Zehra’nın Cenneti’nden bakarken

Bir İranlı, bir Arap ve bir Yahudi, birlikte çalışmaya karar verir... Hayır, bu bir fıkranın girişi değil. ‘Bir Ayrılık’ ile bu yılın Yabancı Dilde En İyi Film Oscarı’nı alan İran’ın, İslam Cumhuriyeti’ne rağmen (biraz da ne yazık ki onun sayesinde) elde ettiği değerlerden birinin öyküsünün başlangıcı

Haberin Devamı

İranlı Nida’yı hatırlıyor musunuz? İnternetten ve televizyonlardan yayınlanan videoda, ölümünü izlemiştik hani birkaç yıl önce. 2009’daki seçimlerden sonra karışan İran’da, sokaklara dökülüp demokrasi ve özgürlük arayan gençlerden biriydi. Gösteriler sırasında vuruldu, birkaç dakika içinde öldü. Ve o son bakışı herkesin zihnine kazındı.
Nida ve onun gibi yüzlerce gencin hikayesi, bir çizgi romana konu oldu: ‘Zahra’s Paradise - Zehra’nın Cenneti’. Bu aynı zamanda İran’ın en büyük mezarlığının ismi. Çizgi roman, 2009 Haziran’ındaki gösteriler sırasında kaybolan oğlunu arayan Zehra’nın öyküsünü anlatıyor. Marjane Satrapi’nin sinemaya da aktarılan çizgi romanı Persepolis’i bilir misiniz? ‘Zehra’nın Cenneti’, onun günümüzde geçen devamı gibi. Yazarı İranlı, çizeri Arap, editörüyse Yahudi. Üçü de ABD’de yaşıyor.
Yazarı Emir, gazeteci, insan hakları eylemcisi ve belgesel film yapımcısı. İran’da doğmuş, 1979’daki İslam Devrimi’nden sonra 12 yaşındayken ailesiyle ülkeden ayrılmış. Halil ise, Paris doğumlu bir Arap. Hep politik karikatürler çizmiş. 20 yaşından beri ABD’de çalışıyor. İkili tam da seçimler öncesinde tanışıp arkadaş oluyor, 2010 başında Zehra’nın Cenneti’ni internetten yayınlamaya başlıyorlar, binlerce kişi ziyaret ediyor. Geçen Eylül’de de kağıda baskısı yayınlandı. New York Times’ın en çok satanlar listesine girdi. Bu yılın sonuda doğru Türkçe’de de yayınlanacak. Yazar Emir, Yasemin Devrimi’ni gerçekleştiren Araplar’ın, 2009’da İranlı kardeşlerinin açtığı yoldan ilerlediğini düşünüyor.

Haberin Devamı

İranlı bir yazar, Arap bir çizer ve Yahudi bir editör... Bu üç kişi nasıl bir araya geldi?
HALİL: Emir ve ben ‘Zehra’nın Cenneti’ni yaratmaya karar verdiğimiz günden yaklaşık bir yıl önce arkadaş olduk. Sonra da New York’taki yayıncımız için çalışan açık fikirli editör Mark Siegel’i bulduk, İran kültürünün hayranı çıktı. Hikayemizi basmayı hemen kabul etti. Çizgi romanı önce haftada üç gün internette yayınladık. Yaklaşık 10 ülkede hemen fark edildi. Gerçek zamanlı çiziyoruz ve 151 ülkedeki okuyucularımızdan anında ve cesaret verici tepkiler alıyoruz.
Fikir nasıl ortaya çıktı?
HALİL: 2009’da Emir’le ikimiz Ahmedinejad ile ilgili bir karikatür projesi üzerinde çalışmaya başladık. Sonra Haziran seçimleri fiyaskosu yaşandı. Atmosfer tamamen değişti ve biz de projeyi ‘Zehra’nın Cenneti’ne dönüştürdük. Emir, Youtube’daki bir videodan çok etkilenmişti. Seçimlerden sonraki hükümet karşıtı dev gösterilerden birinde kaybolan 19 yaşındaki oğlunu çaresizce arayan Tahranlı bir anne, Evin hapishanesi görevlilerinden biriyle kavga ediyordu. İşte o video, 15 dile çevrilen çizgi romanımızın filizlenmesine neden olan tohumdu.
Çizgi romanda geçen hikaye ve olaylar ne kadar gerçek?
HALİL: Gerçek olamayacak kadar saçma gibi görünen ama gerçekten yaşanmış olayları bir araya getiriyoruz. Gerçek hikayeleri kurgulamak yaratıcı özgürlük sağladı. Böylece insan hakları örgütleri tarafından belgelenmiş başka başka olayları duyurma şansı da yakaladık. ‘Zehra’nın Cenneti’ndeki her sayfa, her görüntü, her söz Haziran 2009 gösterilerinden ilham almaktadır. İran halkının cesaretinden, mizahi gücünden ve çektiği acılardan... Gerçekçi havayı artırmak için tüm kötü adamları (işkenceciler, Evin hapishanesi gardiyanları) kimsenin tanımadığı gerçek resmi görevlilere benzeterek çizdik. Bazı okuyucularımız bu adamlarla karşılaşmış ve onları hemen hatırlıyor.
EMİR: ‘Zehra’nın Hapishanesi’, İran’ın binlerce protestocu ve bloggerdan oluşan, cep telefonlarını fırçaya şehirleri tuvale çeviren, gerçeği söyleyerek tarihi kayıt altına alan tüm vatandaş-gazetecilerine saygı duruşudur. Göğsünden vurulan Nida’nın hikayesini, İran’ın hikayesini canlı tutan onlar. Çizgi romanın asıl yazarları onlar. Ve o gerçeklik bir nesil tarafından çok pahalıya alındı. Ama İranlıların ve Müslümanların adam kaçıran terörist olduğu önyargısını paramparça etti.

