AraÅŸtırma Dünyasından

Güncelleme Tarihi:

Araştırma Dünyasından
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 14, 2005 00:00

Dünyanın en yüksek gökdeleni açıldıDünyanın en yüksek iÅŸ yeri binası olan ‘Taipeh 101’ yılbaşında açıldı. 101 katlı gökdelenin yüksekliÄŸi 508m. Açılışa Tayvan’ın baÅŸkanı Chen Shui-bian da katıldı. Fakat Güney Asya’da yaÅŸanan deprem kutlamalara gölge düşürdü. Daha önce bu kadar çok depremin yaÅŸandığı bir bölgeye bu kadar yüksek bir gökdelen inÅŸa edilmemiÅŸti. Ada, Avrasya ve Filipin kıta levhasının birleÅŸtiÄŸi yerde bulunduÄŸu için Taipeh yılda yaklaşık olarak 200 kez sallanmakta. Taipeh 101 gökdeleni öte yandan yılda birkaç kez tekrarlanan tropik fırtınalara da dayanmak zorunda. Dev kule yaklaşık 1,5 milyar euroya mal oldu. Paranın önemli bir kısmı süper kuleyi dünyanın en saÄŸlam gökdeleni haline getiren teknolojiye aktı. Taipeh 101 ayrıca dünyanın en hızlı asansörüne de sahip. Süper asansör, sadece 39 saniye içinde 89.kata çıkıyor. Fakat Taipeh 101 gökdeleni dünya rekorunu çok uzun bir süre taşımayacak. Çünkü Tokyo’da inÅŸa edilen 840m yükseklikteki Millennium Tower, 2009 yılında tamamlanmış olacak. Ariane 25 yaşındaAriane’nin doÄŸum günü 70’li yıllara rastlar. Yıllarca süren çalışmaların ardından 24 Aralık 1979 yılında Avrupa’nın uzay istasyonu Fransız Guayana’sından ilk olarak bir Ariane 1 roketi fırlatılmıştı. Ariane 1 ve ardıllarının 28 kez fırlatılmasından sonra günümüzdeki en baÅŸarılı Ariane 4 roketine gelindi. Fakat 116 kez fırlatılan Ariane’nin 4,9 tonluk taşıma kapasitesi büyük uyduların taşınması için yeterli deÄŸildi. Son versiyon olan Ariane 5 roketi geçen cumartesi (18.12.04) günü fırlatıldı. Ariane 5, altı tonluk yükü 36.000 km yüksekliÄŸe taşıyabiliyor. En yeni versiyonu ise on ton yük taşıyabilecek ve 20 yıl kadar kullanılabilecek diyor bilim adamları. Ancak bu versiyonunun geliÅŸtirilip geliÅŸtirilmeyeceÄŸine Esa 2005 ilkbaharında karar verecek. Einstein, KGB ajanına mı aşıktı? Alman politika dergisi ‘Cicero’’nun, ‘Einstein yılı’ nedeniyle hazırladığı yazıda, fizikçinin uzun yıllar bir KGB ajanıyla iliÅŸkisi olduÄŸu bildirilmekte. On yıl boyu Margarita Konenkova ile iliÅŸkisi bulunan Einstein bu yüzden Sovyet gizli istihbarat örgütü tarafından izlenmiÅŸ. Ãœnlü bilim adamının Konenkova ile 1935 yılında New York’ta tanışmış olduÄŸu KGB belgelerinde yazılı. 1923 yılında heykeltıraÅŸ kocası Sergei Konenkov ile ABD metropolüne gelen Rus sevgili o tarihlerde sosyetenin tanınmış simalarındandı. 56 yaşındaki Einstein, 39 yaşındaki Margarita’yı ilk kez kocasının atölyesinde bir portre için modellik yaparken görmüş ve ilk bakışta aşık olmuÅŸtu. Ne var ki Rus güzeli yüksek rütbeli KGB memurlarının deÄŸerli bir ajanıydı. Derginin açıklamasına göre ajanın en önemli hedefi atom bombası çalışmalarının hangi safhada olduÄŸunu öğrenmekti. Gizli belgelerden anlaşıldığına göre Einstein ve Rus ajanı arasındaki iliÅŸki çok içtendi. 