Alacahöyük'ten maden müzesine

Güncelleme Tarihi:

Alacahöyükten maden müzesine
Oluşturulma Tarihi: Ekim 06, 2008 21:44

Dr. Ünsal Yalçın (54), dünyanın sayılı maden müzelerinden olan Bochum'daki Alman Maden Müzesinde 20 yıla yakın bir süredir araştırmacı olarak çalışıyor.

Haberin Devamı

Babasının Alacahöyük Müzesindeki görevi dolayısıyla daha çocukluğunda Arkeolojiyle tanışan Dr. Yalçın, kazılarda şu taşıyarak Arkeolojiye ilk adımını attı. Bochum Ruhr Üniversitesinde Yerbilimi öğrenimi gören ve yine burada doktora yapan Dr. Yalçın, Arkeoloji ile bağını hiç koparmadı. Anadolu’da madencilik alanında çalışmalar yapan Dr. Yalçın’ın girişimleriyle Alman Maden Müzesi, Anadolu’da madenciliği ana çalışma alanları arasına aldı. Dr. Yalçın, Arkeoloji tutkusunu, Anadolu’da madenciliği ve projelerini Hürriyet’e anlattı.

Arkeolojiyle, dolayısıyla Anadolu’da madenciliğin geçmişiyle ilgilenmeye nasıl başladınız ? Tesadüf mü oldu, yoksa Arkeolojiye merakınız mı vardı?

Ben Alacahöyüklüyüm. İster istemez Arkeolog olarak doğdum sayılır. Daha çocukluğumda kazılarda çalıştım, müzede çalıştım. Babam da müzeciydi zaten, Alacahöyük Müzesinde memurdu. Aynı zamanda restatördü babam. Ben de restatörlüğü öğrendim, arkeolojik buluntuları tanımasını öğrendim. Kazıyla haşır neşir oldum. Kazılarda su taşıyarak Arkeolojiye başladım. Ardından çanak çömlekleri yıkadım. Sonra restorasyonunu yaptım. Çocukluğum Alacahöyük kazılarında geçti. Böyle başladı Arkeolojiye merakım. Almanya’ya geliş nedenim de Arkeoloji okumaktı. Aman Arkeoloji yerine Yerbilimi tahsili yaptım. Bu arada Arkeolojiye ilgim kesilmedi, hep ilgilendim. Doktoradan sonra Arkeoloji alanında çalışmaya başladım. Şu anda fen bilimleri metotlarını Arkeolojide uygulamaya çalışıyorum. Yani Arkeolojiye değişik bir gözle bakıyorum.

Çocukluğunuzda merak ettiğiniz için Arkeolojiye başladığınızı söylediniz. Bir çocuğun Arkeolojiye merak salması pek alışılmış bir durum değil. Sizi Arkeolojiye çeken neydi ?

Bunu tam olarak söyleyemeceğim. Sanıyorum, insanının geçmişiyle ilgilenmek, onların bıraktığı eserlerle haşır neşir olmak, bunları anlayama çalışmak olsa gerek. Biraz da şu tarafı var bunun, bilinmeyen bir şeyle uğraşmak, isanları çekiyor. Arkeolojinin böyle bir yanı da var. Bir buluntu oluyor, bir çanak parçası elinize geçiyor, ama bunun neyin parçası olduğunu düşünmek, bunun üzerine araştırma yapmak, kimlerin bunu hangi amaçla kullandığını, mazlemesinin nereden geldiğini ortaya çıkarmak, insana heyecan veriyor. Başlangıçta merakım bu kadar değildi, ama zamanla gelişerek şu anki uğraşımı etkiledi.

Arkeolojiye bu kadar meraklı olmanıza karşın, Arkeoloji değil de Jeoloji öğrenimi yaptınız. Bunun nedeni nedir ?

