Başı ‘dumanlı’ Amerika

‘Gizli Kusur’, esrarkeş bir hippi dedektif eşliğinde bir anlamda 70’ler Amerikası’nın haleti ruhiyesini perdeye taşıyor. Paul Thomas Anderson imzalı yapım, modern ‘kara film’ klasiklerinden biri olmaya aday.

Haberin Devamı

amerikan sinemasının kendi yolunda sağlam adımlarla ilerleyen yönetmeni Paul Thomas Anderson, son dönem filmleriyle bir nevi ülke tarihinin 20. yüzyıl serüveninden pasajlar sunuyor. Upton Sinclair uyarlaması ‘Kan Dökülecek’ (‘There Will Be Blood’), kapitalizmin köklerine derin ve sarsıcı bir yolculuktu; bir sonraki adımı ‘The Master’ da, 2. Dünya Savaşı’nın ardından kafalarda ve ruhlardaki karışıklığı, ‘inanç’ güzergâhına çevirerek çözmeye çalışan bir ülke profili çiziyordu. Son filmi ‘Gizli Kusur’ (‘Inherent Vice’) ise, kafası ‘dumanlı’ Amerika’nın haleti ruhiyesine odaklanıyor.

Thomas Pynchon’ın 2009 tarihli romanından yapılan bu uyarlamada Anderson, enfes bir ‘kara film’ (film noir) örneğine imza atarken arka planda da 70’ler Amerikası’nın etkileyici bir portresine soyunuyor. Öykünün ana kahramanı Sam Spade, Philip Marlowe, Mike Hammer gibi öncülerin izini süren ama yaşadığı dönemin ifadesi olması bakımından ‘hippi’ tanımına daha yakın duran Larry ‘Doc’ Sportello adlı bir dedektif. Günün birinde eski kız arkadaşı Shasta tekrar karşısına çıkıyor ve ortadan kaybolan, gizli aşk yaşadığı ‘Emlak kralı’ Michael Z. Wolfmann’ı bulmasını istiyor. Başka çiçeklere konsa da Shasta’ya karşı olan tutkusu ve ilgisi asla bitmeyen Sportolle, kolları sıvayıp hamle yaptığında kendisini çırpındıkça dibe doğru yol alınan cinsten koca bir girdabın içinde buluyor...

Haberin Devamı

Başı ‘dumanlı’ Amerika
Beş üzerinden dört yıldız

Paul Thomas Anderson, geniş sularda seyreden ve giderek daha da genişleyen bu öyküyü gayet iyi toparlamış. Eğer içine girerseniz, her sorunun karşılığı, açılan her kapının uzandığı bir koridor var. Film, öykü bazında meselenin üstesinden gelirken 70’ler tasvirini kılık-kıyafetin yanında atmosfer olarak da son derece başarılı bir şekilde yansıtmış -malum, Anderson’ın ilk önemli çıkışı sayılan ‘Boogie Nights’ da 70’ler sonuyla 80’ler başında geziniyordu, yani yönetmen açısından bildik bir dünya diyebiliriz!- Dönem ruhu bakımından uyuşturucu da hikâyenin temel unsurlarından, yani bir bakıma film her dem ‘kafası kıyak’ takılıyor... Vietnam’dan Charles Manson’a uzanan tarihsel arka- planda ise politik göndermeler de son derece zarif ve gönülçelen cinsten. Keza diyaloglar da çok çok iyi. Özellikle ‘harbi’lik ve ‘hazırcevap’lık açısından...

‘AZ AMA ÖZ’ PERFORMANSLAR

Oyunculuklara gelince: ‘Favori’leriyle ‘Kaptan Onedin’la ‘Wolverine’ arası bir yüz fiziğine sahip Sportello tiplemesinde Joaquin Phoe-
nix, tıpkı Anderson’un bir önceki filmi ‘The Master’dakine benzer bir şekilde ışıltılı bir performans ortaya koyuyor. Keza LA Polis Departmanı’ndan dedektif Christian ‘Büyükayak’ Bjornsen’de Josh Brolin de çok iyi. Ama ‘Gizli Kusur’un asıl performans güzellikleri sanırım hikâyeyi ‘az ve öz’ katılımlarıyla şereflendirenlerden geliyor. Bu grupta ben en çok Eric Roberts’ı beğendim ama Martin Short ve Martin Donovan da çok iyiydi. Keza daha hacimli rollerde karşımıza gelen Reese Winterspoon, Benicio Del Toro, Owen Wilson gibi isimler de... Shasta’da Katherine Waters-
ton ise farklı bir hava estiriyor.
Filmin müzikleri de çok iyi, özellikle Neil Young’ın ‘Journey Throught the Past’ı, insanı geçmişe doğru yolculuğa çıkarıyor! Sonuç? ‘Gizli Kusur’, kusursuza yakın bir film, kesinlikle kaçırmayın derim...

Yazarın Tüm Yazıları