Alman okullarında insan Manzaraları

Güncelleme Tarihi:

Alman okullarında insan Manzaraları
Oluşturulma Tarihi: Aralık 01, 2012 15:50

Osman Okkan’ın, Nazım Hikmet’in ünlüşiirinden esinlenerek ‘İnsan Manzaraları’adını verdiği, çağdaş Türkiye edebiyatınınönde gelen altı ismini tanıtan belgesellerdizisi, Almanya’da okullarda, üniversitelerdederslerde gösteriliyor. AvrupaTV’lerinden sonra, TRT’nin de yayınlamayabaşladığı dizi, ‘İki dilli’ altı film ve altıkitapçık içeren bir set olarak da piyasada.

Haberin Devamı

GAZETECİ-Yönetmen Osman Okkan, 20 yıl önce ilk adımlarını attığı, çağdaş Türkiye edebiyatının önde gelen altı temsilcisini içeren belgeseller dizisi İnsan Manzaraları – Türkiye’den Altı Yazar Portresi, bir süredir TRT-Türk’te yayınlanıyor.

Önceki yıllarda Avrupa kültür kanalı ARTE ve Batı Alman Radyo Televizyon Kurumu WDR tarafından yayınlanan dizi, geçen yıl iki dilli altı film ve altı kitapçık içeren bir DVD seti olarak da piyasaya sürülmüştü.

Okkan’ın, Nazım Hikmet’in ünlü şiirinden esinlenerek İnsan Manzaraları adını verdiği, büyük şairin yanı sıra, yaşayan yazarlar Yaşar Kemal, Orhan Pamuk, Elif Şafak, Murathan Mungan ve Aslı Erdoğan’ı tanıtan dizisi, Almanya’da okullarda, üniversitelerde ders ve seminerlere konu oluyor.

BELGESELİ ÖDÜL ALDI
Osman Okkan, 1986’dan itibaren 20 yıl boyunca WDR’de radyo-televizyon editörü, muhabiri ve program yapımcısı olarak çalıştı.

Türkler arasında Köln Radyosu olarak bilinen Türkçe yayınlara katkıda bulundu. Son yıllarda bir kısmı saygın ödüllere layık bulunan televizyon belgesel filmlere ağırlık veriyor. Simone Sitte’yle birlikte yönettiği Hrant Dink Cinayeti Dosyası – Türkiye’de Ermeniler belgeseli (Hamburg 2010 - Intermedia Globe Altın Ödülü) bu çalışmalarından.

YAŞAR KEMAL VE GÜNTER GRASS
Köln’de yaşayan Osman Okkan, birçok kültürlerarası medya ve kültür projesinin kuruluşunda öncülük yaptı. Onursal başkanlığını Türkçe’nin ve Almanca’nın yaşayan en önemli yazarlarından Yaşar Kemal’le Günter Grass’ın birlikte üstlendiği Türkiye Almanya Kültür Forumu’nun kurucusu ve yönetim kurulu sözcüsü.

Forum, Türkiye ve Almanya arasında kültürel ilişkileri geliştirme hedefiyle kurulduğu 1993’ten bu yana çok sayıda proje gerçekleştiriyor. Örneğin forumun Türk-Alman Gazeteciler Programı sayesinde, son yıllarda çok sayıda Türk gazeteci, Almanya’yı, çok sayıda Alman gazeteci de Türkiye’yi yakından tanıma şansı buldu.

Türkiye Almanya Kültür Forumu, çalışmaları nedeniyle temmuz başında Almanya’nın saygın kültür kurumlarından KuPoGe’nin (Kulturpolitische Gesellschaft) Kültür Ödülü’ne layık görülmüştü.

DESTEĞE İHTİYACI VAR
İnsan Manzaraları, giderek artan ilgiyle karşılaşsa da bu kapsamdaki bir kültür projesinin satışlar ve teliflerle finanse edilmesi mümkün değil. Proje, Almanya’da çeşitli kurumlardan destek aldı. Ancak, bu destek esas olarak projenin çekim aşamasını içeriyordu. Üretim ise büyük ölçüde Osman Okkan’ın aldığı banka kredileriyle gerçekleştirildi.

