Berlin'de simit keyfi

Güncelleme Tarihi:

Berlinde simit keyfi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 07, 2007 20:18

Wedding'de açılan La Femme kahvaltı evi çıtır simitin adeta adresi oldu. La Femme'de farklı şekil ve tatta simitlerin yanı sıra kumpir de sunuluyor.

Haberin Devamı

Kısa zaman içerisinde Türkiye'den buraya taşınılan simit ve kahvaltı evleri Berlin'li Türkler arasında yoğun ilgi görüyor. Simit, Berlinlilerin vazgeçilmezi olmakla birlikte her kahvaltı evinde farklı şekil ve tatlarda simit sunuluyor. Berlin'in Wedding ilçesinde bulunan La Femme kahvaltı evi simiti müşterilerine farklı tatlarda sunanlardan bir tanesi... Hazırladığı hafif baharatlı simitlerle eşsiz lezzeti yakalayan La Femme Berlinlilerin ilgilisini çekiyor. Semra Karademir ve Bülent Akdağ'nın ortak işlettiği bu kahvaltı evinin nasıl açıldığını sorduğumuzda şu cevabı alıyoruz:
'Bir sohbet esnasında iki dakika da doğdu.' Bugün Wedding ilçesinin en gözde mekanlarından biri olan ve '2 dakikalık bir konuşmadan' ortaya çıkan La Femme kahvaltı evinin işletmecisi Semra Karademir ile kahvaltı kültürü ve simit üzerine görüştük.

-Semra hanım bu fikri nereden doğdu?
Çok iyi bir aile dostum olan Bülent Akdağ ile bir gün sohbet sırasında şakalaşırken 'gel beraber bir simitçi dükkanı açalım' fikri ortaya atıldı. Bu iki dakikalık fikir 5 haftalık yoğun çalışma sonunda La Femme'yi doğurdu. O aralar simit Berlin'de yeni yeni rağbet görüyordu. Uzun uzun üzerinde düşünmedik. Planlamadık. Ama yine de bizi tatmin eden bir mekan ortaya çıktı.

-Müşterilerinize her gün birçok çeşit tatlı ve tuzlu unmamülleri sunuyorsunuz. Bunları kim hazırlıyor?

Bülent Akdağ'ın iyi bir damak tadı var. Ben hem turizm ve otelcilik hem de tatlı çeşitleri dalında meslek eğitimi aldım. Dolayısıyla benim de çok özel bir damak tadım vardır. Yemek konusunda çok seçiciyim. Herşeyi sevmem, açlıktan ölsem de sevdiğim yemeği bulana kadar yemem. Dolayısıyla da pasta ve kurabiye çeşitlerini ben kendim yapıyorum. Ama simitlerimiz ustalarımız tarafından yapılıyor.

-Buranın simitleri tat olarak biraz farklı, daha baharatlı gibi...

Simitlerimiz kahvaltıda tere yağı sürünerek yemenin yanında sade olarak da yenildiğinde de apayrı bir tat veriyor. Normal bildiğimiz simitler kuru olur, kahvaltının yanında yenmez. Tabi çok yumuşak olan da simit olmaz. Biz simitlerimizin hem biraz çıtır hem de biraz hamurlu olmasını istedik ve en iyisini yapana kadar çok uğraştık. Burası açıldığından beri hem biz hem çalışanlarımız simitleri deneyeceğiz diye dünya kadar kilo aldık. Üstelik simit deyip geçmeyin yapması gerçekten zordur. İnsanlarımız bunu pek bilmez. Hamur bir tarifeye göre hazırlanamaz. Onu kıvamına getirmek önemli. Bunda bir çok faktör vardır. Mesela un, yumurta, yağın kalitesi çok önemli. Buğday her sezonda aynı olmadığı için hamur bazen daha katı düşer. O zaman hamurun kıvamı değişir. Normalde 5 kutu un koyarken bazen 7 kutu koymak gerekir. Çok ince iş. Ben hamuru açtığım zaman kokusundan anlıyorum neyin eksik neyi fazla olduğunu.

-Bu bahsettiğiniz farklar sonucunda günden güne tat farkı olabiliyor mu?

