İYİ Parti: Demokrasi olmazsa kalkınma olmaz

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı Durmuş Yılmaz dün İstanbul’da ekonomi gazetecileri ve yazarları ile bir araya gelerek ekonomide durum tespiti içeren bir sunum yaptı.

Haberin Devamı

İYİ Parti: Demokrasi olmazsa kalkınma olmaz

Toplantıya katılan Genel Başkan Meral Akşener de sunumu sonuna kadar izledi. Durmuş Yılmaz, sunumun durum tespiti amaçlı olduğunu; buna bağlı olarak alınması gereken önlemlerin ve bunların maliyetlerinin ne olacağını, maliyetlerin kaynaklarını da nereden bulacaklarına çalıştıklarını ve bunları seçim öncesinde ilan edeceklerini söylüyor.

Yılmaz, 21. yüzyılda nasıl bir çerçeve koyacağız perspektifi içinde “Demokrasi olmazsa ekonomik kalkınma olmayacağı kanaatimiz var” diyerek, ülkeyi içine düştüğü orta gelir tuzağından çıkarma hedefinde olduklarını anlatıyor; ekliyor, “Eğer sabit kur rejimi olsaydı 2001 krizi gibi bir kriz yaşıyor olurduk.” Durmuş Yılmaz, ülkeyi 2001 krizine götüren günahların işlenmeye devam edildiğini vurguluyor.

Haberin Devamı

Yılmaz, ekonominin borçla döndüğünü, temel sorunumuzun da “sanayisizleşme” olduğunu söylüyor. Sanayinin milli gelirdeki payının giderek düştüğünü anlatıyor; “Aldığımız döviz borçları ile yaptığımız yatırımlarla uluslararası ticarete konu döviz nakit akımı sağlayan üretim yapamadık. Bu büyüme modelinin değişmesi gerekiyor. TL’nin istikrarsızlığının bir nedeni de bu yapıya işaret ediyor.”

MODEL DEĞİŞİM

Yılmaz, imalat sanayisinin ithal ara mal ve hammaddeye bağımlılığından hareketle, yanlış ekonomi politikalarının maliyetinin dış ticaret açığı üzerinden maliyetinin 1 trilyon dolar olduğunu söylüyor. 2002-2017 arasında toplam 1.8 trilyon ihracata karşılık toplam 2.1 trilyon dolar ithalat üzerinden veriyor bu farkı.

1978-2017’ye kadar düşük teknolojiden orta düşük teknoloji seviyesine ancak 40 yılda çıkabildiğimizi, bunu değiştirmek gerektiğine işaret eden Yılmaz, 2002 sonrasında uluslararası tahkimi kabul etmemiz ve AB hukukuna uyum sürecinin ekonomide verimliliğin arttığını, yaşanan iyileşmenin buradan ivme aldığını anlattı.

Yılmaz, Uluslararası Refah Endeksine göre Türkiye son 11 yılda 149 ülke içerisinde 14 sıra gerileyerek 88. sıraya düştüğünü, özellikle kişisel özgürlükler ve iş ortamı kategorilerinde son 10 yılda çok hızlı düşüşler gözlendiğini; Türkiye’nin bu konumu itibarıyla dünyada ekonomik olarak rekabet edebilecek bir yapıya sahip olmadığını söylüyor.

Haberin Devamı

BORÇ 1 GECEDE KAMUNUN

Ekonomide harcanan her 100 TL’nin 20’sinin kredi ile yapıldığına işaret eden Durmuş Yılmaz; hükümetçe ifade edilen “IMF’nin borcunu kapattık, borç vermeye başladık” sözünün yanıltıcı olduğunu, Türkiye’nin kaynak ihtiyacının bitmediğini söylüyor. Yılmaz, özel kesimin borçlanmaya devam ettiğini, kamunun borcunun düşük olsa da “özel kesimin borcunun bir gecede kamu borcuna dönüşebileceğini” hatırlatıyor.

