Yok Böyle Dans’ın anatomisi

Biliyorsunuz, ses getiren yapımların ekranda olduğu kimi gecelerde insanımız, “Televizyon izleyip gördüklerini çekiştirenler” ve “Hmmh, ben izlemiyorum/bence çok sıkıcı ve izleyenlerin de başka işi mi yok yani, bilemiyorum” diyenler olarak ikiye ayrılıyor.

Haberin Devamı

Tabii ikinci grup da göz ucuyla bir biçimde izliyor ve meselelere hakim, onu da biliyoruz. Bilhassa “Yok Böyle Dans”, “Muhteşem Yüzyıl”, “Behzat Ç.” gibi yapımların ekranda olduğu geceler, Twitter’da yorum yapmayana rastlamak hayli zor.
Bugün müsaadenizle belgesel izleyenleri yavaş çekimde leoparın geyiği kaba etinden yakalayıp ısırması sahnesi ile baş başa bırakıp “Yok Böyle Dans”ı çekiştireceğim. Evet, bunu yapacağım:
- Yarışmada iyi görüntü vermenin sırrını açıklıyorum: Çarliston zamanlarının kıyafetlerini anımsatan püsküllü elbiseler. Dans yarışmalarında, kalça hareketinin etkisini bine çıkaran püsküllü elbise candır. Yalnız püsküllü tulum hayli çirkin duruyor, bilmem bunu giyenler farkında mı?
- Burcu Esmersoy’u izlemek bana sorarsanız her zaman güzel, fakat neredeyse her cümlesini “diyoruz” kelimesiyle bitirmesine takılmamak mümkün değil. Hayır, zaten diyeceğini diyorsun arkadaşım, niçin cümleni bitirirken halihazırda yapmakta olduğun eylemi kelimeye döküyorsun, diyoruz sayın seyirciler diye de cümlemi bitireyim bari.
- Özge Ulusoy’un hem kendisi, hem dansı şahane, ona övgüden başka bir şey yazamam ama bir kızımıza yazık oluyor arada: Almeda. Doğuştan yetenekli bu kızımızın son ikilere kalması, acemilikle itham edilmesi beni derinden yaralıyor sevgili doğuştan dansçı Habitus okuru. Acemi görünenleri kimi zaman öve öve bitiremeyen jüri, Almeda kızımızı niçin zarrr zor övmektedir, sorarım size.
- Sevgili Tan Sağtürk. Biliyorum, biz seni hep o dağınık stil saçlarla tanıdık ve sevdik ama... Yalvarıyorum...
Çok rica ediyorum... Bir defa... Sadece bir defa... Saçlarını tara. Yoksa stüdyoya sinsice sızacak; hemen arkandaki seyircilerden birini bayıltıp onun yerine oturacak ve bunu kendim yapacağım. Sevgilerimle.

Haberin Devamı

“Sonuçta bu bi’ yarışma”

- Şunu biliyorum ki, her ortama bir Alp Kırşan lazım. Sadece dans yarışmasına ya da “Survivor”a değil, misal, kız istemeye, çok tanımadığınız biriyle randevunuz olduğunda, patronla konuşmaya giderken...
Bir düşünün, gergin zamanlarda yanınızda bir Alp Kırşan olsa, hayat çok daha kolay olmaz mıydı? Sürekli atraksiyon yapacak, herkese kendini sevdirecek, hep konuşacak... Alp Kırşan candır.
- Hani bir kelimeyi hızlı hızlı çok fazla tekrarladığınızda anlamını kaybeder ve neredeyse hayatı sorgulama noktasına gelirsiniz ya... Ynanmıyorsanız gözünüzün önüne bir masa getirin ve 50 kere üst üste masa deyin...
Göreceksiniz ki kelime, anlamını kaybedecek, size “riboflavin” kadar uzak gelecek. Yşte, aynen bu şekilde, “Sonuçta bu bi’ yarışma” cümlesinin de bu çeşit bir deformasyona uğradığını düşünüyorum. Misal yarışmacılardan biri tam “Sonuçta bu bi’ yarışma” derken ona cümlenin manasını soralım, hiç şüphem yok ki cevap veremeyecektir. “Hakikaten, sonuçta bu bi’yarışma” ne demek acaba?” diyecektir.
Eh, sonuçta bu bi’ yarışma.

Yazarın Tüm Yazıları