Okkan, Türkiye’de Kültür Bakanlığı’yla görüşmelerin olumlu geçtiğini belirtirken, “Umarım olumlu bir sonuca ulaşırız” diyor.

Okkan, İnsan Manzaraları’yla ve bundan sonraki projeleriyle ilgili sorularımızı yanıtladı, bu arada 1965’ten bu yana yakın tanığı olduğu Türk ve Alman ilişkilerine de değindi…

20 yılı aşkın bir süreyi kapsayan bu çalışmanın hedefi nedir?
İnsan Manzaraları projesi gerçekten de tam 20 yıl önce çekimlerini yaptığımız Nazım Hikmet biyografisiyle başladı. ARTE için bu bir saatlik Nazım belgeselinden sonra, 1997 yılında gene bir saatlik bir Yaşar Kemal belgeseli hazırladım. Bunu 1999’da Aziz Nesin biyografisi izledi. Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi, 3 milyona yakın Türkiye kökenli insanın yaşamasına karşın Almanya’da da Türkiye’nin kültür birikiminin yeterince tanınmadığını hepimiz biliyoruz. Amaç tabii öncelikle bu bilgi eksikliğini gidermeye katkıda bulunmaktı. Bu biyografik belgesellerin özel bir yanı oldu. Birçok okuldan ve üniversiteden bu filmlerin gösteriminde bulunmak ve ardından söyleşiler yapmak üzere davet aldım. Hatta Münih Üniversitesi’den bir profesör, “Ne güzel! Sizin filmlerinizi derste gösterirken hiç hazırlık yapmama gerek kalmıyor, içlerinde o kadar değişik bilgi ve görüş var ki, gösterimin ardından öğrenciler de hararetle tartışmaya başlıyorlar” diye yazmıştı. Bunun üzerine hem edebiyatseverleri hem de okul ve yüksek okul öğrencilerini kapsayacak bir proje üzerinde çalışmaya başladık. Bu yüzden her filmin hem yarımşar saatlik ‘uzun’ versiyonu, hem de okullarda 7, 8 ve 9’uncu sınıflar için hazırladığımız onar dakikalık versiyonu var. Dizinin tümü ise 7-13. sınıflar için ders birimi olarak öneriliyor.

TERCİHİ NE BELİRLEDİ?
Türkiye’den İnsan Manzaraları’nı sunarken, neden bu yazarları tercih ettiniz?
Dizinin öncelikle Almanya ve Fransa televizyonlarında yayımlanması tasarlanmıştı. Bu yüzden Türkiye’nin çağdaş klasikleri arasına girmiş edebiyatçılarımızla birlikte, son yıllarda kitapları hem Almanya hem de Fransa’da yayımlanmış yazarlarımız söz konusu oldu. Bu yüzden elimizdeki Aziz Nesin belgeselini güncelleştirip, bu diziye alamadık. Sait Faik, Orhan Veli, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Kemal gibi yazarlarımızı da.

Bu manzaraları neden ‘iki dilli’ anlatmaya özen gösteriyorsunuz?
Avrupa’da çok önemli sayıda Türkiye kökenli insanın yaşadığını düşünürsek ve o ünlü ‘entegrasyon’ sürecinin karşılıklı bir bilgi alışverişini gerekli kıldığından yola çıkarsak, diziyi iki dilli sunmamız doğal bir sonuç ve hatta bir zorunluluktu bence.

Almanya’da bu çalışmaya büyük ilgiyi, okullarda, üniversitelerde derslere ve seminerlere konu olmasını nasıl açıklıyorsunuz?
Okullardan ve üniversiteleren sürekli ilgi gelmesi, dizide yer alan yazarlar adına gerçekten çok sevindirici bir olgu. Duisburg- Essen Üniversitesi’nde yönettiğim seminerlere ‘bir defalık’ diye başlamıştık. Şimdi dördüncü sömestredeyiz ve alabileceğimiz öğrenci sayısının çok üzerinde başvuru oluyor. Başka üniversitelerden de çok sevindirici yankılar almaktayız.

