Hiç Türkçe rüya GÖRDÜNÜZ MÜ

Güncelleme Tarihi:

Hiç Türkçe rüya GÖRDÜNÜZ MÜ
Oluşturulma Tarihi: Mart 23, 2015 14:47

“TÜRKİYE benim ikinci vatanım” diyen Edzard Reuter’i yıllardır tanırım.Geçen ay 87 yaşına girdi.

Haberin Devamı

Edzard Reuter, Berlin’in ilk Anakent Belediye Başkanı (1948-1953) Ernst Reuter’in oğlu.
Edzard Reuter, “Babam, Batı Berlin’in ilk Türk Belediye Başkanı’ydı” diyor.
Çünkü o günlerde Berlin’de yayınlanan Vorwaerts gazetesi “Bir Türk Berlin’in Anakent Belediye Başkanı mı olacak?” manşetini atmış.
Ernst Reuter, Sosyal Demokrat Parti (SPD) Reich Meclisi milletvekiliymiş.
Aynı zamanda da Magdeburg Anakent Belediye Başkanı.

Hiç Türkçe rüya GÖRDÜNÜZ MÜ


1933 yılında Naziler tarafından görevden alınıp toplama kamplarına gönderilmiş.
Serbest bırakıldıktan sonra Hannover’e gitmiş, ancak yeniden tutuklanma tehlikesi görünce kaçıp Londra’ya yerleşmiş.
Londra’da bir süre iş aramış ama bulamamış.
İşte o günlerde imdadına Türkiye yetişmiş.
Nazilerden kaçan Alman bilim adamlarına kapılarını açan Türkiye, Erst Reuter’e de sahip çıkmış.

* * *

O dönemde Ankara’da çalışan Alman bilim adamı Fritz Baader, Türkiye’deki Ekonomi Bakanlığı’nda Ernst Reuter’e bir iş bulmuş.
Ankara’ya yerleşen Ernst Reuter, sonra da eşi ile oğlu Edzard’ı yanına almış.

Hiç Türkçe rüya GÖRDÜNÜZ MÜ


Berlin’in Doğu Yakası’nda kalan Unter den Linden caddesi üzerinde bir kafede yaklaşık 7 yıl önce buluştuğumuz Edzard Reuter’e o ilk Türkiye seyahatini sormuştum.
Uzun uzun anlatmıştı:
“Oreint Expres treniyle seyahat ettik. Annem için bu çok büyük bir stresti. Çünkü sahip olduğumuz her şeyi geride bırakmak zorundaydı. Götürebileceğimiz kadar şeyi paketleyip doldurdu. Ama bu aynı zamanda vatanı da terk etmek anlamına geliyordu. Belirsiz bir geleceğe gidiyordu annem. Türkiye o dönemde bize çok uzak bir ülkeydi. Benim gibi o zaman 7 yaşında olan bir erkek çocuk için ise durum çok daha farklıydı. Ben başka bir ülkeye gitmekten ve yeni ortamla karşılaşmaktan mutluluk duyuyordum. Bu benim için bir maceraydı. Arkadaşlarımdan ayrıldığım için tabii ağladım ama beni yeni bir macera beklediği için de sevindim. Belgrad’dan sonra trene farklı giyimli insanlar bindi. Köylü kıyafetli insanlardı. Ellerindeki kafeslerde tavuklar vardı. Ellerinde büyük bavullar vardı. Ben daha o güne kadar hiç öyle şeyler görmemiştim. Uzun bir yolculuktan sonra İstanbul’a ulaştık. Babam bizi Sirkeci Garı’nda bekliyordu. Babamı nihayet görebildiğime çok sevindim. Sirkeci’den vapurla Haydarpaşa’ya geçtik. Camiler, saraylar, eski yapılar, bunlar beni çok etkiledi. Bu görüntü hiçbir zaman aklımdan çıkmadı. Andolu Expresi ile de Haydarpaşa’dan Ankara’ya hareket ettik. Bütün gece yolculuk ettik. Kapının önüne çıkınca ıssız bir Ankara ile karşılaştım...”

* * *

Evet, henüz 7 yaşında Ankaralı olan Edzard Reuter’e ilk izlenimlerini, çocuk olarak zorlanıp zorlanmadığını da sormuştum.
Yanıtı çok çocuksu ve doğaldı: “Ev sahibimizin benim yaşlarımda iki çocuğu vardı. Ben ilk kişisel tecrübelerimi benim yaşımdaki bu iki Türk çocuğuyla birlikte kazandım. Onlar Almanca bilmiyordu, ben Türkçe bilmiyordum. Ama çok iyi anlaşıyorduk. Kısa bir süre sonra Türkçe öğrenmeye başladım. Bir Türk mühendisle evli bir Alman kadından Türkçe öğrendim. O benim tüm gençliğimi şekillendirecek biçimde etkin rol oynadı.”

* * *

“Leyla Kudret Erköken, çok iyi Türkçe biliyordu. Bana ilk öğrettiği şey Latin alfabesiydi. Önce Latin alfabesini, sonra da Türkçe grameri öğrenmeye başladım. Kelimeleri öğrenmek kolaydı. Çünkü derste öğrendiğimiz her kelimeyi Türk arkadaşlarla konuşurken tekrar ediyordum ve daha iyi, daha kolay öğreniyordum. Daha Ankara’daki ilk günden itibaren Türk arkadaşlarım olduğu için ben Türkçeyi daha kolay öğrendim. Onlarla futbol oynadım, çocuklar ne yaparsa akla gelen her şeyi yaptım... Kendimi Türk olarak hissetmedim. Zaten ailem de Nazi rejiminin çöküp, bir gün yeniden Almanya’ya döneceğimize inanıyordu. Ben de tabii ailemle birlikte geri dönmek istiyordum. Ama Türkiye’de kaldığım sürece kendimi hep oralı, o toplumun bir parçası hissettim. Ben Türkiye’deki zamanı bir yabancı olarak değil, oranın bir parçası olarak geçirdim. O nedenle bugün hala şunu söylüyorum: Türkiye benim ikinci vatanım.”

* * *

Türkiye ile ilişkilerini içeren sorumu da şöyle yanıtlamıştı: “Ben yaşlı bir insamın. Bir ilişkiden bahsedilemez. Ama ben o ülkeyi seviyorum. Almanya ile Türkiye arasında geleneksel bir ilişki var. İki ülkenin inasanları arasında geleneksel bir ilişki var. Bu ilişki sürdürülmeli...”

* * *

1935-1946 yılları arasında Türkiye’de yaşayan ve hala iyi derecede Türkçe konuşan Edzard Reuter’e “Hiç Türkçe rüya gördünüz mü?” diye de sormuştum.
Yanıtı çok dürüstçeydi: “Sanıyorum evet. Türkçe rüya görmemiş olmam bir mucize olur sanırım. Biraz kendini methetmiş gibi olacak ama ben Almanya’ya döndüğümde çok iyi Türkçe konuşuyordum. Birden fazla ama en az bir Türk kızını çok içten sevdim. Bu nedenle Türkçe rüya görmemiş olmam gerçekten çok acayip olur.”

* * *

Evet, 1987-1995 yılları arasında Almanya’nın otomotiv devi Daimler’in Yönetim Kurulu Başkanlığını yapan Edzard Reuter ile eşi Helga, 1995 yılında Helga ve Edzard Reuter Vakfı’nı kurdular.
Amaç halklar arası ilişkilerin geliştirilmesi ve uyuma katkı.
Başarılılar da...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!