O zaman Avrupa’da okumak istiyordum. Almanya’ya gelmek daha kolaydı. Önemli bir Alman Arkeolog vardı, Kurt Bittel. Boğazköy kazılarını yönetmişti. Alman Arkeoloji Enstitüsünün Genel Müdürlüğünü de yapmış önemli bir bilim insanıydı. Türkiye’de onunla tanışmıştım. Almanya’ya gelmemde onun da etkisi oldu. Bir de Arkeolojide Alman Ekolü çok önemlidir. İyi işler yapmışlardır, ciddi çalışırlar. Böyle bir tahsilin Almanya’da da yapılacağını bildiğim için buraya geldim. Berlin ya da Heidelberg’e gitmek istiyordum, ama Bochum’a geldim, brada da kaldım. Kısmet burada kalmakmış. Ben de Arkeolojiye en yakın bölüm olarak Yerbilimi okudum. Bu da bence fena olmadı. Arkeoloji biraz daha değişik açıdan bakmak olanağı sağladı bana.

Bir müzede çalışmayı niçin tercih ettiniz ? Arkeolojik kazılardan daha cazip bir iş olmasa gerek.

Alman Maden Müzesi, aynı zamanda bir bilimsel araştırma kurumu. Bu niteliğe sahip altı müze var Almanya’da. Bir üniversite gibi araştırma yapan önemli kurumlardan birisi. Eski çağlarda madencilikle ilgili tüm alanlarda araştırma yapılıyor. Bu da benim isteklerim doğrultusunda bir çalışma alanı. Bu bakımdan müze benim için ideal bir yer oldu. Arkeometalurji, madencilik arkeolojisi ve ekonomi arkeolojisi olarak çalışma alanlarımı üç başlıkta toplayabiliriz. Bir arkeolojik buluntunun şekline, rengine ve tipolojisine bakarak değerlendirme işi arkeologun görevi. Bunun hangi madenden yapıldığı, malzemenin nereden geldiği, hangi tekniklerin uygulandığı konuları, arkeolojiyi aşıyor. Bu konuları araştırmak bir yerbilimci, bir kimyacı, bir mühendisin görevi. Benim yaptığım iş, arkeolojik buluntuları teknik açıdan değerlendirmek.

Anadolu’nun ilk uygarlıkların merkezlerinden olduğunu biliyoruz. Maden işlemeciliğinin burada başlamasını neye bağlıyorsunuz?

Yaşadığımız bölge çok önemli bir bölge. İnsanlığın yerleşik düzene geçtiği bölgenin tam içinde bulunuyoruz. İlk yerleşkeler Anadolu’da oluşmuşlar. Dolayısıyla buraya gelen insanlar, toplayıcıkları devam ettiği için çevredeki göze çarpan renkli taşları da topluyorlar. Bunları boya olarak kullanıyorlar. Yahut bakır oksitleri toplayarak mavi, yeşil boya olarak kullanıyorlar. Bakırın olduğu yerde mavi bakır da bulunuyor. Bunu toplayıp işliyorlar. Madenciliğin Anadolu’da başlaması bir tesadüf değil, buranın doğasına, jeolojik yapısına da bağlı bir yerde. Bu kabul bilim dünyasında kabul gören bir gerçek.

Bugün Anadolu, maden yatakları bakımından ne durumda ? Madenciliğin başlangıcı olan Anadolu, maden yatakları bakımından hala zengin mi ?

Eskiden ülkemizde fazla maden olmadığı düşünülürdü. Bu doğru değil. Ülkemiz bazı metal yatakları açısından şanslı diyebiliriz. Bildiğimiz kromun, bakırın, borun, demirin yanında altın, gümüş gibi değerli madenler de bol miktarda var. Bu son zamanlarda gündeme de geldi. Hemen hemen Türkiye’nin her tarafında altın arama çalışmaları hızlandı. Bilindiği gibi dünyadaki önemli bor yataklarından birisi Türkiye’de. Bor ekonomik açıdan önemli bir kaynak.

Ağırlıklı olarak siz burada Anadolu’da madencilik alanında araştırma yapıyorsunuz. Şu anda bu konuda ne gibi projeleriniz var?

Benim çalışmalarımın yüzde 90’ını Anadolu’da madencilik oluşturuyor. Ben buraya başladıktan sonra müze, yıllar içinde artan ölçüde Türkiye’yi ana çalışma alanları içine aldı. Önemli bir projelerimden birisi, Türkiye’deki maden yataklarını araştırmak. Teker teker bütün maden yataklarını incelemeyi planlıyorum. Projenin amaçlarından birisi, bugünkü bilinen yatakların ilk ne zaman işletildiğini tesbit etmek. Gittiğim yataklardan örnekler topluyorum, analizlerini yapmak için. Böylece bu yatakların parmak izlerini bulmaya çalışıyorum. Ülkemizde bu alanda iyi çalışmalar yapılıyor. Dışardan gelip çalışan meslekdaşlarımız da var. Bu rağmen bilinmeyen ve araştırılmamış o kada çok maden var. O bakımdan yapılacak çok iş var. Bir de bunları sistematik olarak yapmak var. Sanıyorum bunu ilk defa ben yapıyorum.