Bu çalışmanızın, önümüzdeki dönemde yeni yazarlarla, yeni sanatçıları tanıtan belgesellerle devam edecek bir projenin ilk aşaması olduğunu biliyoruz. Bundan sonra kimleri tanıtacaksınız?
Bu konudaki hazırlıklarımız devam ediyor. Dünyaya açılan yazarlar, sanat ve kültür insanları açısından Türkiye’nin bir sıkıntısı yok. Bu yüzden biz de bu açıdan kaygılı değiliz! Üstelik bu bölümleri çekme durumunda olan genç yönetmen arkadaşlarımız da var.

Belgesellerin Yönetmeni
OSMAN Okkan 1947 yılında Ankara’da doğdu, ilk, orta ve liseyi İstanbul’da bitirdikten sonra Münster’de ekonomi ve sosyoloji öğrenimi gördü.
1986-2006 yılları arasında WDR’de editör olarak görev yaptı. Geçen yıllarda sayısız belgesel film çekti.
Filmleri arasında Şair ve İsyancı: Nazım Hikmet (ARTE/ WDR, 1993), Fünye Gibi Düşünceler – Türkiye’de Aydınlar (ARTE/WDR, 1996).
Şiirsellik ve Politika Arasında: Yaşar Kemal (ARTE/WDR, 1997), Barış için Sürülenler – Rumlar ve Türklerin Birbirinden Kopuşu (ARTE/WDR, 2003, Simone Sitte’yle birlikte; 2004 Nürnberg Film Festivalinde ‘Mahmut T. Öngören Barış ve Özgürlük Ödülü’nü aldı) bulunuyor.
Son filmlerinden, daha önce Simone Sitte’yle birlikte başladığı belgesel film Hrant Dink Cinayeti Dosyası – Türkiye’de Ermeniler (ARTE/ WDR, 2009) 2010 Intermedia-Globe Altın Küre ödülünü aldı.

Türkçe Almanya'da yaşayacak mı
SİZCE Türkçe, Almanya’nın geleceğinde bir iletişim dili olarak yaşayabilecek mi?
Bu toplumun çoğunluğunu oluşturan kesim ile Türkçe konuşan insanlar arasında karşılıklı saygı ve anlayış ilişkilerinin gelişmesine bağlı. Bu açıdan durum dünyanın diğer ülkelerinden ve Türkiye’den de pek farklı değil. Almanya’da da buraya yaşayan yabancı dillerin, bu arada Türkçe’nin ve Türkiye kültürünün Almanya olgusuna önemli katkılar sunduğunu kavrayan insanlar var. Bunların, başta aralarındaki politikacıların sayısının artması gerekiyor! Bu açıdan da rahatlıkla “Yapılacak daha çok şey var” diyebiliriz!

Külteürel çalışmalar yeterli mi
1965’ten bu yana Almanya’da yaşıyorsunuz. Bu ülkeye o dönemde başlayan işgücü göçünü başından itibaren yaşadınız, gözlediniz. Bu göçün 50’nci yılında Türkiye-Almanya ilişkilerini, Almanya’daki Türklerle Almanlar arasındaki ilişkiler nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu ilişkilerin olumlu yönde gelişmesi için sizce kültürel alandaki çalışmalar yeterli mi?
Bu yaklaşık 50 yıl içinde olumlu değişmeler, karşılıklı saygı ve bilgilenmeye dayanan yaklaşımlar da oldu, ayrımcılığı ve nefreti körükleyen, bu olguların yaygınlaşmasına yol açan son derece vahim hatalar da. 50 yıldır ekonomisinin ve sosyal hayatının bir parçası olmuş, milyonlarca insana hak ve şans eşitliği sağlayamayan gelişmiş bir ülkenin, dürüstçe bunun hesabını verebilmesi ve süratle çözüm üretmesi gerekir! Öte yandan Türkiye’nin yurt dışına gönderdiği milyonlarca insanın kültürel birikimine sahip çıkmakta şimdiye kadar çok zorlandığı da bir gerçek. Türkiye’de hala hapiste bulunan gazeteci ve yazarlardan söz ediliyorsa, çağı yakalamak bir düş olarak kalır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!