Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...

En değerli varlıkları olan oğullarını kaybetmiş bir aile ve bu travmayı üzerlerinden atmak için gösterdikleri çaba... ‘Elveda Oğlum’, dinmeyen bir ‘evlat acısı’ eşliğinde ve yaklaşık son 30 yıllık bir süreçte Çin’in sosyolojik çalkantılarını, kapitalist bir düzene göz kırpan ekonomik kabuk değişimini de anlatıyor. Hüzünlü yapısıyla dikkat çeken bu etkileyici çalışma, yılın en iyi filmlerinden biri.

Haberin Devamı

Etrafı gören hafifçe yüksek bir tepede iki çocuk... Biri yüzme bilmiyor ve aşağıdaki kanala gitmemekte kararlı. Arkadaşı ise, “Merak etme, yanında ben varım” cümlesi eşliğinde yüzüp eğlenen çocukların yanına gitmeleri konusunda ısrar ediyor. Bir sonraki aşamada uzak bir çekimde bir grup yetişkinin kanaldan küçük bir çocuğu çıkarıp hastaneye yetiştirme çabalarını izliyoruz...
‘Elveda Oğlum’ (‘Di jiu tian chang’) bu trajik sahnelerle açılıyor ve Wang Liyun-Liu Yaojun çiftinin oğullarını kaybetmesinin ardından 30 yıla dağılan geniş bir yelpazede hayatta (ayakta) kalma, direnme, tutunma, tökezleme, umutlarını sürdürme ama en çok da kapanmayan bir yaranın travmasıyla baş etme çabalarına odaklanıyor.
Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...
İşçi sınıfının acıları...
Yönetmenliğini Wang Xiaos-huai’nin üstlendiği yapım, asıl olarak ‘evlat acısı’ denen büyük bir felaketin izlerinde dolaşırken arka planda da Çin’in sosyolojik hayatında ekonomik anlamdaki doku değiştirme reflekslerini perdeye taşıyor. Çift kayıp oğullarının yerine başka bir çocuk alıp büyütme yoluna gidiyor ama ne yazık ki evlerindeki bu yeni seçenek, kendi istedikleri gibi bir evlat olmak yerine bambaşka bir kimliği sunuyor onlara. Bu da, ruhları bir nebze huzura kavuşsun diye çabalayan Wang Liyun-Liu Yaojun çifti için yeni bir dert yumağına dönüşüyor.
‘Elveda Oğlum’, emekçi bir ailenin öyküsü aynı zamanda. Yönetmen Xiaos-
huai’nin Ah Mei’yle birlikte kaleme aldıkları senaryo, adeta ellerinden kayıp giden bir evladın yokluğuyla birlikte kimi pansumanlarla tedavi olacaklarını düşünen çiftin yaşadıkları kadar 80’ler ortasından günümüze uzanan süreçte Çin işçi sınıfının da acılarında, sistem tarafından kimi yasaklar eşliğinde mahrum edilen hayatlarında, yokluklarında dolanıyor. Devletin bir anlamda ‘modernleşme’ ve ‘serbest piyasa ekonomisine geçiş’ adı altında emekçi halka sunduğu ‘seçenek(sizlik)ler’, insanlara giderek yoksullaşma, işsiz kalma ya da sınıf atlayarak zenginleşme gibi yeni oluşumlarla yansıyor. Bu sırada sosyalist bir kimliğe sahip sistem de bireylerini kapanan fabrikalar, işsiz kalan emekçiler, hatalarını çalışanlarına ödeten ama kendileri her durumda su yüzeyinde durmayı başarıp yollarına devam eden yöneticiler gibi ‘kapitalist’ düzenin jargon ve gerçekleriyle tanıştırıyor.
Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...
‘Tek çocuk politikası’
‘Elveda Oğlum’un gezindiği coğrafyada uğradığı duraklardan biri de Çin’deki ‘tek çocuk politikası’. Wang Liyun’un ikinci çocuğuna hamile kalması, çalışırken bunu iş ortamında gizleme çabaları ama yakın aile dostları ve iş arkadaşı Haiyan’ın kendisini ihbar etmesiyle başlayan yeni bir ‘kapanmayan yara’ süreci derken film, ülke tarihinin bir başka politik dayatmasıyla da hesaplaşıyor...
Ve nihayetinde vicdani yüzleşme: Xingxing boğulurken yanında olan Haohao’nun yıllarca içine attıkları, ihbarcı annesi Haiyan’ın hayatı boyunca yaptıklarını ruhunda taşıması, Wang Liyun-Liu Yaojun çiftinin yeni bir hayat kurmak adına kuzeyde, Çin’in ortalarında yerleştikleri yerden tekrar Fujian’a geldiklerinde hiç değişmemiş siteleri ve evlerine karşın şehrin genel görünümündeki mimari bozulma (rantsal, betonsal değişim!) ve öykünün bu verilerle sadece ekonomik anlamda değil yapı boyutunda da ‘kapitalist’ sisteme göz kırpması vs.
Bir zamanlar Cannes, Berlin, Venedik gibi yedinci sanatın gidişatına her daim yön vermiş merkezler, tıpkı ‘İran sineması’ gibi ‘Uzakdoğu sineması’ üstbaşlığında Çin’den çıkan özellikle iki yönetmeni baş tacı etmişti. Chen Kaige ve Zhang Yimou, festivaller sayesinde keşfedilip peşi sıra daha büyük sulara açılmışlardı. Sonraki kuşaklar içinde gelişen yeni filizleri ben kendi adıma ‘derinlemesine’ pek tanımadım. Wang Xiaoshuai ‘6. Kuşak’ yönetmenlerindenmiş. Önceki filmleri ‘Pekin Bisikleti’, ‘Şanghay Düşleri’, ‘Biz Sevgiye Güveniriz’, isimlerini duyduğum ama izlemediğim yapımlardı. Son çalışması ‘Elveda Oğlum’ özeline dönersek, film çok katmanlı yapısı, zamanlar arası gidip gelen anlatısı (ya da kurgusu) ve 180 dakikalık uzunluğuyla seyircisinden, kuşkusuz özel bir çaba istiyor. Ama sonuçta bu çabanın karşılığını da veriyor.
Oyuncular Berlin’den
ödülle dönmüştü
Muhteşem oyunculukları (anne Wang Liyun’da Yong Mei, baba Liu Yaojun’da Wang Jingchun performanslarıyla bu yıl Berlin’de ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ve ‘En İyi Erkek Oyuncu’ dallarında ödüle uzandı), sinematografik açıdan mükemmel halledilmiş kimi sahneleri, filmin tamamına hâkim olan hüznü ve yer yer ağlatan bölümleriyle ‘Elveda Oğlum’, sezonun en iyi yapımlarından biri. “Kesinlikle kaçırmayın” derim.
