Yıl biterken bir temizlik yazısı

İçime bir kurt düştü: Acaba üzerimdeki ağırlık, son beş yıldır elimi sürmediğim ‘atmaya kıyılamayanlardan’ olabilir mi?

Haberin Devamı

Elektronik posta kutusunda 2 bin 234 ileti.
Bir önceki posta kutusu çöktüğü için açılan arşiv klasöründe, son beş yıla ait 4 bin küsur ileti.
Bir gün lazım olur diye saklanmış dosyalar dolusu gazete kupürü.
Yine bir gün içindeki bir bilgi lazım olur, diye saklanmış onlarca not defteri, en eskisi 2007’ye ait.
Yayınevleri tarafından gönderilmiş veya yıllar evvel yapılmış haberlerde kaynakça olarak kullanılmış, üst üste yığılmış, en tepesine de çökme ihtimaline karşın ciddi ciddi bir baret yerleştirilmiş onlarca kitap.
İçi, basın bülteni olarak gönderilmiş USB bellek dolu koca bir teneke kutu.
Kullanmaya kıyılamadığı için istiflenmiş, sayıları 30’u bulan defter.
Dört kalemlik dolusu muhtelif ebatlarda kurşun, tükenmez ve keçeli kalem.
İki kutu dolusu silgi, ataç ve diğer kırtasiye malzemeleri.
Son iki ayın haftalık ve aylık dergileri.
Çayın yanında gelen fazla şekerlerin toplandığı bir kutu.
Kim olduklarını bile unuttuğum yüzlerce insana ait kartvizit dolu iki kutu.
Gazetedeki habitatımın kabaca tarifi budur.
Tıp, daha haşin teşhislerde bulunabilir belki fakat ben kendimi iflah olmaz bir çöpçü olarak tanımlıyorum. Elimden kolay kolay hiçbir şeyi çıkaramıyorum.
Masanın ve çevresinin yükü karşısında yorum yapanlara yapıştırdığım cevap belli: “Ben aradığımı kolayca bulabiliyorum. Sizin sanki hiç orada varolmamışsınız kadar temiz masalarınız çok mu matah yani?”
Fakat son zamanlarda üzerimde bir ağırlık var. İçime bir kurt düştü; son beş yıldır elimi sürmediğim bu kalabalıktan olabilir mi acaba, diye. Malum yılın sonu da geldi, hesap kesmeler, kapamalar, yeni defter açmalar filan...
Önceki sabah, sanki sırf bu işi yapmaya gelmişim gibi, daha üzerimden paltoyu çıkarmadan giriştim masaya. Başta ürkek ürkek, sonra acımadan atıp durdum. Attıkça içim hafifledi sanki. Bu iş yaklaşık bir buçuk saat sürdü. Baksanız masa, çekmeceler, dolaplar hâlâ dolu ama iki koca kağıt atık kutusu doldu, bir kütüphane kurmaya yetecek kadar kitap sahiplendirildi.
Ardından da oturup internette durumumla ilgili araştırma yapmaya başladım.
Bundan birkaç yıl evvel hakkında yazdığım, hatta ardından kitaba dönüştürdüğü, Türkçe’ye çevrilen projesinden hareketle bir Mutluluk Projesi başlattığım ve deneyimlerimi bu sayfada yazdığım Gretchen Rubin’in bir makalesini buldum. “Beden ve zihin uyumlu olmalı. Dış düzen içte de sükunete ve düzene neden olur” diyor. “Ivır zıvırdan kurtulmak, tarifi imkansız bir mutluluk hissetmenize neden olabilir.” Çöpçü olup olmadığınızı anlamanız için bir tür test de yayınlamış.

ÇÖPÇÜ MÜSÜNÜZ

Haberin Devamı

Artık kullanmadığınız, hatta sevmediğiniz bir şeyi atmamak için kendinizi sürekli aşağıdaki önermeleri söylerken buluyorsanız, bir çöpçüsünüz demektir.
- Bir gün lazım olabilir.
- Bu şey aslında o kadar yararlı ki, bir gün mutlaka kullanacağım.
- Bu şey aslında faydalı ve birilerinin işine yarayabilir. İhtiyacı olan birini bulana kadar tutayım.
- Aslında pek de sevmiyorum ama hediye geldi. Atar ya da başkasına verirsem hediye edene saygısızlık olur.
- Biraz daha beklersem, koleksiyon parçası olabilir.
- Şimdi temizlik yapmaya kalkarsam tüm o anıların içinde duygusallaşabilirim. Şu anda böyle bir şeyle baş edemem.
- Temizlik yapacak ne zamanım ne de enerjim var.
- O kadar uzun zamandır bende ki, atmaya kıyamıyorum.
- Aaa, bunu tamamen unutmuşum, biraz daha kalsın kesin kullanırım.

Haberin Devamı

Çiçek kabul ederken aman dikkat

Geçen hafta Eskişehir’de, boşanmaya karar verip mahkemeye başvuran bir çift, bir buket çiçek yüzünden boşanamadı. Yargıtay’a kadar giden olay şöyle gelişti:
Maddi ve manevi anlaşmazlık nedeniyle boşanmaya karar veren çift, 2’nci Aile Mahkemesi’nce, psikolog raporu ve tanık beyanları dikkate alınarak boşandı. Çocuklarının velayeti anneye verildi, kadına 250 lira nafaka ve 4 bin lira tazminata hükmedildi. Ancak koca M.T. kararı temyiz etti. Temyizin gittiği Yargıtay 2’nci Hukuk Dairesi, boşanma kararını bozdu. Nedeni bir buket çiçekti. Yargıtay kararında, çiftin 14 Şubat 2009’da barışıp bir araya geldiği, kadının kocasının aldığı çiçeği kabul ettiği belirtiliyordu. Yargıtay’a göre bu, ortak hayatın temelinden sarsıldığı gerekçesini çürütüyordu. İlk mahkeme kararında diretti, “Kocanın bir tanığının, Sevgililer Günü’nde karısını çiçekle karşıladığı beyanı dışında, ilişkilerinin düzeldiği konusunda delil yoktur” dedi. Ama Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, direnme kararını oyçokluğuyla bozdu. Çiçeği kabul eden kadını kocayı affetmiş kabul etti. Çift böylece boşanamadı. Halbuki bırakacaksın nezaketi bir kenara, çarpacaksın adamın kafasına çiçekleri.
Diyeceğim siz siz olun, çiçek kabul ederken bundan sonra çok dikkatli olun. Ya da ortada tanık bırakmayın. Yoksa nezaketiniz yüzünden, bitirmek istediğiniz bir evliliğin içinde rehin kalabilirsiniz.
Bir de çok merak ediyorum, bu mantıkla öpüşmeyi kabul eden kadının sevişmeyi de kabul ettiği varsayılıp tecavüz davaları karara bağlanabilir mi acaba?

Yazarın Tüm Yazıları