1980 yılında yoksulluk ve yalnızlık içinde ölen Margarita Konenkova’nın Moskova’daki evinde, Einstein’ın el yazısıyla yazılmış bir aÅŸk sonatı, görelilik kuramının bir örneÄŸi ve birkaç aÅŸk mektubu bulunmuÅŸ. Konenkov çifti Ä°kinci Dünya Savaşı’ndan sonra Stalin’in emri üzerine Moskova’ya dönmüştü. Oyuncağın beyin üzerindeki etkisi kalıcıStanford Ãœniversitesi bilim adamları, minik çocuk beynini uyaran oyuncağın zihin yetisi üzerinde uzun vadeli etkili olduÄŸunu saptadılar. Çok erken yaÅŸta edinilen yetiler beyin yapısında önemli deÄŸiÅŸikliklere yol açabiliyor. BaykuÅŸlarla yapılan deneylerin temel alındığı araÅŸtırma doÄŸru oyuncak seçiminin önemini vurgulamakta. AraÅŸtırmayı yöneten bilim adamı Eric Knudsen, çok erken yaÅŸta edinilen yetenekler sayesinde nöronların, yetiÅŸkinlik döneminde iÅŸlemeye devam edecek yeni baÄŸlantılar kurmak için uyarıldıklarını söyledi. Anne babaların çoÄŸu pedagojik deÄŸeri olan oyuncakları genelde çocuklarını okula hazırlamak için alırlar. Oysa son araÅŸtırmalar, oyuncağın, yetiÅŸkinlik döneminde kararlardan sorumlu beyin bölgesinin geliÅŸmesinde etkili olduÄŸunu göstermiÅŸtir. Knudsen’in ekibi daha önceki araÅŸtırmalarda genç baykuÅŸların yeni yetenekleri yaÅŸlılara göre daha çabuk öğrendiklerini görmüştü. Son araÅŸtırmada kuÅŸların bu yetenekleri yetiÅŸkinlik döneminde hatırlayıp hatırlamadıkları kontrol edilmiÅŸ. Bu amaçta baykuÅŸ beyninde, av sırasında seslerin iÅŸlenmesinden sorumlu beyin bölgesiyle ilgili deneyler yapılmış. BaykuÅŸlar duydukları seslere göre bir tür görüntü üretiyorlar. Bunlara mesela fare veya yaprakların sesi de dahil. Bilim adamları baykuÅŸlara, görüntüleri ‘yana yatıran’ özel bir gözlük takınca, hayvanların aklındaki görüntü bozuluyor. Gözlükle baktıklarında baykuÅŸlar önlerinde bulunması gereken fareyi yanlarında görünce ÅŸaşırıp avlarını kaçırmışlar. Bu soruna bir çözüm bulmak için beyin, seslerden yeni görüntü oluÅŸturmaya öğrenmiÅŸ. Gözlükler çıkarıldığında kuÅŸlar yine eski yapıya dönmüşler. Ancak burada önemli olan nokta ÅŸu: BaykuÅŸlara çok daha sonraları yine gözlük takıldığında eski deneyimlerini hatırlamışlar. Saydam transistör dönemi baÅŸlıyorAmerikalı bilim adamları, saydam olan ve elektronları bildik yarıiletkenlerden daha iyi ileten elektronik yapı taÅŸları geliÅŸtirdi. Oregon Eyalet Ãœniversitesi’nden John Wagner, transistorların ekranlarda, otomobil ve oyuncaklarda kullanılabileceÄŸini düşünüyor. AraÅŸtırmacılar çinko ve kalay elementlerini ince bir tabaka halinde, bir zemin üzerine yerleÅŸtirdiklerinde ilginç bir ÅŸekilde, elektronları diÄŸer yarıiletkenlere göre çok daha hızlı ilettiklerini fark etmiÅŸler. Çinko ve kalay oksitten oluÅŸan tabaka, saydam olduÄŸu için de bilim adamları yeni tekniÄŸin birçok alanda kullanılabileceÄŸine inanıyorlar. Esnek ve çizilmez olan çinko ve kalay karışımı oksit tabakaları kimyasal açıdan da dayanıklı olduÄŸu için yeni teknik ÅŸu sıralar üzerinde çalışılan organik yarıiletkenlere de bir alternatif olarak