‘Çin sineması’na vâkıf izleyici için de şu hatırlatmayı bir borç bilirim, Wang Xiaoshuai’nin filmi doku ve ruh olarak özellikle Zhang Yimou’nun 1994 tarihli ‘Yaşamak’ını (‘Huo zhe’) hatırlatıyor. Ama oradaki sisteme nispeten hoşgörülü bakış, burada yerini daha sert bir eleştiriye bırakmış görünüyor... Bir de ‘Elveda Oğlum’un Nanni Moretti’nin ‘Oğul Odası’yla birinci dereceden akraba olduğunu belirtmeliyim...
Film fena değil ama ya yönetmeni?
Londra, Barcelona, Paris, Roma derken ‘Avrupa turu’nu bitirip tekrar Amerikan topraklarına dönen ama gerçek adresi New York’a direkt olarak uğramayan Woody Allen, son filmiyle hasretini dindiriyor! ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün’ (‘A Rainy Day in New York’), üniversiteli âşıklar Gatsby ve Ash-leigh’in şehirde geçirdikleri bir hafta sonunu anlatıyor. Öykü kısaca şöyle: Aslen bir New York’lu olan Gatsby’nin kız arkadaşı, okul gazetesi için ünlü yönetmen Roland Pollard’la söyleşi yapacaktır. Ashleigh’ye ‘eşlik’ ederken, kentin tadını da çıkarmak isteyen delikanlının planları kısa sürede altüst olur. Romantik ve güneşli bir ortam beklentisi yerini yağmurlu ve girift bir denkleme bırakır. Sanatsal bunalımlar yaşayan ve karşısındaki kızın saflığından yararlanmak isteyen deneyimli bir yönetmen, karısının kendisini aldattığını fark eden ünlü bir senarist, sevgilisi çekimlerdeyken ‘özgür takılan’ popüler bir aktör; hepsi de Ashleigh’in kafasını çelmek için çabalar... Gatsby ise bu esnada eski sevgililerinden birinin kız kardeşiyle kısa bir filmin çekimleri içinde bulur kendisini ve o da farklı sulara açılır...
Hikâyeye ‘mükemmel çift’ görüntüsünde başlayan ama yaşanılan süreçte asıl ruh ikizlerini bulan karakterler... Woody Allen sinemasının temel refleksleri ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün’de bir kez daha karşımıza çıkıyor. Aslında pek de ‘muhteşem’ olmayan Gatsby, şehrine bir kez daha vurulurken kalbinin de sesini dinliyor ve gerçek aşkı bulmaya çalışıyor.
Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...
84’ünde ve itibarı
yerle bir...
Film, yönetmeninin öyküsünü kendi evi olan şehirde kurması itibariyle nispeten formunu gösterir bir hamle olmuş. Lakin Woody Allen, uzun bir süredir geçmişteki taciz vakalarının eşliğinde kendisine duyulan sevgiyi, saygıyı kaybetmiş bir sanatçı. Üvey kızı Dylan Farrow’un yedi yaşındayken Allen tarafından taciz edildiği iddiaları, eski hayat arkatdaşı Mia Farrow’un her ortamda bu iddiayı dile getirmesi ve işin peşini bırakmaması, evlatlığıyken sonradan karısı olan Soon-Yi Previn dışında destekçisi olarak kimseyi bulamaması derken 84 yaşındaki ünlü yönetmenin itibarı ‘MeToo çağı’nda haklı gerekçeler eşliğinde yerle bir olmuş durumda. Dolayısıyla artık filmlerini izlerken bütün bu yaşananlardan bağımsız hareket edemiyorsunuz.
Üstelik eski yapıtlarında rol alan kimi oyuncular artık Allen’la çalışmayacağını da ilan etti. ‘New York’ta Yağmurlu Bir Gün’de ise Timothée Chalamet, Elle Fanning, Selena Gomez gibi gençlerin yanı sıra Liv Schreiber, Jude Law, Diego Luna ve Rebecca Hall (ki daha önce de ‘Vicky Cristina Barcelona’da Allen’la çalışmıştı) gibi deneyimli isimler var. Lakin filmin, yönetmenine ilişkin iddiaların bu denli gündeme gelmediği 2017’de çekildiğini ve ancak bu yıl vizyona girdiğini belirtelim... Ayrıca kadroda yer alan kimi isimler suçlamaların ardından bu filmden alacakları parayı cinsel istismar mağdurları için çalışan kurumlara bağışlayacaklarını söylemişlerdi.
Diğer seçenekler...
Haftanın yenilerinden ‘Abigail: Sınırların Ötesinde’yi (‘Abigail’) Aleksandr Bogulavskiy yönetmiş, oyuncular Tinatin Dalakishvili, Eddie Marsan, Rinal Mukhametov ve Ravshana Kurkova. Animasyon filmi ‘Kediler’ (‘Cats and Peachtopia’), Gary Wang imzasını taşıyor. Yerli yapım ‘Bize Müsaade’de başrolleri Giray Altınok, Fırat Albayram, Sami Aksu ve Fatih Al paylaşıyor, yönetmen Giray Altınok. Miniklere yönelik bir çalışma olan ‘Masal Şatosu: Sihirli Davet’in kadrosunda şu isimler var: Ecrin Su Çoban, Berk Coşkun, Ayça Tilki ve Nila Fırat, yönetmen Burak Kuka. Yerli gerilim ‘İblis: Esir-i Beden’i Hira Evren Işık yönetmiş, oyuncular Araf Mehmet Geçgel, Esin Kaya, Elif Erkanlı ve Emre Bulut. Ahmet Yaşar Gümüş imzalı ‘Mircin’de ise başrolleri Korkut Çözer, Elif Kartal, Hande Sipal ve İlke Ketboğa paylaşıyor.
Gökyüzüne
veda ederken...
Sonbahar geliyor, dolayısıyla yazlık sinemaların da son demleri... Programda şu filmler var...
( Ortaköy Feriye’nin açık hava sinemasında bu haftanın filmi, 80’ler klasiği ‘Flashdance’... Yarın gece saat 21.15’te gösterilecek yapım genç bir kızın profesyonel dansçı olma çabasını anlatıyor. Yönetmenliğini İngiliz Adrian Lyne’ın üstlendiği ve müzikleriyle dikkat çeken filmin başrollerini Jennifer Beals ve Michael Nouri paylaşıyor.
Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...
( Yapı Kredi Bomontiada’da da 4 Eylül akşamı Louis Garrel’in yönettiği ‘Sadık Bir Adam’ (‘A Faithful Man’) izlenebilir. Başrollerini Laetitia Casta, Lily Rose Depp, Joseph Engel ve Louis Garrel’in paylaştığı filmin gösterim saati 21.00.

