‘Masada yer açın ben geldim’

Ferhan Şensoy meslektaşı Rasim Öztekin’i bekletmedi, yaklaşık beş buçuk ay sonra veda mektubunda bahsettiği neşeli bir meyhanedeki yerini aldı. Dün aramızdan ayrılan Şensoy artık nesli tükenen bir profilin en özgün, en çalışkan temsilcilerindendi. Kitap yazdı, oyun yazdı, sahneye koydu, oynadı, dizilerde, filmlerde rol aldı. 70 yıllık ömrüne sığdırdığı onca sanatsal izin yanında ‘muhalif’, başkaldıran bir ses ve ruhtu.

Haberin Devamı

12 Eylül sonrasının karanlık günleri… Hava puslu, zihinler dağınık, hayatlar tedirgin, gidişat belirsiz… Bir yandan siyasal iklim öte yandan ekonomik sıkıntılar... Ve bu kaotik ortamda yeşeren bir umut ışığı, özel bir zekâ pırıltısı, farklı bir tarz, bambaşka bir direniş noktası…

Ben ve kuşağım Ferhan Şensoy’u, ‘Ortaoyuncular’ çatısı altında bu karanlık ortamın içinde yükselen bir yıldız olarak tanıdık… Birçoğu Beyoğlu’ndaki ‘Küçük Sahne’de izlenen ‘Şahları da Vururlar’, ‘Kahraman Bakkal Süpermarket’e Karşı’, ‘Anna’nın Yedi Ana Günahı’, ‘Afitap’ın Kocası İstanbul’, ‘İstanbul’u Satıyorum’, ‘İçinden Tramvay Geçen Şarkı’ gibi oyunlarla…

‘Masada yer açın ben geldim’

Haberin Devamı

TÜRKÇEYİ EN İYİ KULLANAN İSİM

1951 yılında Samsun-Çarşamba’da hayata ‘Merhaba’ diyen Ferhan Şensoy, bir parça Galatasaray Lisesi’nde, bir parça da Çarşamba Lisesi’nde okudu. Yazı-çizi işlerine meraklıydı, öykü ve şiirler kaleme alıyordu. Tiyatroyu da seviyordu. Lise sonrası rotasını yurtdışına çevirdi, Fransa ve Kanada’da eğitim aldı, oyunlar yazdı, yönetmenlik yaptı, oynadı… Bu dönem onun biriktirme, bilgi görgüsünü arttırma ve en önemlisi yeteneğini ortaya çıkarma süreciydi. Türkiye’ye döndü ve ışıltısını tiyatro çevresiyle paylaşmaya başladı. Oyunlar, filmler, kitap kaleme almalar, TRT’ye projeler derken artık tanınan, sevilen ve absürd tarzını kitlelere alıştıran ve paylaşan bir isimdi. Aynı zamanda Türkçe’yi çok iyi kullanan, bozan, yeniden kuran müthiş bir kalem erbabıydı Ferhan Şensoy.

KUNDAK MI ELEKTRİK KONTAĞI MI?

Sivri dili, hiçbir şeyden sakınmadan içinden gelenleri ifade eden üslubu, isyankâr yapısı ve bütün bunları son derece zekice formlarla sunması, farklılığını her daim ortaya koyuyordu. Sistemin insanlara dayattığı her türlü baskıya, yasağa sanatıyla, sözüyle, tavrıyla karşılık veriyor, çelişkileri hatırlatıyor ve tarihe kendince derin notlar düşüyordu. Yazıp yönettiği ‘Muzır Müzikal’ kimi çevrelerin tepkisini çekti ve oyunun sahnelendiği tarihi ‘Şan Tiyatrosu’, 7 Şubat 1987’de şüpheli bir şekilde yandı. Şensoy bu olaya ilişkin sonraki oyunlarında kendine özgü hınzır üslubu eşliğinde “Elektrik kontağı” göndermesinde bulunurdu.

REKOR GÖSTERİ

Haberin Devamı

Bu olayın ardından tek kişilik gösterisi olan ‘Ferhangi Şeyler’i sergilemeye başladı. Gündelik hayatın gidişatına, içinden geçilen dönemlere ilişkin Şensoy’un özgün yorumları olarak da tanımlanabilecek bu serüven, tiyatro tarihimizin en uzun gösterilerinden biri oldu ve 2000’in üzerinde bir sayıyla seyirciyle buluştu (2019’un 18 Mayıs’ında 2400’üncü oyun oynanmıştı).