görülmekte. Bilim adamları saydam transistörü ilk olarak otomobil üzerinde tanıttılar. Ä°nce bir tabaka halinde otomobilin ön camına iliÅŸtiren iletkenle, sürücüye ilave bilgiler aktarılmakta. Teknik öte yandan sıvı kristal ekran, fotokopi aletleri ve güneÅŸ hücrelerinde de kullanılabilecek. ErkeÄŸe doÄŸum kontrol hapı bu sefer tamam gibiErkeÄŸe doÄŸum kontrol hapı geliÅŸtirme çabaları bugüne dek hep boÅŸ çıktı. Alman bilim adamları ÅŸimdi yeni geliÅŸtirdikleri hormonsuz bir korunma yönteminden umutlu olduklarını bildirdiler. Geo dergisinde yayımlanan habere göre Schering AG kuruluÅŸunun projesi, sperma nın olgunlaÅŸmasındaki son evrenin, birleÅŸme sırasında tamamlandığı bilgisine dayanmakta. "Kadın olmadan erkek kısırdır" diyor Schering’deki Jinekoloji ve Androloji Bölümü yöneticisi Ursula Habenicht. Spermanın etkinlik süreci yumurta kanalında gerçekleÅŸmekte. Elli yıl önce keÅŸfedilen bu sürecin ne ÅŸeklide iÅŸlediÄŸi bugün bile kesin bir ÅŸekilde açıklanamamakta. BilindiÄŸi kadar, östrojenler çok sayıda biyokimyasal reaksiyonları çalıştırarak, spermaya yumurta hücresini dölleme imkanı vermekte. Sperma sadece bu ÅŸekilde yumurta hücresini delerek içeri girebiliyor. Ä°ÅŸte bu bilgiler sayesinde ÅŸimdi hormonsuz bir korunma yöntemi geliÅŸtirildi. Hedef, spermadaki son olgunlaÅŸma evresini kimyasal maddelerle bloke etmek. Bu doÄŸum kontrolünün diÄŸer olumlu bir yanı da ÅŸu: Her iki cinste de etkili olabilecek. Sperma kafasındaki hedef moleküller erkek bedeninde olgunlaÅŸmakta dolayısıyla da burada da bloke edilebilirler. Yüksek ÅŸeker seviyesi zihni olumsuz etkiliyor200 diyabet hastasını inceleyen Amerikalı bilim adamları sadece düşük deÄŸil, yüksek kan ÅŸekerinin de zihin yetisini olumsuz yönde etkilediÄŸini buldular. Belli bir glikoz seviyesi aşıldığından, daha fazla hata yapılmakta ve düşünce yetisi zayıflıyor diyor Virginia Ãœniversitesi’nden Daniel Cox, Diabetes Care dergisinde. Cox ve ekibi yüksek kan ÅŸekerinin etkisini diyabet 1 hastası 196 yetiÅŸkin ve diyabet 2 hastası 34 kiÅŸide incelemiÅŸ. Denekler kan ÅŸekerlerini düzenli olarak ölçtükten sonra bilgisayarda matematik ve sözel testler çözmüşler. Katılımcıların yarısında baÅŸarı oranı yüksek kan ÅŸekeri yüzünden düşmüş ve akıldan hesaplarda da daha fazla hataya neden olmuÅŸ. Zihin yetisinin düşük kan ÅŸekeri yüzünden zayıfladığını bilen kiÅŸiler genelde tatlı yiyeceklere yöneliyorlar. Fakat bu da olumsuz etki yapabiliyor, bu yüzden kan ÅŸekerinin ne düşük ne de yüksek olmaması için dikkat etmek gerekiyor diye konuÅŸtu Cox.Sineklerin kulağında ‘yükselteç’ varSon araÅŸtırmalarla sineklerin de tıpkı omurgalılar gibi duydukları anlaşıldı. Sineklerin kulağında algılanan ses dalgalarını titreÅŸimlerle güçlendiren bir ‘yükselteç’ bulunmakta. Geçerli teoriye göre böceklerde iÅŸitme, omurgalılarda olduÄŸu gibi mekanik duyusal (mechano-sensoric cells) hücrelerle desteklenmekte. Bu hücreler kulaÄŸa gelen sesleri minik moleküler motorlarla