Haberin Devamı

( UNIQ’te ise yarın Felix van Groeningen’in ‘Güzel Oğlum’u (‘Beautiful Boy’), 3 Eylül’de Ari Aster’in ‘Ritüel’i (‘Midsommar’), 4 Eylül’de de Guillaume Canet’nin ‘Little White Lies 2’su gösterilecek. Bu yapımların gösterim saati ise 21.00.
Diğer seçenekler...
Haftanın yenilerinden ‘Abigail: Sınırların Ötesinde’yi (‘Abigail’) Aleksandr Bogulavskiy yönetmiş, oyuncular Tinatin Dalakishvili, Eddie Marsan, Rinal Mukhametov ve Ravshana Kurkova. Animasyon filmi ‘Kediler’ (‘Cats and Peachtopia’), Gary Wang imzasını taşıyor. Yerli yapım ‘Bize Müsaade’de başrolleri Giray Altınok, Fırat Albayram, Sami Aksu ve Fatih Al paylaşıyor, yönetmen Giray Altınok. Miniklere yönelik bir çalışma olan ‘Masal Şatosu: Sihirli Davet’in kadrosunda şu isimler var: Ecrin Su Çoban, Berk Coşkun, Ayça Tilki ve Nila Fırat, yönetmen Burak Kuka. Yerli gerilim ‘İblis: Esir-i Beden’i Hira Evren Işık yönetmiş, oyuncular Araf Mehmet Geçgel, Esin Kaya, Elif Erkanlı ve Emre Bulut. Ahmet Yaşar Gümüş imzalı ‘Mircin’de ise başrolleri Korkut Çözer, Elif Kartal, Hande Sipal ve İlke Ketboğa paylaşıyor.
Zaman bizim için durdu, sadece yaşlanmayı bekliyoruz...




Yazarın Tüm Yazıları