Haberin Devamı

GÖSTERİCİLER HABERCİYDİ

Sansürün zirvede olduğu bir ülkede yaşanan güncel olayları nasıl takip ediyorsunuz?
EMİR: Oradaki insanlar ve internetin büyüsü sayesinde. Profesyonel gazetecilerin gösterileri takip etmesi, haber yapması yasaktı ama göstericilerin her biri gazetecilik yaptı. Videoları, fotoğrafları, gördüklerini Facebook ve diğer sosyal medya araçlarında yaydılar. Muhalif liderler de anlatmak konusunda istekliydi. Kimse kim tarafından, hangi koşullarda nerede tutulduklarını bilmiyor. Politik tutukluların bulunduğu hapishanelerde yaşanan tecavüz ve cinayet olaylarını büyük bir cesaretle ihbar eden Mehdi Karroubi (muhalefet lideri, aday olmuştu), ciddi psikolojik sorunlar yaşıyor. BM raportörü ne kendisiyle ne de ailesiyle görüşebiliyor. Bu onun başına gelebiliyorsa, bir üniversite öğrencisine neler yaparlar düşünün. Evin, Vakilabad ve diğer hapishanelerde yüzlerce kişi tutuluyor. İran geleceğinin anahtarını ellerinde tutuyorlar. Prensiplerin gücünü, özgürlük vaadini ve cennetin bedelini temsil ediyorlar. Bu insanları savunmak bir görevdir. Nelson Mandela’yı yüzüstü bırakan bir dünya, nasıl bir yer olurdu düşünebiliyor musunuz?
Neden anonim kalmayı tercih ediyorsunuz?
EMİR: Otosansür endişesi taşımadan gerçeği söyleyebilmek için. Teokratik rejimler vatandaşlarının karşısındadır. İleride doğru zaman geldiğinde kimliklerimizi açıklamaya karar verebiliriz.
‘Zehra’nın Cenneti’ ismi nereden geliyor?
EMİR: Zehra, oğlu Mehdi’yi arayan kahramanımızın ismi. Ama ‘Zehra’nın Cenneti’ aynı zamanda, Tehran dışındaki büyük bir mezarlığın da adı. İslami Cumhuriyet, ölüm sonrası yaşam vaadi üzerine kurulmuştur. Mezarlık sırf bu dünyanın çıkış kapısı değil, sonraki yaşamın da giriş kapısı. Ayetullah Humeyni’nin Fransa’dan 1979’da döndüğünde ziyaret ettiği ilk yerdi. Sonraki yıllarda, politik veya dini farkları ne olursa olsun binlerce insan oraya gömüldü. İran-Irak savaşında ölen çocuk yaştaki askerler gömüldü. Nida ve Sohrab gibi İslam Cumhuriyeti’nin sayısız kurbanları da orada. Mezarlık ceset olarak İran’ın ve bir tabut olarak İslam’ın metaforu. Hayalimiz, bir gün bu mezarlığın İran halkı üzerindeki hakimiyetinin kalkması, İran’ı sarmalayan yalanların ortaya çıkması. İran her zaman sevginin, hayatın, ışığın ve gülüşün ülkesi oldu, olacak.
Eseriniz Portekizce’ye bile çevrildi. Bir gün Türkçe de okuyabilecek miyiz?
EMİR: Evet, Pegasus Yayınları Türkçe’ye çeviriyor ve bu sonbahar çıkacak. Halil de ben de çok heyecanlıyız. Kitabın son bölümü İstanbul’da geçiyor ve yeni macera da oradan başlayacak. Türkiye’ye çok güçlü bir bağ hissediyoruz. Türkiye, politik veya dini nedenlerle ülkesinden kaçan binlerce İranlı için sığınak oldu. Doğu ile Batı’yı bağdaştıran bir rol model.

Yazarın Tüm Yazıları