Türkiye’de Arkeolojinin düzeyi ne durumda ? Sanki bizdeki kazıları hep yabancılar yapıyormuş gibi bir izlenim var bende.

Bizim de uluslararası çapta arkeologlarımız var. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de yapılan kazıların yüzde 80’i yerli arkeologlar tarafından yapılıyor. Tabii yabancılar da var, gelmeleri çok doğru. Bizleri dışarıda tanıtan en iyi yabancılar oluyor. Türkiye’de Osman Bey olarak tanınan Alman arkeolog Manfred Osman Korfmann vardı. Rahmetli Troya kazılarında çalıştı. Sanıyorum Korfmann, ülkemizin arkeolojisini ve ülkemizi, birçok yerli arkeologtan çok daha iyi tanıttı. Zaten bu tip çalışmalar uluslararası çalışmalar olmalı. O bakımdan yabancıların gelmesi sakıncalı değil, bilakis daha da iyi bir şey.

Ruhr Bölgesinde yakın bir zamana kadar madenler yüzbinlerce Türkün ekmek kapısıydı. Yaşamlarını madenlerde tüketen birinci kuşağın çocukları, torunları ziyaretçi olarak müzeyle ne kadar ilgililer?

Fazla ilgili olduklarını söyleyemem. Türkler müzeye oldukça az geliyorlar. Ama bu çevredeki okullar geliyorlar, onlarla birlikte Türk çocukları da geliyor. Türkleri müzeye çekmek için özel sergiler yaptık. İki sene önce Uluburun sergisini açtık. Türkiye’den Uluburun gemisi buluntularını getirip burada sergiledik. Medyanın katkısıyla biraz Türk ziyaretçi çekebildik, ama istediğim kadar gelen olmadı. Gelenler de arkeolojiyle ilgili olanlardı. Halktan fazla gelen olmadı. İnsanların kendi geçmişleriyle ilgilenmeleri çok önemli. Geçmişini iyi bilenlerin ve bundan ders çıkaranların geleceğini iyi planlama şansları var. Madencilik insanlarla ilgili önemli konulardan birisi. Madenler en önemli hammaddeler arasında yer alıyor. Bulunduğumuz bölge maden bölgesi. Buraya ilk gelen insanlarımızın çoğu madende çalıştırılmak için getirildiler. Artık burada madencilik de kalmadı. Gençlerimizin madenciliği görebilecekleri tek yer müzeler. Herkese bu dünyanın en önemli maden müzelerinden olan müzeyi görmelerini tavsiye ederim.

Bu yıl beşincisini düzenleyeceğiniz Anadolu Madenciliği seminerleri nasıl başladı? Bu seminerleri düzenlemekle neyi amaçladınız ?

1998 yılında Cumhuriyetimizin 75. kuruluş yıldönümü kutlamaları yapılırken, biz de burada Essen Başkonsolosluğu ile birlikte kültürel bir çalışma yapalım dedik. Bunun için bir sempozyum yapmaya karar verdik. Ben zaten bir sempozyum düzenlemeyi düşünüyordum, ancak Ankara’da yapmayı planlıyordum. Burada yapalım dedik, konu olarak da Anadolu Madenciliğini seçtik. Anadolu Madenciliği dünya kültür tarihinde önemli rol oynamakta. Dünyadaki madenciliğin en eski izleri Anadolu’da. İlk sempozyumumuz çok başarılı geçti. Katılanların hepsi bunun devamı gelsin istediler. Böylece biz, her iki yılda bir sempozyum yaparak bunu gelenekselleştirdik. Sempozyumda sunulan bildirileri de kitap haline getirdik. Bu yıl 13-15 kasım günleri arasında beşincisi düzenleyeceğiz. Bundan sonra bir süre sempozyumlara ara vereceğiz, konular tekrar ettiği için. Belki beş altı yıl sonra altıncısını yapmayı düşünüyorum.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!