Tarihi günü hatırlamak

Güncelleme Tarihi:

Tarihi günü hatırlamak
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 21, 2012 00:00

BAYRAM yazıları genellikle “Nerede o eski bayramlar” diye başlar. Eski bayramları anlatan yazılar da genelde şöyle başlar.

Haberin Devamı

“Bizim evde bayram hazırlıkları günler önceden başlardı. Arefe gecesi başucumuzda bana günler önce alınan yeni elbiselerle uyurdum. Bayram sabahı erken kalkardık...” gibi nostaljik laflar. Avrupalı Türklerden birinci kuşak, yaşadığı eski bayramları evlatlarına, torunlarına, gençler nasıl anlatıyor acaba?

Rahmetli babam “İlk yıllarda sabah her zamanki gibi erken kalkar işe giderdik. Fabrikadaki arkadaşlarla bayramlaşırdık. Bayramı yaşamak için akşam mesainin bitmesini beklerdik. Türklerin sayısı artınca toplu bayram namazı için harekete geçildi. Camiler yoktu. Mescitler de çok küçüktü. Birkaç arkadaşımızın öncülüğünde kentimizin spor salonunda kılınırdı bayram namazı... Bayramlaşıp yine işe giderdik ama biraz daha geç... Yıllar sonra bayramlar daha başka yaşanmaya başlandı” diye başlardı anlatmaya...

Almanya’daki duayen gazetecilerden Doğan Pürsün ile dün bayramlaşırken 3 Şubat 1965 günü Köln Katedrali’nde kılınan Ramazan Bayramı namazını hatırlattı. Göç tarihinin belki de kilometre taşlarından biri olan bu tarihi günün mimarlarından biri de ortak dostumuz yine eskilerden Sümer Akat. Şimdi İstanbul’da yaşayan Akat, bu olayı Avrupa’da Anadolu Kaplanları kitabında etraflıca anlatıyor. Bu tarihi olay Alman gazetelerinde büyük yankı uyandırır. Haftalık Die Zeit Gazetesi 12 Şubat 1965 günü “Muselmanen beten im Kölner Dom Aber in Kölner Lokalen sind Türken unerwünscht” (Müslümanlar Köln Dom’da namaz kılıyor. Ama Köln’deki lokallerde Türkler istenmiyor) başlığıyla duyuruyor. Kölnische Rundschau Gazetesi ise “3 Şubat 1965 dinler tarihine geçen bir gündü” diyor haberin başlığında...

Sümer Akat’ın ısrarlı çabası sonucu Köln Katedrali Başpiskopusu Frings bayram namazının Köln Katedrali’nde kılınması için izin verir. Hemen bir marangoz bulunup bir minber ve mihrap yaptırılır. Herkese duyurulur. Bayram sabahı seccadesini alan 500 civarındaki Türk, Katedrale gelir ve Katedralin kuzey kısmında namazını kılar. Namazı da Köln Ford’da çalışan ve daha önce Bursa Ulucami’de müezzinlik yapan Mehmet Ali Karaman hoca kıldırır. Die Zeit Gazetesi, “1147 yılında İkinci Haçlı Seferi’nde dua edilen Katedral’de haç ve Meryem Ana sembolleri arasında Müslümanlar Allahü Ekber sesleriyle namazlarını kıldılar, giderken de Katedrali’n bakımı için yardım kutusuna para attılar” diye övgü ile söz eder. Gazetenin haberine göre, aynı günlerde Köln’deki lokallerin kapısında “Yabancı müşterilerimizle çıkan sorunlardan dolayı Türkler giremez” yazıyormuş. Gazete, “Kilise yüzyıllık duvarları yıkarken, insanlar bir taraftan da bu duvarları örüyor” diye bitiriyor haberini...