Durmuş Yılmaz, Ankara’daki siyasetin işler bozulduğunda nasıl bir tavır aldığını şöyle açıklıyor; “Dışarıda hava bozulduğunda, içeriye sermaye gelmediğinde, faizler yükseldiğinde faiz lobisi diye bir kavramı devreye sokuyoruz. Kimse kimseye zorla borç vermiyor.” Gezi protestoları sırasındaki faiz artışını da ekonominin dinamikleri sonucunda olduğunu ABD ve Fed çerçevesinde açıklıyor.

Haberin Devamı

Durmuş Yılmaz, bankalarca borçları tahsilat şirketlerine devredilmiş 1.5 milyon kişi, bankalarca yasal takipte olan 1.5 milyon kişi, yakın takipteki borçlu sayısının da 1 milyon kişi olmak üzere toplam borçlu sayısının 4 milyon kişiye yaklaştığını anlattı; toplam sorunlu hane halkı borcunun ise 70 milyar TL’ye ulaştığını. Bu sorunun çok önemli olduğunu ve üzerinde çalıştıklarını söyledi. Ayrıca, Kredi Garanti Fonu çerçevesindeki kredilerin önemli bir bölümünün de sorunlu olduğunu ekledi.

DEVLET GARANTİLİ PROJELER

Durmuş Yılmaz, otoyol, köprü ya da şehir hastaneleri gibi projeleri içeren Kamu-Özel İş birliği (KOİ) modeli ile yapılan sözleşmelerin bedelinin 132.2 milyar dolar; yatırım tutarının 60.7 milyar dolar, işletme hakkı devri bedelinin de 71.5 milyar dolar hesapladıklarını anlattı. Bu yüzden, kamu borcunun milli gelire oranı yüzde 30 gibi düşük görünse de artan bütçe açıkları ve Hazine’nin doğrudan ve KOİ projelerindeki dolaylı yükümlülüklerinin önümüzdeki dönemde kamu borcunu hızla artıracağı düşüncesinde. Yılmaz, KOİ modelindeki yatak yatırım maliyetinin normal yatırım maliyetinin 2.05 katı olduğunu; şehir hastanelerinin, tüm maliyeti devlet ve toplum tarafından karşılanan “kamu görünümlü özel hastaneler” olduğunu söylüyor.

Haberin Devamı

VERİLERE DAİR ŞÜPHE

Türkiye’nin uluslararası standartlara göre verileri ölçtüğünü ve kendisinin de çıkan rakamları savunageldiğini söyleyen Yılmaz, son 3-4 yılda ortaya çıkan bazı uygulamaların kendisinde bazı şüpheleri uyandırmaya başladığını anlattı. Yılmaz İstatistiklerle oynayan Arjantin ve Yunanistan örneklerini vererek, sonuçta bu ülkelerin büyük bedel ödediklerini sözlerine ekledi; “geleceği planlarken ülkenin şu anda bence en önemli sorunu veri tutarlılığı ve güvenirliği sorunu” diye noktaladı.

ENFLASYON-DEVALÜASYON SARMALI

Yılmaz, “Türkiye ekonomisi 2012’den itibaren enflasyon-devalüasyon sarmalına girmiştir. Bunun başlıca nedeni gevşek para politikası, aşırı kredi büyümesi ve kur geçişkenliğidir. Merkez Bankası enflasyon hedeflemesinden “de facto” (fiilen) vazgeçilmiştir. Siyasi baskılar sonucu anti enflasyonist politika izleyemez duruma düşmüştür” diyor. Toplantıya girerken sormuştum; Merkez Bankası ne yapmalı? Yanıtı, “biz iktidara geldiğimizde ilk yapacağı iş, faizleri yükseltmek olmalı” diyor. Peki kadroyu nasıl kurardı? Yanıtı “Saracoğlu’nun para programı uyguladığı dönemden bu yana Merkez Bankası’nda çalışanlardan bir havuz oluşturup oradan seçerdim”.

Yazarın Tüm Yazıları