Şehvetin başkenti Paris

Güncelleme Tarihi:

Şehvetin başkenti Paris
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 15, 2011 12:01

Paris'te her taşın altından 'şehvet' çıkıyor. Erotizm Müzesi'nden ünlülerin çılgın geceler geçirdiği otel odalarına, seks shop'lardan yok satan 'baguette magique'e bu şehir 'yanıyor'. İşte beş günlük şehvet rotası...

Haberin Devamı



Paris ‘aşk’ın değil, ‘şehvet’in başkentiymiş. ‘Hepimiz Kazanovayız’ diyen Fransızlar haklı, milli sporları gerçekten de ‘seks’miş. Paris’te her köşe başından muzır bir hikâye, erotik bir figür çıkıyor. Yabancıların mimari estetiğine bayıldığı Avenue de l’Opéra (Opera Bulvarı) misal Parizyenler tarafından ‘Paris’in klitorisi’ diye anılıyor. İşte kentte beş günlük ‘şehvet rotası’...

İlk gün, ‘Paris’in klitorisi’ diye anılan Opera Bulvarı’ndan başlıyor yolculuk. Paris’in 19. yüzyıl başında Haussmann’ın marifetiyle değişen çehresinin tipik bir örneği olan bu bulvar aynı zamanda bir açıkhava alışveriş merkezi. Concorde Meydanı, Louvre Müzesi ve Opera Binası’nı bağlayan bölgeyi gezmek tüm gününüzü alabilir. Ama hemen yorulmayın, ilk gün gezilmesi gereken başka yerler de var.
Sonraki durak St. Denis sokağındaki ‘Aux Belles Poules’ genelevi. Burası ortaçağdan beri hizmet veriyor. ‘Fuhuşun Champs-Élysées’si diye anılıyor. Duvarları ortaçağdan kalma mozaiklerle süslü. Yaşayan en eski genelevlerden biri olan ‘Aux Belles Poules’ (Güzel Piliçler)’i gezerken yorulursanız, civardaki fırınlardan birine oturun. Bir kahve bir de ‘baguette magique’ sipariş edin. Fallus şeklinde, haşhaş tohumlarıyla süslü bir ekmek olan ‘sihirli bageti’ yerken gülümsememek elde değil.

KRALIN ODASINDA ŞAMPANYA
İkinci gün ilk durak Hotel Édouard VII. Opera Bulvarı’ndaki bu otel, belle époque olarak bilinen zevkü sefa döneminin en simge mekanlarından biri. Kral Edward, 1800’lü yılların ortasında yaptırdığı bu apartmanı, Paris’e geldiğinde ‘güzel vakit geçirmek’ için kullanıyormuş. Günümüzde otel olarak hizmet veren mekan hâlâ ‘belle époque’ zamanının havasını taşıyor. Size de odanıza çekilip bir şişe şampanya ve çilekle bu havanın keyfini çıkarmak kalıyor.

Paris manzaralı balkonunuzda şampanya keyfi yaptıktan sonra oteli gezmenizde fayda var. Çünkü burası az ilerideki Louvre Müzesi’ni kıskandıracak ‘eserlerle’ dolu. Duvarlarda belle époque’dan kalma resimler, etrafta Kral Edward’dan yadigar ‘seks objeleri’ var. Bunlardan en önemlisi ‘aşk koltuğu’.
Alt katta bulunan restoranın devasa aynasındaki çiziklerin sebebini de anlatalım: Kralın, eve gelen çapkın arkadaşları partilerde tanıştıkları kadınların gönlünü çalmak için onlara elmas yüzük hediye edermiş. Kadınlar da yüzüğün gerçek olup olmadığını aynanın camını çizerek test edermiş. Ayna ilk günkü gibi muhafaza ediliyor, yüzüğünü test etmek isteyen misafirlere eğlence çıkıyor.

İkinci gün planlarınıza Museum of Decorative Arts’daki Madame Valtesse de La Bigne koleksiyonunu da ekleyebilirsiniz. Napolyon’un sevgilisi olan Madame Valtesse’in yatağını muhakkak görün. Émile Zola’nın ‘Tüm Paris’in arzuladığı yatak’ olarak tarif ettiği yatak 1875’te yapılmış ve o dönem çok konuşulmuştu. Bu yatak belki de dünyanın ‘hakkında en çok konuşulan yatağı’ olabilir, kaçırmayın. Champs-Élysées’deki Hôtel La Païva Fransız politikacıların çok sık görüldüğü bir otel. Sebebi malum. Rönesans mimarisinin en tipik örneklerinden olan otelin tavanlarındaki süslemelerin adı: Arap geceleri.

EROTİZM TARİHİ BU MÜZEDE
Üçüncü gün Erotizm Müzesi zamanı. Paris’in seks shop’ları ve striptiz kulüpleriyle ünlü mahallesi Pigalle’de bulunan müze beş katlı. Yukarı çıktıkça erotizm tarihinde ilerliyorsunuz. Mağara duvarlarına çizilen erotik figürlerden başlayıp günümüz pornografik videolarına ulaşıyorsunuz. İnsanın erotik değişim ve gelişim tarihinde temel olarak pek de bir şey değişmediğini görüp şaşırıyor, çıkışta da müze hatırası olarak 1920’lerin izlerini taşıyan erotik kartpostallardan, anahtarlıklardan ya da biblolardan alıyorsunuz. Pigalle civarını gezmek tam gününüzü alabilir. Yorulursanız civarda ünlü Moulin Rouge var, kırmızı taburelerine çöküp bir kadeh şarap içebilirsiniz. Biraz daha yukarı yürürseniz, ‘Le Fabuleux Destin d’Amélie Poulain’ filminin çekildiği Café des Deux Moulins’a uğrayabilir, Georgette ile Joseph’in seviştiği ünlü tuvaleti görebilirsiniz. Duvarda yazılanları okumanızı tavsiye ederiz.
Dördüncü gün istikamet Louvre yakınlarındaki Rue Chabanais. Burası bir zamanlar dünyanın en ‘underground’ genelevlerinin toplandığı sokak. O zamanlar evlerde, ‘Korsan odası’, ‘Japon odası’, ‘Roma odası’, ‘Eskimo odası’ gibi fantezi odaları mevcutmuş. Şimdiyse bu bölgede çoğunlukla yabancı öğrenciler yaşıyor. Marthe Richard’ın 1946’da başlattığı kampanyayla kapanan bu fantezi evleri bir daha da açılamamış. Richard’ın sonradan Nazi’lere destek verdiği de ortaya çıkmış. Sokakta gezilecek öyle çok yer var ki bir gününüzü de buraya ayırabilirsiniz.
Sonuncu gün Kral Edward’ın ‘aşk sandalyeleri’ni de üreten Soubrier’e uğrama vakti. Büyük büyükbabası krala ‘aşk sandalyesi’ üreten Louis Soubrier, geleneği hâlâ devam ettiriyor. Antika ‘aşk koltukları’nın fiyatı oldukça pahalı. Soubrier’de isterseniz sizin için de bir ‘aşk koltuğu’ üretilebilir ama bunun da size epey pahalıya patlayacağını söyleyelim.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!