Ferhan Şensoy, tiyatro tarihimiz içinde uzun bir zincirin, derin bir halkanın en önemli parçalarındandı. Kel Hasan Efendi’den beri kuşaktan kuşağa uzanan bir geleneğin uzantısı olarak ‘kavuğu’ Münir Özkul’dan devralmış, sonrasında ‘rahmetli’ Rasim Öztekin’e devretmiş, o da nihayetinde Şevket Çoruh’a vermişti.

Haberin Devamı

‘Masada yer açın ben geldim’

‘SIKI BİR ÖRGÜT’

70 yıllık bir ömre sığdırdığı bu kadar sanatsal izin yanında isyancı, ‘muhalif’, başkaldıran bir ses ve ruhtu. Ortaoyuncular’ın Spotify üzerinden yaptığı son söyleşilerinden birinde “Komünistim diyorsunuz ama bir komünist olarak niye örgütsüzsünüz?” sorusuna “Örgütsüz değiliz. Ortaoyuncular sıkı bir örgüt” yanıtını vermişti. “Oyun yazarken otosansür uyguluyor musunuz?” sorusuna da “Oyun yazarken otosansür kullanmam, alerji yapar” şeklinde karşılık vermişti.

Şensoy aynı söyleşide “Ortaoyuncuların geleceğini nasıl görüyorsunuz?” sorusunu da şu cümlelerle yanıtlamıştı: “Ortaoyuncular benden sonra da devam edecek. Şu an Ortaoyuncular’da yer alan tüm arkadaşlarıma güveniyorum. Bizim bir dünya görüşümüz var. Politik olarak tavır almış bir tiyatroyuz. ‘Şahları da Vururlar’ o günkü politik ortama bir tokat atmıştır. Tüm oyunlarım bize sunulan sanal zevzekliğe çomak sokan oyunlardır. Ortaoyuncular mevcut düzeni protesto eden bir tiyatro olarak kurulmuştur. 1980’den beri götürdüğümüz çizgi budur. Benden sonra da değişmeyecek.”

Haberin Devamı

GÖKYÜZÜNDE BULUŞMA

Öte yandan yakın bir zaman önce (8 Mart 2021) aramızdan ayrılan, ‘Ortaoyuncular ailesi’nin mihenk taşlarından Rasim Öztekin’in ardından Ferhan Şensoy şöyle bir mektup kaleme almıştı: “Ortaoyuncuların amatör kolu nöbetçi tiyatrodan yetişti Rasim. Kısa sürede Ortaoyuncular’a katıldı. Kavuğumu ona devrettim. Ortaoyuncular’da çok başarılı bir dönem yaşadı. Kimi rahatsızlıklarından dolayı sahneyi bıraktı. Kavuğu Şevket Çoruh’a devretti. Günü geldi, uçtu gitti gökyüzüne, kavuklu fotoğrafı asılı durur ‘Ses 1885’te. Bir gün ben de uçup geleceğim gökyüzüne, buluşuruz gökyüzünde, neşeli bir meyhanede.”

Evet, Şensoy meslektaşı Rasim Öztekin’i bekletmedi, yaklaşık beş buçuk ay sonra neşeli bir meyhanedeki yerini aldı. Muhtemelen masada bulunan diğer kıymetli üyelere katılacak ve “Biraz kayın, ben geldim” diyecek…

Haberin Devamı

BÜYÜK BİR KÜTLE KOPTU

Ferhan Şensoy’un aramızdan ayrılması, tiyatromuzu, kültür evrenimizi koca bir dağ olarak kabul edersek çok büyük bir parçanın, çok geniş bir kütlenin kopması anlamına geliyor. Duruşuyla, tavrıyla, aykırı ve farklı sesiyle, yarattığı onca karakteriyle, geride bıraktığı kitapları, oyunları, dizileri, filmleriyle yararlanılacak, ilham alınacak, anısı her daim yaşatılacak bir sanatçı kimliğiyle sonsuza dek aramızda, zihnimizde, hatıralarımızda olacak. Başta eski eşi Derya Şensoy, kızları Derya Şensoy ve Müjgan Ferhan Şensoy olmak üzere tüm sanat camiasının, yazın dünyasının, sevenlerinin, hayranlarının, tedrisatından geçmiş öğrencilerinin başı sağ olsun…

Bir de özel istek parçası: Umarım Ses Tiyatrosu her zaman el üstünde tutulur ve onun naçiz hatırasına istinaden yaşatılır…  

‘Masada yer açın ben geldim’

MUHTEŞEM KADRO

Dün, kendisinin vefat haberi alındıktan sonra sosyal medyada Şensoy’la birlikte tiyatromuzun birçok değerinin de bulunduğu o eski fotoğraflar da paylaşıldı. Mesela sevgili sinema eleştirmeni dostum Murat Özer, siyah-beyaz muhteşem bir karenin altına şunları yazdı: “Ferhan Şensoy... Baykal Kent... Rasim Öztekin... Erol Günaydın... Münir Özkul... ‘İstanbul’u Satıyorum’... Bu muhteşem beşliyi sahnede görebildiğim, soluk alıp verişlerine şahit olduğum için şanslıyım, müteşekkirim...” Evet, biz şanslıydık, bugün aramızda olmayan birçok büyük sanatçıyı sahne tozu eşliğinde izleme fırsatı bulduk.

