Gençlik yine isyanlarda...

‘Açlık Oyunları’, ‘Uyumsuz’ ve ‘Labirent’ serilerinin ardından sahne sırası ‘Karanlık Zihinler’de... Gençliğin, kendilerini ezmek isteyen sisteme karşı mücadelesini anlatan serinin ilk filminde, ana karakter Ruby Daly’nin başkaldırışını izliyoruz.

Haberin Devamı

Gençlik yine isyanlarda...

Amerikan sineması ‘Gençlik serileri’ üzerinden distopik mesajlar göndermeye ve ‘Totaliter rejim’ uyarıları yapmaya devam ediyor. Malum, kapıyı ‘Açlık Oyunları’ açmıştı, sonra ‘Uyumsuz’ ve ‘Labirent’ bayrağı devraldı. Görünen o ki yola artık ‘Karanlık Zihinler’le (‘The Darkest Minds’) devam edilecek...

Gencecik bir yazar...

Aslında bütün bu serilerin kaynağı elbette edebiyat... Yukarıda ismini saydığımız bütün bu ‘distopik hatırlatmalar’ önce kitap olarak yayımlandı, gösterilen ilgi sonucu beyazperdenin yolu tutuldu. ‘Açlık Oyunları’nın yazarı Suzanne Collins’ti, ‘Uyumsuz’u Veronica Roth kaleme almıştı, ‘Labirent’in yaratıcısı James Dashner’dı; ‘Karanlık Zihinler’ ise Alexandra Brac-
ken
imzasını taşıyor. Bracken’ın şöyle bir özelliği var; henüz 31 yaşında ve serisinin ilk adımı niteliğindeki ‘Karanlık Zihinler’i 2012’de yazmış. İşte böylesine genç bir zihnin ürünü olan serinin sinemadaki ilk randevusu ‘Karanlık Zihinler’in önce bir özetini geçelim:

Haberin Devamı

‘X-Men’le akraba

Amerika’da teÅŸhisi net olarak konulamamış bir rahatsızlık yüzünden çocukların yarıdan fazlası hayatını kaybeder. Kalanlar ise belli renk skalalarına göre ayrım yapılarak kamplara gönderilir. Ruby Daly, 10 yaşında kampın yolunu tutar ve altı yıllık bir eÄŸitim sürecinden geçer. Aslında sistemin en çok korktuÄŸu ve hemen yok ettiÄŸi ‘Turuncu’ sınıfındadır ama doÄŸaüstü yetenekleriyle hayatını ‘En zekiler’ sınıfı, yani ‘YeÅŸil’ olarak sürdürür. Lakin deÅŸifre olmuÅŸtur. Hiç tanımadığı genç bir kadın saÄŸlık görevlisinin yardımıyla kamptan kaçar. Ve fakat dışarısı da pek tekin deÄŸildir, kimin iyi kimin kötü olduÄŸunu yetenekleriyle kavrayacak ve bütün kötülere karşı ayakta kalma mücadelesi verecektir.Â

‘Karanlık Zihinler’, renklere göre ayrılma bakımından öncelikle ‘Uyumsuz’ serisini andırıyor; ama öte yandan başta Ruby Daly olmak üzere öyküdeki kimi karakterlerin paranormal güçlere sahip olması bakımından da ‘X-Men’ serisiyle akrabalıklar kuruyor gibi. ‘Kung Fu Panda’ serisinin iki ve üç numaralı filmlerinin yönetmeni olarak hatırladığımız Güney Kore asıllı Jennifer Yuh Nelson’ın imzasını taşıyan yapım, anlatım olarak gayet iyi kotarılmış görünüyor. Bir yandan siyasi alt metin, öte yandan gençlik dertleri, aile arayışı, dayanışma ruhu, sistemin dayattıkları ve ‘Kitleleri kendi doğrularına göre yönetme isteği’ üzerine bitmez tükenmez çabalar... Sözün özü dünyanın birçok bölgesinde varlığını sürdüren ‘Totaliter karakterli liderler’ dönemine uygun bir öyküsü var filmin.

Haberin Devamı

Gençlik yine isyanlarda...

Filmin asi karakteri Ruby Daly’yi Amandla Stenberg canlandırıyor.

