60 bin lira riske edebileceğim bir para değil

Güncelleme Tarihi:

60 bin lira riske edebileceğim bir para değil
Oluşturulma Tarihi: Ekim 05, 2013 00:08

2. Abdülhamid’in torunu Nilhan Osmanoğlu’nun, ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışmasına katılması dikkat çekti. Koskoca hanedan mensubu neden ödülü para olan bir yarışmaya katılmıştı? Yarışmanın gölgesinde tarihin kapılarını araladık

Haberin Devamı

Her kız çocuğu ‘benim güzel prensesim’ sözleriyle büyür. O da öyle büyüdü ama tek farkla; gerçek bir prenses olduğunun bilinciyle. 2. Abdülhamit’in beşinci kuşaktan torunu Nilhan Osmanoğlu yaşayan 15 sultandan biri. Şehzade Orhan Osmanoğlu’nun beş çocuğundan en büyüğü.

İki hafta önce ‘Kim Milyoner Olmak İster’ yarışmasına katıldı. Hem kendini test etmek hem de “Osmanlı soyundan gelenler zengindir” algısını kırmak için yarışmaya girdiğini söyleyen Nilhan Osmanoğlu 125 bin TL’lik soruyu görünce neden çekildiğini ve kazandığı parayı nasıl değerlendireceğini şöyle anlatıyor:

“Eğer kenarda 60 bin TL’m olsaydı yarışmaya devam ederdim. Riske edebileceğim bir para değildi, çekilmek durumunda kaldım. Eşim tekstil işiyle uğraşıyor. Başörtüsü, şal gibi bazı tekstil malzemeleri üzerine bir tasarımlarım var. Bir senedir tescilini bekliyorduk, tescillendi. Bir markayla görüşerek kendi ismim altında beş padişah tuğralı tekstil ürünleri imal etmek istiyorum. 60 bin TL’yi bunun için kullanacağım.”

Haberin Devamı

Nihal Osmanoğlu’nun hayat serüveni, Osmanlı Hanedanı’nın yakın tarihinin özeti sayılabilir. Cumhuriyet’le birlikte Lübnan’a sürgün edilen ailenin Türkiye ile bağı, 1974’te hanedan mensuplarına ülkeye dönüş affı çıkınca, baba Orhan Osmanoğlu’nun okumak için İstanbul’a gelmesiyle kuruluyor. O dönem Şam’da yaşayan Harun Efendi de bir süre sonra oğlunu yalnız bırakmak istemediği için İstanbul’un yolunu tutuyor. Ailenin bir kolu hâlâ Şam’da yaşıyor.

İstanbul’a gelen kol Merter’e yerleşiyor. Okulda öğretmenlerine çorap satan, tezgâhtarlık yapan baba Orhan Osmanoğlu tekstil işine atılıyor. İlk çocuğu Nilhan Osmanoğlu’nu ise 1987’de kucağına alıyor:

“Lalalarla, dadılarla büyüdük zannediliyor ama yok öyle bir şey. Eğer bizim gibi erkek tarafından geliyorsanız çok bahtsız oluyorsunuz. Herkes ne yaptıysa kendi emeğiyle yapıyor. Siz ne şartlarda büyüyorsanız biz de aynı şartlarda büyüyoruz. 130 metrekarelik bir apartman dairesinde oturan orta gelirli bir aileydik. Saraya benzeyen, antika eşyaları olan bir ev değildi yani. Sadece bir tablo vardı geçmişten kalan. 2.Abdülhamid’in cuma selamlığından çıkarken çizilmiş bir tablosu başucumuzda dururdu. O kadar, başka bir şey yoktu.”

Haberin Devamı

Ya meşhur Osmanlı terbiyesi, evdeki kurallar, “Sen Hanedan mensubusun; bunu yapmayacaksın, şunu giymeyeceksin” lafları... Nilhan Osmanoğlu tüm ağırbaşlılığıyla yanıtlıyor: “Bu tür özel eğitimlerimiz olmadı ama üzerinizde bir ağırlık ve yükümlülük oluyor. ‘Bu kanı taşıyorum, düzgün adımlar atmak zorundayım’ diyorsunuz. Evde sürekli padişahlar öğretilirdi. Babam ansiklopediler getirirdi, her hafta kardeşimle bir padişahı ezberler, babama anlatırdık.”

Derken aklına kötü anıları geliyor. “Bir gün okuldan gelirken, daha birinci sınıfa gidiyorum, Sultan Abdülhamid Han’ın kocaman bir tablosuna yumurta attıklarını gördüm. Evde resmi benim başucumda asılı. Çok şaşırmış, nasıl böyle bir şey yaparlar diye bir anlam verememiştim. Eve gelince çok ağladığımı hatırlıyorum. Amcamın da böyle bir hikâyesi var. ‘Sen vatan haininin torunusun’ deniyordu. Bu algı nedeniyle devlet okullarında okuyamadık. Üniversiteyi Kıbrıs’ta okudum. ‘Vahdettin’in vatan haini olmadığını ispat et’ diyen tarih öğretmenimden zor geçtim.”

Haberin Devamı

OSMANOĞLU SOYADI BİZE ÖZGÜ DEĞİL
Peki arkadaşları biliyor muydu sultan olduğunu? “Üniversiteden beni yarışmada görenler, ‘Aaa böyle miydi’ demişlerdir muhakkak.Osmanoğlu soyismi sadece bize ait değil. Dedem ilk Türkiye’ye geldiğinde bizim aslında soyismimiz Âl-i Osman’mış. Âl-i Arapçada değerli, yüksek anlamında. Ve bu soy ismini sadece Osmanlı hanedanından olanlar kullanabiliyor. Şam’da yaşayan dedemin abisinin soy adı Âl-i Osman’dır hâlâ. Neyse, buraya gelindiğinde dedem nüfus memuruna soyismi için Âl-i Osman diyor. O da Aliosman diye yazıyor, ‘diğerini yazamayız’ diyor. O yüzden Osmanoğlu diye yazılıyor. Bizim apartmanda çalışan görevlinin de soyismi Osmanoğlu. Yani bir sürü Osmanoğlu var. Şimdi şimdi soranlar çıkıyor. Sultan diyenler oluyor ama kendi nezaketlerinden dolayı. Yoksa sultanlık devrinde değiliz. Bana sultan desinler diye bir gayem de yok.”

Haberin Devamı

ATATÜRK'E BİR KİNİMİZ YOK
Atatürk bir Osmanlı paşası. Osmanlı’nın iyisiyle kötüsüyle her şeyini benimsediğimiz için ona karşı bir kinimiz yok. O zaman öyle gerekiyormuş demek ki. Şu yanlış yapılmış, bu doğru yapılmış demek şimdi doğru değil. Her dönemin kendi şartları var. Ne ne gerektiriyor bilemediğimiz için, doğru veya yanlış diyemem hiçbir şeye. Neslişah Sultan’ın anılarında vardı. Sürgünden sonra bahçede bir arkadaşıyla Mustafa Kemal hakkında kötü sözler söylüyorlarmış. Sultan Vahdettin, Neslişah Sultan’ı yanına çağırıyor ve diyor ki: “O bir Osmanlı paşasıdır, onun hakkında tek kötü söz söylemeyeceksiniz.” Sultan Vahdettin dahi Atatürk hakkında tek kötü kelime söyletmemişken bizim haddimize değil. Kimse kimseyi sevmek zorunda değil ama herkes herkese saygı göstermek zorunda.


Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!