YAZMAYI HİÇ BIRAKMADI

Ferhan Şensoy, kendine has keskin mizahıyla kaleme aldığı onlarca kitabıyla da belleklerimizde yer etti. Yazmayı hiç bırakmayan ve 1978’den bugüne neredeyse her yıl düzenli olarak kitap yayımlayan Şensoy’un 30’a yakın kitabı bulunuyor.

1978’de yayımlanan ilk kitabı ‘Kazancı Yokuşu’, Şensoy’un bizzat tanıklığında nefis bir ‘mahalle romanı’ olarak da okunabilir mesela. Büyük oyun yazarı Haldun Taner, kitapla ilgili şöyle yazmıştı: “Kabareci yeteneklerini sevgi ile izlediğim Ferhan Şensoy’un taze, sıcak, halkçı bir mizahı var. Yazgıdaşları imişcesine yansıttığı ‘Kazancı Yokuşu’nun insancıklarını da bu külfetsiz anlatısı içinde bizlere sevdiriyor. Sade onları konuşturduğu diyaloglar değil, benzetileri ve yorumları bile argo. Öylesine onlardan. Yazımı bile onlarınki gibi yanlış kullanıyor. Bence üslubunu sevimli yapan da bu... Ben Ferhan Şensoy’un ‘Kazancı Yokuşu’nu okurken zaman zaman Celine’i ya da San Antonio’yu okurken aldığım tada benzer haz duydum. Zaman zaman da Adnan Veli’nin Mapushane Çeşmesi’ndeki unutulmaz başarısını ansıdım.”

Ferhan Şensoy’un ustalıkla kullandığı Türkçeyi derinlemesine genişletip kendine özgü destansı üslubuyla kaleme aldığı kitaplar arasında ‘Ayna Merdiven’, ‘Dündeste’, ‘Gecedeste’, ‘Elveda SSK’, ‘Oteller Kitabı’, ‘Kalemimin Sapını Gülle Donattım’, ‘FerhAntoloji’, ‘Afitap’ın Kocası İstanbul’, ‘İngilizce Bilmeden Hepinizi I Love You’ bulunuyor.

Ferhan Şensoy son kitabı ‘Derdeste’de kendine has üslubunca bir pandemi şiirine yer vermişti: “Ebn-e koronavirüs günler/ Kapandı tiyatrolar/ Tamam oldu derdeste/ Bunun ardı ferdeste”...

‘Masada yer açın ben geldim’

VARSAYALIM İSMAİL

Ferhan Şensoy aynı zamanda artık nesli tükenen bir profilin en özgün, en çalışkan temsilcilerindendi. Kitap yazdı, oyun yazdı, sahneye koydu, oynadı, ‘Sizin Dersane’, ‘Köşe Dönücü’, ‘Varsayalım İsmail’ gibi TRT imzalı dizilerle gönüllerde taht kurdu, aralarında ‘Büyük Yalnızlık’, ‘Şans Kapıyı Kırınca’, ‘Pardon’, ‘Son Ders: Aşk ve Üniversite’ ve ‘Muhalif Başkan’ın da bulunduğu filmlerde rol aldı. Ferhan Şensoy, Yavuz Özkan’ın yönettiği ‘Büyük Yalnızlık’ filminde Sezen Aksu ile kamera karşısına geçmişti.

Şensoy’un yazıp oynadığı ve absürd mizahı ilk kez televizyon ekranına taşıyan ‘Varsayalım İsmail’ dizisi onun çok daha geniş bir kitle tarafından tanınmasını sağladı. Dizide Derya Baykal, Zuhal Olcay, Bülent Kayabaş, Sevil Üstekin, Tarık Papuççuoğlu, Rasim Öztekin ve Baykal Kent gibi isimler de rol alıyordu. İlk kez 1986 yılında TV2’de (TRT2) yayınlanan dizinin daha sonra 1991’de TRT1’de devam bölümleri izleyiciyle buluşmuştu.