Hıristiyan aleminin en kutsal yapıtlarından biri olup Avrupa’nın ikinci, dünyanın ise en büyük üçüncü katedrali olan Köln Katedrali’nde bundan 47 yıl önce bayram namazının kılınmasının, Kardinal Frings’in Müslümanlara yaklaşımı, günümüzde İslamın Almanya’nın parçası tartışmalarıyla kıyaslandığı zaman daha da büyük bir öneme sahip olduğu açıkça görülür. Bu tarihi olayı göç tarihinde bir nostalji olmasından çok Almanya’da dinlerarası ilk yaklaşım, diyalog olarak ele almak gerekir ve bu tarihi olaya tanık olanların, yani orada namaz kılanlardan hayatta sağ olanların duygularını anlatmaları tarihe tanıklıktır.

Farklı düşünceler
Avrupa’daki Türkleri Almancı veya Gurbetçi tanımı yaralıyor. Belçika’da Binfikir Gazetesi yazarlarından Erdinç Utku buna karşı kampanya açtı. Utku, “Başka tanım bulunmalı” diyor. Türk Dil Kurumu da “Bana bırakmayın, siz bulun, bana teklif edin” diyor. Bunu geçen günlerde yazdım. Frankfurt Başkonsolosu İlhan Saygılı dün rezidansta bayramlaşma yaptı. Her kesimden temsilci vardı. Ben de bunu fırsat bilip bu konuda mini bir anket yaptım. Davetlilerin çoğuna sordum.

Fikirler farklı. En değişik fikir Almanya Zaman Gazetesi yazarı Mahmut Çebi’den geldi. O “Ertürk denmeli” diyor. Avrupalı hakiki Türk demekmiş. Avrupa Sabah Gazetesi Yönetmeni Miktad Karaalioğlu ise “Almanyalı Türk, Hollandalı Türk.. vs. en iyi tanımdır” diyor. Bazıları “Tek bir tarife gerek yok. Herkes kendini nasıl istiyorsa öyle tanımlasın. Birden fazla tanım olsun” derken, bazıları da “Avrupadaki vatandaşlarımız” denilsin istiyor. Kendisini “Avrupalı Türk” olarak tanımlanmasını isteyenler de vardı. Tabii bu benim yaptığımı mini anket. Tüm Türkleri bağlamaz. Bu konuda düşüncelerinizi bize yazın.

Dans eden sözler
Avrupa ’nın en büyük gazete yayıncısı Axel Springer’in sahibi Friede Springer 70 yaşına girdi. Geçen Salı günü 200 seçkin davetlinin katılımıyla yaşgününü kutladı. Friede Springer, yaşgünü dolayısıyla Yönetim Kurulu Başkanı Mathias Döpfner’e 70 milyon Euro değerinde 2 milyon adet şirket hisse senedini hediye ederek büyük sürpriz yaptı. Böyle bir hediye karşısında siz ne yapardınız? Ne hediye ederdiniz? Çok zor bir durum. Ama müzik, tiyatro dalında eğitimli, yıllarca saygın FAZ gazetesinde yıllarca müzik eleştirileri yazan Döpfner dahice bir düşünceyle hareket etmiş.

Dans etmeyi seven bayan Springer’e tango kursu için hediye çeki vermiş ve yaptığı konuşmada “I’m your partner” (Partneriniz benim) demiş. Böylece hem dans partneri hem de şirketteki beraberliğini vurgulamış. Ben yaşgünü kutlamasına katılmadım ama katılanların aktardığına göre Döpfner ünlü Alman asıllı ABDli sanatçı Fred Astaire’nin sözünü de hatırlatmış; “Dans, dünyaya yerçekim gücünün kaldırılması ricası için gönderilen bir telegraftır.”

Bu dans hakkında bugüne kadar söylenmiş en güzel söz. Bence bayan Springer’in hediyesi ile Almanya’nın en iyi kazanan yönetici konumuna geçen Döpfner, patronuna da kimsenin kolayca aklına gelmeyeceği en iyi teşekkürü sunmuş.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!