Normalde olmuyor ama bazen de olabiliyor. Bizim iki ustamız var. Birisinin diğerine göre damak tadı daha değişik. Elinin tadı dahi değişik. Unu fazla katmak, hamuru fazla bekletmek ya da kısık ateşte pişirdiğinde kıvamı değişebiliyor. Tadı farklılaşıyor. Simidin reçetesi yok! Yani varken yok!

- Simit kültürü henüz Berlin'de çok yaygın olmaması ile birlikte usta bulmakta da zorlanmışsınızdır yoksa Türkiye'den mi getirdiniz?
Yok burada bulduk. Çok becerikli iki ustamız var. iki ustamıza çok güveniyoruz. Zaman zaman ben de kendilerine yardımcı oluyorum. Berlin'de simit kültürü henüz gelişmemiş. O yüzden buradaki müşterilere hitap edecek bir simit yapıyoruz. Mesela simit aslında kaynamış pekmeze girer. Buna Ankara simidi derler, daha siyah olmakla birlikte hafif yanık kokar ama buradaki insanlarımız o tadı bilmiyorlar. Müşteriler o simit için yanık diyor, halbuki değil. O yüzden biz simitlerimizi soğuk pekmeze batırıyoruz.


-Kahvaltı evinizde Kumpir'de yapıyorsunuz. O da Berlin'de henüz çok yaygın olmayan bir seçenek. Onda da öyle zorluklar yaşadınız mı?
Kumpiri aslında hiç düşünmüyordum. Ama dediğiniz gibi Berlin'de çok az ve bu caddede eksik. Biz bir alternatif olsun istedik. Çünkü bizim yemeğimiz yok. Sadece mantı, içli köfte ve su böreği satıyoruz. Bunlar daha çok snak anlamında. Yanımızda oteller ve doktorlar var. Onların öğlen tatilinde hemen gelip sıcak bir şey alabilmelerini istedik. Her gün hamur yenilmiyor. Biz bile bıkıyoruz. Kumpirin bir sosunu bile değiştirdiğiniz zaman farklı bir şey yemiş gibi oluyorsunuz. Kumpir de aslında hiç bilmediğim bir alandı. O anlamda zorlandım. Kendim bilmediğim birşeyi elemandan öğrenmeyi sevmem, hatta korkarım. Hasta olur, ben bilmiyorsam onun yerine geçemem. Patron olarak en azından 5 kişinin yerine geçebilmek gerekiyor. Bizde birde herşey ev yapımı. Hiçbirşey herhangi bir fabrikadan filan gelmiyor. Herşey bizim tarafımızdan yapılıyor. Otelcilik eğitimimden garsonluğu biliyorum. Pasta ve tatlı yapmanın da meslek eğitimini aldım. işletmeyi de biliyorum. Bir günde 3 kişi gelmese bir eksiklik yaşatmadan onların yerini doldurabiliyorum. Ama Kumpir hiç bildiğim bir şey idi. Bu sefer ilk önce kendim öğrenmeye gayret ettim. Bunun için ilk başta hem burada hem Türkiye'de tek tek kumpircileri gezerek ve özelikle sosların tadına bakarak nasıl hazırlanacağını keşfettim. Şunu da belirtmek istiyorum, değişik fikirlere hep açığız. Bunların dışında Berlin'e bir yenilik daha getirmeyi düşünüyoruz. Boza ve sahlep. Henüz onu yapmasını bilmiyorum. Berlinde onu iyi yapan sadece bir usta var o da maalesef çalışıyor. Onun dışında iyi yapan biri olmadığı için Türkiye'ye gidip kendim öğrenmeyi planlıyorum. Kendim bilmeden başkasına güvenip yaptırmam zaten.

-Semra hanım, bu kahvaltı evlerini açmakla yakaladığınız başarı ile hayalinizi gerçekleştirdiğinizi söyleyebilir miyiz?
Tabi, beklenmedik bir büyüme oldu. Ama ben hayalci bir insan değilim. Hep yapabileceğimin en iyisini yapmaya çalışıyorum, hayalle olacak işler değil bunlar.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!