‘Masada yer açın ben geldim’Kavuğu Münir Özkul’dan devralmıştı

‘TESADÜFEN İĞNE DELİĞİ BİR OLAY’

İlkokul öğretmeni bir anne ile ticaret kökenli bir belediye başkanının oğlu olarak 1951’de Samsun’un Çarşamba ilçesinde dünyaya gelen Ferhan Şensoy, Galatasaray Lisesi ve Çarşamba Lisesi’nde eğitim gördü.

Tiyatrocu olma yoluna girişini ‘tesadüfün iğne deliği bir olay’ olarak tanımlayan Şensoy’un ‘kabare’ kavramıyla tanışmasında ve yoluna tiyatrocu olarak devam etmesinde ise ‘tiyatro peygamberi’ olarak nitelediği Haldun Taner’in güçlü bir yeri var. “Hayatımın en talihli rastlaşması” dediği karşılaşma, Şensoy 17 yaşındayken, 1968’de gerçekleşir. Galatasaray Lisesi’nde sahnede yaptığı şovlardan birini seyreden Haldun Taner, genç Şensoy’a “Sen kabarecisin” der ve onu ‘Devekuşu Kabare’ye davet eder. İlk öykü ve şiirleri Yeni Ufuklar ve Soyut dergilerinde 1969’da yayımlanmaya başlayan Şensoy’un yazdığı skeçler ve ardından kaleme aldığı ‘Haneler’ oyunu Devekuşu Kabare’de 1970 yılında sahnelenir.

Fransa’da Sahne Sanatları Yüksekokulu’nu bitirir, Türkiye’ye döndükten sonra kulağı hep Haldun Taner’dedir. “Baba-oğul ilişkimiz vardı” dediği usta tiyatrocunun da onayını alarak 1976’da Ali Poyrazoğlu Tiyatrosu’na, yazdığı ‘Dur Konuşma Sus Söyleme’ adlı oyunu verir, yine Taner’in onayıyla oyunda yer alır. 1978’de, ilk kitabı ‘Kazancı Yokuşu’nun yayımlanmasının ardından, yönetmenliğini Temel Gürsu’nun yaptığı ‘Kızını Dövmeyen Dizini Döver’ adlı sinema filminde rol alır.

ONUR ÖDÜLÜ SAHİBİ

Bugün, Beyoğlu’nun en eski tiyatrosu olan ‘Ortaoyuncular’ı, 1980’de Yapı Endüstri Merkezi’nde kurar. Aynı yılın sonunda Küçük Sahne’ye geçen topluluğuyla ‘Şahları da Vururlar’ ‘Kahraman Bakkal Süpermarket’e Karşı’, ‘Kiralık Oyun’, ‘Anna’nın Yedi Ana Günahı’, ‘İçinden Tramvay Geçen Şarkı’, ‘Ferhangi Şeyler’ ve ‘İstanbul’u Satıyorum’ gibi kendi yazdığı oyunları sahneler ve oynar.

Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri - Muhsin Ertuğrul Özel Ödülü’nün de aralarında olduğu çok sayıda ödülün sahibi olan Şensoy, son olarak 2019’da İstanbul Tiyatro Festivali’nde Onur Ödülü’nü almıştı. 

BAHAR ÇUHADAR (HÜRRİYET TİYATRO YAZARI): GELENEKSEL GÜLDÜRÜYÜ KABAREYLE BULUŞTURDU

Ferhan Şensoy hem geleneksel güldürüyü çağdaş / Batılı kabare fikriyle harmanlayıp yerel bir yeni tür yarattı hem de İkinci Dünya Savaşı ertesi Avrupa’nın dünyaya armağanı olan ‘uyumsuz / absürd tiyatro’ çizgisinde oyunlar yaptı. 2000’den fazla kez sahnelediği ‘Ferhangi Şeyler’ ile ‘tek kişilik oyun’ türüne özgün bir şekilde ismini yazdırdı. Şensoy ve Ortaoyuncular gerçek bir ‘yazar tiyatrosu’ örneği oluşturdu. Şensoy’un ‘Ferhanca’ dilinden çıkan metinlerle özdeşleşen Ortaoyuncular sahnesi ‘doğaçlama’nın da hep başrolde olduğu bir oyun alanı oldu. Seyirciye tiyatronun dekor, aksesuar gibi detaylarında ‘gerçekçi’ yollarla değil daha soyut, göstermeci (padişah kavuğu yerine balkabağı kullanmak gibi) biçimlerle ulaştı Şensoy. Bu, eleştirisini ve mizahını sokakla, seyirciyle daha dolaysız olarak buluşturmasına da vesile olmuştu.

Yazarın Tüm Yazıları