ettiğinde kalkıp kucakladım.

Çocukluğumun Tülin'i, artık kimsenin eline su bile dökemeyeceği ünlü bir ressam olmuştu. Tülin Erkin Erkardeş olmuştu.

Kadehlerimizi tokuşturduk, Manisa'daki sokağımıza, evlerimize gittik.

Kapı komşusuyduk, çocukluğumuz ortaktı. Bu ortaklık yüzünden çalamıyordum çocukluğumu. Herkes sadece kendisine ait olanı alıyordu.

‘‘Aşk da böyle’’ diye düşündüm. ‘‘Ortaklık bozulursa yok olup gidiyor.

Herkes kendi aşkını yaşamaya kalkışırsa anlamı filan kalmıyor.''

Çocukluğumu çalamadım; öylece bırakıp döndüm.

Araba uzaklaşırken Tülin'in el salladığını gördüm.













Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!