Yeni 20 doları Nijeryalı işportacı bile beğenmedi

Nijeryalı banknotları güneşe tutuyor: Renkli bu para, sahte olmasın? Hoppala! Adam sahte çanta satıyor, verdiğim parayı da sahte sanıyor. Oysa Amerikan hazinesinin yeni piyasaya sürdüğü 20'lik banknot bu.

Güneş betonarme binaların duvar boyu camlarında yansıyarak ofisteki odama düşüyor. Parmaklarım bilgisayar klavyesinde kanatlı, bir tuştan diğerine inip kalkıyor. Belleğimdeki düşüncelerin ekrana akış hızından büyük keyif alıyorum. Yazdığım haber, röportaj değil eş-dostun e-posta mesajlarına cevap. Karşı tarafta cümle düzeni, gramer kurgularını eleştirecek editörler yok. Aklıma geleni içimden geçtiği gibi yazıyorum. Zira atış serbest.

Aniden açık pencereden korku filmlerine fon olacak bir müzik dalga dalga içeriye yayılmaya başlıyor. Neşem kaçıyor. Cam kenarına gelip aşağıya bakıyorum. Geçen yıl karşısına dikilip kaldırım üstünde flüt icrasını dinlediğim Guyanalı çoban tekrar banka köşesindeki yerini tutmuş, çalgısını üflemeye başlamış.

Sırtında keçi tüyü kaban, yanık çehreli Guyanalı bambu çubuklarından oyulan çalgısının sıradağlardan esinlenerek ‘‘Andes Flütü’’ diye adlandırıldığını söylemişti. Çoban usta bir müzisyen, üflediğinde çatlak sese rastlamak mümkün değil ama her parçası, her notasında hüzün, keder diz boyu. Üç, beş dakika sonra dinleyenin içi kararıyor. Anılarımda Zamfir canlanıyor. Beethoven'dan Macar Çigan'ı, The Beatles popunu karış boyu bambu flütüyle fetheden Zamfir'i CD'lerde dinlerken zamanın nasıl geçtiğini çoğu kez fark etmedim. Oysa bir cumartesi ofisin asude atmosferini zehirleyen Guyanalının sokak konserini de mecburen dinliyorum. Camı kapatmama rağmen. Bu çoban niye bu denli karamsar? Dinleyicisine mutluluk taşıyacak hiçbir şey yok mu hayatında? E-posta mesajlarını bir çırpıda bitirip sokağa atıyorum kendimi.

Köşebaşında gözlerim Andes Flütçüsü'nü arıyor ama nafile. Çekip gitmiş. Telepatiyle içimden geçenleri mi sezdi acaba? Yerini Nijeryalı işportacılar almış. İnce telle örülü incik-boncuk kolyeler, marka çantalar ayaklı tezgahlara serilmiş. Hispanik kökenli birkaç kadın evire çevire çantaları inceliyor. Yaklaşıp bakıyorum, LV (Louis Vuitton) harfli muşamba çantalarda renkli çiçek, kelebek resimleri basılı. LV'nin geçen ilkbaharda piyasaya sürdüğü son model bunlar. Cirit vücutlu Nijeryalı ‘‘40 dolar. İki adet alırsan 70 dolar’’ diyerek pazarlığı kızıştırıyor. Fifth Avenue'deki butiklerde LV ürünleri 500 dolardan başlıyor. Nijeryalının taklit çantalarını aslından ayırt etmek ancak bu ünlü markayı yakından tanıyanların becereceği iş.

Bir yakınımın çocuk bakıcısı yakında tatile Türkiye'ye gidecek. Makbule geçecek hediye olur diye uzun askılı bir LV omuz çantasını alıyorum. İşportacı plastik torbaya koyarken iki 20 dolarlık banknot veriyorum. Nijeryalı banknotları havaya kaldırıp güneşe tutuyor. Hiç işimiz kalmadı sanki. ‘‘Yeni bastım, mürekkebi kurumamış mı?’’ diye espri yapıyorum. Ama sırık boylu zenci ciddi. Yukardan aşağı süzüyor beni: ‘‘Renkli bu para, sahte olmasın?’’ Hoppala, al başına derdi. Adam sahte çanta satıyor, verdiğim parayı da sahte sanıyor. Oysa Amerikan hazinesinin törenle yeni piyasaya sürdüğü 20'lik banknot bu. Gene de ikna olmuyor, cebimden eski 20 dolarlık çıkarıyorum. Yayık bir gülüşle ‘‘Tamam şimdi’’ diyerek plastik torbayı önüme uzatıyor.

Manhattan'ın batı yakasında bir arkadaşla buluşacağım. Hava ılık, cadde ve sokakları zikzaklayarak yürüyorum. Sonbahar turistleri New York'a gelmeye başlamışlar. Kaldırımlar işporta tezgahlarıyla dolu, çoğunluğu kaçak mal, taklit markalı eşya satıyorlar. Fiyatlar düşük olduğu için kapış kapış alışveriş sürüyor en pahalı mağazalarının bulunduğu kesimlerde. Aslında serbest ticaretin beşiği ülkede tehlike çanları çalıyor, kimsenin umurunda değil.

Finans uzmanı bir dostum kayıt dışı ekonominin Amerikan hazinesini her yıl milyarlarca dolar zarara soktuğundan yakınıyor. Ama esas tehlike önemli sanayilerin giderek yurtdışına taşınmasından kaynaklanıyor.

Beyaz eşyadan tekstile üreticilerin hammadde ve imalat masraflarını düşürmek için Meksika'ya, Uzakdoğu'ya gitmeleri satışlarda durgunluğa, işsizliğin tırmanmasına sebep oluyor. Malı ucuza maletmek isteyen sanayiciler Amerikan markası Maytag bulaşık makinesinin motorlarını Çin'de, tel-kablo aksamını Meksika'da ucuz işçilikle sağlayıp montajlarını Amerika'da yaptırıyorlar. Öğrencilerin gözdesi Papermate tükenmez kalemleri Japonya'da, Banana Republic veya J. Crew spor giyim mağazalarında satılan gömlek ve tişörtler Mauritus Adası'nda, Schwinn ve Huffing çocuk bisikletleri Çin'de, Hongkong'da, koltuk takımı, yemek masası İtalya'da, tost makinesi Brezilya'da, alüminyum konserve kutuları İzlanda'da üretilip Amerika'ya getiriliyor.

Bush yönetimi, ihracatı artırmak için doların değerini düşürmesine rağmen ciddi bir ticaret açığıyla karşı karşıya. İhracat 600 milyar dolar civarında, ama ithalat bir trilyon 200 milyar doların üstünde.

Amerikan hazinesinin son icraatı ise bir dudağı yerde diğeri gökte zenci Nijeryalının dahi beğenmediği yeni 20 dolarlık banknotu piyasaya sürmek.
Yazarın Tüm Yazıları