Kadın ve ‘siyahi’...

Öte yandan yeni dönem gençlik distopyalarında ‘isyankâr’ ana karakterler, çoğunlukla kadın oluyor. Dolayısıyla Ruby Daly ‘Açlık Oyunları’ndaki Katniss Everdine ve ‘Uyumsuz’daki Beatrice ‘Tris’ Prior’ın devamı niteliğinde. Tek fark var; bu kez karşımızdaki kahraman kadın ve siyahi... 2017 yapımı ‘Her Şey’den (‘Everything, Evrything’) hatırladığımız Amandla Stenberg’in Ruby rolünde gayet iyi bir performans sergilediği yapım, serinin ilk adımı olarak kayda geçecek.

Öte yandan devam filmlerinin sayısı kitapların sayısı (dört) kadar mı olacak (ya da devamları çekilecek mi), bunu da belli ki zaman gösterecek...

Haberin Devamı

Gençlik yine isyanlarda...

Mesajları ‘derin’ bir masal...

Kendi yarattığı (ki Alice’in ‘Harikalar Dünyası’nı andırıyor) evrende Winnie the Pooh, Piglet, Tigger, Eeyore gibi üyelerle yaşayan bir çocuk: Christopher Robin... Büyür ve ‘100 Hektar Ormanı’nda hayatını sürdüren dostlarıyla yollarını ayırır... O artık Londralıdır... Bir otobüste tanıştığı Evelyn’le evlenir, çocuk sahibi olur, kapıyı çalan İkinci Dünya Savaşı’yla da cepheye yollanır. Dönüşte ise çalıştığı şirketteki ekonomik darboğazı aşma görevi ona verilir. Çalıştığı Winslow Valizleri’nin sahibinin şımarık oğlu, ondan personelin yüzde 20’sinin atılmasını ister... Lakin Christopher hafta sonu Sussex’teki kır evinde karısı ve kızına tatil sözü vermiştir. Bu durumda sözünü yerine getiremez ve şirketin durumuna ilişkin çözüm üretmek üzere çalışmaya koyulur. Tam da bunaldığı ortamda çocukluk arkadaşı Pooh ortaya çıkar...

Haberin Devamı

Oyun yazarı ve gazeteci A. A. Milne’in, 1920’lerde oğlu Christopher’ın oyuncaklarından esinlenerek yarattığı dünya, önce gazete sayfalarında vücut bulmuş, sonra da kitaplaştırılarak daha da popülerleşmişti. 70’lerde Disney’in satın almasından sonra ‘Winnie the Pooh’ ve grup arkadaşları çizgi film karakterlerine dönüştürüldü, peşi sıra da sinemaya taşındı.

Yukarıda konusunu özetlediğimiz ‘Christopher Robin’ isimli film ise çocukların bu çok sevdiği karakterleri farklı bir öyküyle perdeye aksettiriyor. ‘Monster’s Ball’, ‘Uçurtma Avcısı’, ‘Quantum of Solace’ gibi filmleriyle tanıdığımız Marc Forster’ın imzasını taşıyan çalışma karısına, çocuğuna ve kendisine zaman ayıramayan bir işkoliğin eskiden sahip olduğu değerleri, ‘Winnie the Pooh’ ve arkadaşlarıyla hatırlamasını anlatıyor.

Haberin Devamı

‘Sevimli’ bir film

Forster, kariyerinin başlarında ‘Peter Pan’ın yazarı Sir James Matthew Barrie’nin hayatından kesitler sunan ‘Finding Neverland’i çekmiş bir isim. Dolayısıyla ‘masallar’a vâkıf! ‘Christopher Robin’ ise derdini son derece naifçe aktaran bir film olmuş. Şöyle açalım: Öykünün insani değerleri kaybetme, en yakınlarına sevgi ve ilgiyi esirgeme, kapitalizmin acımasızlığı gibi yetişkinlere seslenen mesajları var, lakin bu mesajlar çocuksu bir anlatımla aktarılmış.

Sonuç olarak 40’lar İngiltere’si üzerinden günümüz dünyasına göndermelerde bulunan ve çocukluk günlerindeki dostlara ilişkin ‘vefa’yı hatırlatan ‘Christopher Robin’, kısaca ‘sevimli’ tanımını hak eden bir yapım...