güçlendirmekte. Ancak kulak motorlarının ne kadar enerji verdikleri bilinmiyordu. Bu giz ÅŸimdi Bristol ve Köln Ãœniversitesi bilim adamlarınca çözüldü. AraÅŸtırmacılar sirkesineÄŸinin duyargalarındaki mekanik duyusal hücrelerini ve moleküler motorun bozuk olduÄŸu genetik sineklerinkiyle karşılaÅŸtırmışlar. Proceedings of the National Academy of Sciences dergisinde yayımlanan sonuca göre duyarganın alıcı kısmındaki hücreler, enerjiyi beÅŸ misli yükseltmekte. Hücrelerin bu iÅŸ için kullandıkları enerji miktarı ise alıcının hassasiyetini maksimum seviyeye taşıyacak kadar. Bilim adamlarına göre son çalışma, böcek kulağında da aktif bir yükselticinin bulunduÄŸunu kanıtlamakta. YaÅŸam azmi ölümü geciktirmiyorAralarında 300.000 kanser hastasının da bulunduÄŸu bir milyonu aÅŸkın hastanın ölüm belgesinin incelenmesine dayanan araÅŸtırmaya göre yaygın olan kanının aksine yaÅŸam azmi ölümü geciktirmiyor. Oysa biraz yaÅŸam azmiyle en azından bir bayramı, bir düğünü vb özel günleri görebilme umudu kimi hastalara huzur verir. Fakat Ohio Eyalet Ãœniversitesi’nde gerçekleÅŸtirilen yeni bir araÅŸtırma bu kanının en azından kanser hastalarında geçerli olmadığını ortaya koydu. Bir milyon hastanın ölüm belgesini inceleyen Donn Young ve Erinn Hade, Journal of the American Medical Assiciation dergisinde, ölümlerin Noel, doÄŸum günü vb özel günlerden hemen önce veya sonra çoÄŸalmadığını saptadıklarını söylüyorlar. AraÅŸtırma, öte yandan hastaların özel günleri yeniden yaÅŸamamak için çaba göstermeleriyle ilgili ikinci bir senaryoyu da geçersiz kılıyor.Ak düşen saçların gizi çözüldüBoston Çocuk Hastanesi’nden Emi Nishimura’nın son araÅŸtırmasına göre saçların kırlaÅŸması derideki belli baÅŸlı kök hücrelerinin azalması ve doÄŸru dürüst geliÅŸmemesiyle ilgili. Bu kök hücreleri normalde saçtaki boyar maddelerden sorumlu melanositlerin üretiminden sorumludur. Saç foleküllerinde, geliÅŸimleri sırasında iÅŸlevsel melanosit olarak büyüyebilen melanosit kök hücreleri bulunur. Melanositler saç foleküllerinin uçlarına ulaÅŸarak, saç kökü hücrelerini boyarlar. Bilim adamı farelerle yaptığı deneyler sırasında yaÅŸlı farelerdeki kök hücrelerin azalması sonucunda tüy renginin de yok olduÄŸunu görmüş. Melanositler normalde bulunmadıkları yerde yani doÄŸrudan doÄŸruya kök hücrelerinde bulunuyordu ve buradan da tüylere renk veremiyorlardı. Ä°nsan saçında yapılan incelemeler sonucunda Nishimura aynı fenomene rastlamış. Bilim adamı bunun üzerine kök hücrelerinin ölümünü engelleyen belli baÅŸlı bir geni taşımayan fareleri incelediÄŸinde farelerin doÄŸumdan kısa bir süre sonra melanosit kök hücrelerini ve tüy rengini yitirdiklerini saptamış ve bu yüzden de saçları erken kırlaÅŸan insanlarda bu geni devre dışı bırakan bir gen mutasyonunun bulunduÄŸunu düşünüyor. Bilim adamı yeni araÅŸtırmasıyla, melanositlerin aşır derecede büyüyerek deri kanserine yol açan sinyal zincirini çözmeye çalışacak. Â
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!