Yunan meselesi

Serdar TURGUT<>
Haberin Devamı

Gazeteci arkadaşlarımız Fatih Çekirge ve Yalçın Doğan'a geçmiş olsun diyorum.

Atina'dan alınan son haberlere göre bu arkadaşlar büyük bir badire atlatmışlar.

Genetik bir şansızlık eseri suratı domuza benzeyen Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos, bu arkadaşlarımıza karşı saldırgan bir tutum izlemiş.

Arkadaşlar onu çarşıda görünce doğal olarak soru sormaya başlamışlar.

Onları karşısında görür görmez bağırmaya başlayan Pangalos, arkadaşlarımızı tehdit etmiş.

Bütün bu olayı neden atlatılan bir badire olarak nitelendirdiğime gelince.

Yunan Dışişleri Bakanı'nın resmini mutlaka görmüşsünüzdür.

Kendisi dünyada az bir insanın başarabileceği bir şeyi başarmış ve Alman Başbakanı Helmut Kohl'dan daha büyük ve de daha şişman hale gelmiştir.

Gerçi Alman Başbakanı'nın kilosunun ne kadar olduğunu bilmemize imkân yok.

Çünkü onun kilosunun açıklanması Alman yasalarına göre anayasa suçu oluşturuyor.

(Bu konuda espri de yapmıyorum. Yani anlayacağınız Türkiye'de yasaların irrasyonel olduğunu düşünenlerin bir kez de Alman yasalarını incelemelerinde bence büyük yarar var.)

Ancak, Alman Başbakanı'nın kilosu tam olarak ne olursa olsun, Yunan Dışışleri Bakanı'na erişebilmesi mümkün değil. Bu çıplak gözle net olarak görülebiliyor.

* * *

Tabii olayın bir de başka yönü var.

Yunan Dışışleri Bakanı da bu olayda bir büyük badire atlatmış olarak yorumlanabilir.

Anladığım kadarıyla Pangalos, Fatih Çekirge'yi yeteri derecede tanımamaktadır.

Meseleyi şöyle anlatayım;

Bir keresinde Fatih, bizim gazetede Ankara temsilcisiyken üç arkadaş onu ağır yaralamaya karar verdik ve kendisine saldırdık.

O ise tek koluyla bizi oyalarken diğer eliyle de gündelik yazısını yazmayı sürdürdü.

Üçümüz onun tek koluyla bir süre kavga ettikten sonra yorulduk ve pes ettik.

İki saat sonra odasına girdiğimizde o tek kolunu hâlâ daha havada tutuyor ve yazısını tek eliyle yazıyordu.

Bizim iki saattir orada olmadığımızın farkında bile değildi.

Medyadaki silahlanma merakı da o günden sonra başladı zaten.

O acı deneyi bizzat yaşayan üç arkadaştan ikisi o günden itibaren uzun menzilli otomatik silah koleksiyonu yapmaya başladılar.

Anlatmak istediğim şu; kendisi de katiyen fiziksel anlamda narin olarak nitelendirilmeyi hak etmeyen Fatih, bir anlık çıldırma sonucunda Pangalos'u istese bir güzel pataklardı.

Allah'tan bu olmadı da, Ege suları daha fazla ısınmadı.

* * *

Şimdi biliyorum, diyeceksiniz ki, ‘‘Peki ama, Fatih Pangalos'u pataklarken yanındaki Yalçın Doğan ne yapardı?’’

Bu soruya verilebilecek iki olası yanıt var.

1- Yalçın Doğan, Fatih'e ‘‘Geri çekil bakiim, onu bana bırak’’ der ve Pangalos'u dövmeye o yeltenebilirdi.

Neden böyle yapsın, görmüyor mu aradaki boy farkını, cüsse farkını diyeceksiniz şimdi de...

Ben de diyorum ki, görmeyebilir çünkü Yalçın Doğan uzun yıllardır fiziksel olarak güçlü olduğu izlenimini taşımaktadır.

Bu illüzyonu ona veren de bizleriz.

Bir zamanlar Ankara Cumhuriyet Bürosu çok şenlikliydi. Enis Berberoğlu, Sedat Ergin orada çalışırdı. Ben de kısa süre orada bulundum.

Yalçın Doğan'da fİziksel olarak güçlü olduğu ve ondan herkesin korkacağı fikri bu dönemden kalmış olan bir anıdır.

Cumhuriyet'in Ankara temsilcisi olduğu için o sık sık bizi dövmeye hamle eder, biz de doğrudan Meşrutiyet Caddesi'ne doğru kaçardık...

İnsanın amirine yumruk atmasının yasak olduğu şeklindeki, bence son derece gereksiz Babiali kanun maddesi bizi böyle davranmaya iterdi.

Yalçın Doğan işte o günlerin yarattığı yanlış hava nedeniyle Pangalos'a da bir tane çakmaya yeltenebilirdi...

* * *

Ancak daha gerçekçi olan bir başka senaryo da var.

Fatih, Pangalos'u tek eliyle döverken Yalçın Doğan o arada bir köşeye çekilip ‘‘Türk-Yunan İlişkilerinde Gereksiz Sertliğin Felsefi Boyutları- Mitolojiden Bugüne Ege Denizi'nde Yaşanan Olaylarda Bireysel Şiddetin Yeri ve Bunun Türk ve Yunan Gündelik Yaşam Felsefesindeki Etiksel Sorunsaldaki Göstergeleri’’' başlığı altında bilimsel bir kitap yazmaya da başlayabilirdi.

Üstelik kitabı bitirdikten sonra da, bunu hemen okumayan herkesi de eleştirirdi.

* * *

Nereden nereye geldik.

Aslında bu yazıya Türk-Yunan ilişkilerinde düzelmenin neden imkânsız olduğunu anlatarak başlayacaktım.

Fırsat olmadı, bu açıklama yazının sonuna kaldı.

Şimdi açıklamayı yapıyorum.

Son gittiğimde de gördüğüm için örneği sıcağı sıcağına verebilirim.

Türk-Yunan ilişkilerinin düzelmesinin imkânsız olduğu yolundaki en büyük gösterge tam şu anda New York'ta SOHO civarında bir restorantta bulunmaktadır.

Bu restorantın menüsünde ‘‘Yunan yemekleri’’ başlığını taşıyan bölümün ortalarında ‘‘İMAM BAYILDI’’ yer almaktadır.

Yemeği Türkler'den çalmalarına rağmen buna en azından ‘‘BAŞPİSKOPOS BAYILDI’’ ismini vermeyi bile düşünmekten aciz bir milletle rasyonel olarak neyi çözeceksiniz Allah aşkına.

Bırakın öyle yaşasınlar kendi hallerince...

Yazarın Tüm Yazıları