Gençlik yine isyanlarda...

Bir sporcunun ‘Diriliş’i...

Eski buz hokeyi oyuncusu Eric LeMarque, hayatındaki kimi meselelerle hesaplaşmak ve yalnız kalmak adına Kaliforniya’da, Sierra Nevada Dağları’ndaki bir evde inzivaya çekilir. Aynı zamanda usta bir snowboard’cu olan Fransız kökenli sporcu dağda dolaşırken yolunu kaybeder. Giderek dağdaki teleferik merkezinden uzaklaşır ve doğada hayatta kalma savaşı verir.

En son Kate Winslet ve Idris Alba’yı benzer bir ortamda hayata tutunmaya çalışırlarken (‘The Mountain Between Us’) bırakmıştık. Girişte konusunu özetlediğimiz, haftanın yenilerinden ‘Sıfırın Altında: Dağdaki Mucize’de (‘6 Below: Miracle on the Mountain’) bu kez benzer bir sınavı Josh Hartnett veriyor. Amerikalı aktörün canlandırdığı LeMarque gerçek bir karakter ve filmde anlatılanlar, Şubat 2004’te söz konusu sporcunun başından geçmiş.

Yönetmenliğini Scott Vaugh’un yönettiği film, ne yazık ki bu son derece verimkâr hikâyeyi mantık olarak kendi içinde zorlanan bir senaryo eşliğinde aktarıyor. LeMarque’ın uyuşturucu bağımlılığı bütün bu süreci zorlaştıran en önemli etken; öykü bu duruma yeterince vurgu yapıyor ama o buz gibi soğuk ortamda nasıl hayatta kaldığını ikna edici bir şekilde anlatmıyor. Daha doğrusu senaryo kolaycılığa kaçıyor ve sporcunun, çocukluktan hokey takımı içindeki serüvenine uzanan bir çizgide sürekli geçmişe gidiyor ve o dönem verdiği tepkiler ve aldığı ‘öğütler’ sayesinde hayatta kaldığını anlatıyor.

Olabilir ama bütün bunlar çok hamasi ve Hollywood’vari bir biçimde önümüze geliyor (Oysa internete göz attığınızda, eski bir gazete haberinde LeMarque’ın kabanında bulunan fıstık, çerez ve çikolataları yiyerek hayata tutunduğuna dair açıklamaları olduğunu görüyorsunuz).

Michael Stivak’ın usta işi görüntüleri filmin en iyi yanı. LeMarque rolünde Josh Hartnett de gayet başarılı ama yakın bir zaman önce (2015) benzer bir rolde, daha iyi (Oscar’lık) bir performans (‘Diriliş’-‘The Revenant’ / Leonardo DiCaprio) izlediğimizden olsa gerek, yeterince heyecan duyamadık!

Diğer seçenekler
Haftanın yenilerinden ‘Canavar Gibi: Türk İşi Frankeştayn’ı Özgür Bakar yönetmiş, oyuncular Şevket Çoruh, Ruhi Sarı, Bülent Çolak ve Ayçin İnci. ‘Eva’, yönetmen olarak Benoit Jacquot imzasını taşıyor. Filmin başrollerinde Isabelle Huppert, Gaspard Ulliel, Julia Roy ve Marc Barbe var. ‘Genç Titanlar Filmi’ (‘Teen Titans Go! To the Movies’) haftanın animasyon seçeneği. Yetişkinlere de seslenen bu eğlenceli yapımı Peter Rida Michail ve Aaron Horvath ikilisi yönetmiş. Kadrosunda Megan Boone, Larry Bryggman, Alison Fraser ve Derek Cecil gibi isimlerin yer aldığı ‘Aile Oyunları’ (‘Family Games’) Suzuyo Bobo imzalı bir film. Korku-gerilim türündeki ‘Şeytan Kapısı’nı (‘Devil’s Gate’) Clay Staub yönetmiş, oyuncular Amanda Schull, Shawn Ashmore, Milo Ventimiglia ve Bridget Regan.
Gençlik yine isyanlarda...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları