Televizyonlarda kan gövdeyi götürüyor

Asuman Dabak, birkaç aylık aradan sonra yeni bir komedi projesiyle ekrana gelmeye hazırlanıyor. Geçtiğimiz günlerde katıldığı bir panelde sinema-dizi sektörü ve uyuşturucu kullanımı hakkında sert açıklamalarda bulunan oyuncu ile bir araya geldik, hem yeni projesini hem de o önemli kaygılarını konuştuk.

Haberin Devamı

◊ Asuman Hanım, hayırlı uğurlu olsun diyeyim öncelikle...
Yakında yeni bir diziyle ekranlarda olacakmışsınız...
- Çok teşekkür ederim. İçime sinen bir teklif oldu, “evet” dedim.

◊ Şahsen sizi izleyip gülmeyi özlemiştim. Yine bir komedi işidir umarım...
- Komedi, evet... Sevgili Mustafa Şevki Doğan’ın, Köprü Yapım’ın bir işi. Ege sahillerinde geçiyor.
Sığacık-Seferihisar taraflarında çekilecek. Egeli bir aile ile Karadenizli bir ailenin komik hikayesi. Ben çok eğlendim senaryoyu okurken.

◊ Karakteriniz hakkında da biraz detay alabilir miyim?
- Bana kalırsa çok güzel, çok renkli bir karakter. Fikret adında Karadenizli bir hala... Bir ördeği var, onunla dolaşıyor sürekli.

◊ Artık çok fazla komedi işi kalmadı ekranlarda sanki. Bana mı öyle geliyor, ne dersiniz?
- Maalesef... Nedense televizyonlarda kan gövdeyi götürüyor. Savaşlar, ölüm, kan. Bütün hikayeler karamsarlık üzerine kurulmuş. Evet dünyanın gidişatı pek iç açıcı değil, eğlenilecek hikayeler bulmak çok zor. Ama diğer taraftan hayat devam ediyor. Ve devam etmek için motivasyona ihtiyacımız var.
Bizi besleyen komediyse, pozitif enerjiyse, biraz da bunlara ağırlık verilmeli.

◊ Sanırım seyirci de sizi komedi işlerinde görmeyi tercih ediyor.
Bir önceki işinizden bu yana ne kadar zaman geçti?
- Geçen eylülde “Ver Elini Aşk” diye bir diziye başlamıştık, çok sürmedi, aralıkta bitirdik.
Sonra ben bir film çektim “Organik Aşk” diye.
Ardından “Eyvah Karım” filmi. Şimdi de vizyona hazırlanan bir animasyon filmimiz var: “Keloğlan”...
Fantastik animasyon. Bizden bir hikaye sinemaya uyarlandı. Bence çok da başarılı oldu.
Samimi söylüyorum, fragmanı Avrupa standartlarında. Hem küçüklere hem de yetişkinlere hitap edeceğini düşündüğümüz bir iş.

KENDİNE “OYUNCU” DİYEN GENÇLERİ GÖRÜNCE ÜZÜLÜYORUM
◊ Sizin atölyeleriniz var, genç yetenekleri yetiştiriyor, sektöre yeni yüzler kazandırıyorsunuz. Devam ediyor onlar değil mi?
- Ediyor. Londra’da dokuzuncu yılımızı bitirdik. Asuman Dabak Sahne Londra... Ayrıca Sahne İzmir’imiz var, Sahne Çeşme’miz var.
İstanbul’da da sinema atölyeleri. Eğitimler hem kamera önünü hem de kamera arkasını kapsıyor. Hatta yarın ilk mezunlarımızı vereceğiz. Sertifikalar hazır.

◊ Ne kadar sürüyor bu eğitimler?
- Bir sezon. Yani 8 ay. Sinema atölyelerine yazın biraz ara veriyoruz.
Eylül itibarıyla yeni sezon çalışmalarımız başlayacak. Çeşme bir yaz okulu, yazın devam ediyor orada dersler. Sahne İzmir ise tüm sezon açık. 6-11 yaş, 11-17 yaş ve 17 yaş üzeri olmak üzere üç grubumuz var.
Küçük bir konservatuvar kıvamında.

◊ Neden böyle bir işe kalkıştınız?
- Ne yazık ki ekranlara bakıp da kendini oyuncu addeden gençleri gördüğümde üzülüyorum.
İki aylık kurslara gidiyor, altyapılarını oluşturmadan bir dizide rol alıyor, sonra “Ne iş yapıyorsun?” dendiğinde “Oyuncuyum” diyorlar. Bu acı verici bir durum.

◊ Peki siz okula yeteneğinden emin olduğunuz kişileri mi alıyorsunuz yoksa her parasını ödeyen gelip kayıt yaptırabiliyor mu?
- Hayır, her isteyen parasını verip de kayıt yaptıramıyor. Öncesinde deneme çekimlerine katılmaları gerekiyor. Bütün öğretmen kadromuz tarafından tek tek değerlendiriliyorlar.

IŞIK GÖRMEDİĞİM KİŞİYİ BEŞ KATI DA PARA VERSE KABUL ETMEM
◊ Diyelim ki heveslendim, katılmak istedim. Nasıl bir süreç işler benim için?
- Aradığınızda kaydınızı alıyoruz ve deneme çekimi tarihlerimizi bildiriyoruz.

◊ Yaş sınırı var mı?
- Hayır, yok.

◊ Geç kalmadım yani...
- (Gülüyor) Hayır. Aksine çok da potansiyel görüyorum sizde.

◊ Sürece dönelim biz yine de...
- Öğretmenlerimiz performanslarını görmek için tek tek tüm adaylarla görüşüyor.
Hobi niyetiyle de gelmiş olabilirler, oyuncu olma arzusuyla da...
Yani ne istiyorlar öğrenmek için konuşuyoruz, bizim onlara bir faydamız olabilecek mi, bakıyoruz.
Olabilecekse değerlendirmeye alıyoruz. Ama faydamız dokunmayacaksa, gerçekten hiçbir ışık görmüyorsak, parasının beş katını da verse atölyemize alamıyoruz.

◊ Neden? Ne olur alsanız, belki sadece heves...
- Ama böyle bir durumda faydalı olabileceğimiz bir adayı yok etmiş oluruz.
Onun için de bizim için de zaman kaybından başka bir şey değil bu.

◊ Sınıflar kaç kişilik?
- Maksimum 20. Genelde 15-16 civarında tutmaya çalışıyoruz ki her öğrenciyle yeterince zaman geçirebilelim, daha fazla ilgilenebilelim, birbirimizden yararlanabilelim.

Haberin Devamı

İNGİLTERE’DEN GELİP DE TÜRKİYE’DE STAR OLMAYA ÇALIŞMANIN NE ANLAMI VAR!
◊ Neden Londra’da da atölye kurma gereği duydunuz?
- Çünkü yanlış bir mantalite vardı.

◊ Ne gibi?
- Oradaki gençlerin çoğu gelip burada bir şey olmak istiyordu.
O düşünce yapısını kırdım. “Yabancı diliniz var. Oyunculuğun merkezinde, Londra’da yaşıyorsunuz. Niye gelip Türkiye’de star olmak istiyorsunuz?” dedim. Haksız mıyım?
Bu mantığı oturtmak zaman aldı ama başardım.

◊ Ne zaman Türkiye’den de dünya çapında oyuncular çıkar sizce?
- Valla bunun için çok çalışmak, bir de çok iyi dil bilmek gerek. Doğru menajerler, doğru bağlantıların olması şart. İnsanların kafalarını açması gerekiyor. Kafasını açacak, yabancı dili olacak, oradaki menajerlerle bağlantı kuracak.

◊ Faslılar, Avrupa şov dünyasında ön plana çıkmayı başardı. Türk gençlerde neden ses seda yok?
- Çünkü kolaya kaçıyorlar. Bu işi sadece burada yapmak istiyorlar. “Burada meşhur olayım, Michael Jackson gibi yaşayayım.” Kafa bu.

◊ Bir Hadise örneği var mesela. Yıldızı Belçika’da parlamıştı ama o da kariyerine Türkiye’de devam ediyor. Neden sizce?
- Çünkü burada her şey daha kolay.

Haberin Devamı

DERS BOŞ GEÇSİN DERKEN KENDİMİ SAHNEDE BULDUM
◊ Siz kendinizdeki yeteneği nasıl keşfettiniz?
- İlkokul beşinci sınıfta, tamamen tesadüfi bir keşif (gülüyor).Ben sporcuydum, basketbol, hentbol, voleybol... Atlettim de, uzun süre koştum, derecelerim falan var hatta. Beşinci sınıfta tiyatro temsil kolunu seçtim, çünkü dersi boş geçiyordu. Ben de gider antrenmanlara katılırım diye düşündüm. Ama şansıma o sene derse Türkçe öğretmeni girmeye başladı.

◊ Ve...
- Ve dediler ki “Yıl sonunda tiyatro gösterimiz var”. 70 yaşındaki Fatma Nine rolünü verdiler bir de bana. İlk sahne tozu orada yutuldu. Sonra da hayatımdan hiç çıkmadı tiyatro.

◊ Aileniz destek verdi mi?
- Yok canım, nerede... Evdekiler istemedi konservatuvar okumamı. “Tiyatro da meslek mi” diye karşı çıktılar. Bu yüzden turizm otelcilik okudum.

◊ Sonra nasıl yöneldiniz tekrar oyunculuğa?

- Hayatımdan hiç çıkmadı ki; sokak tiyatrosu, belediye tiyatrosu, şehir tiyatrosu hep devam etti. Neyse, mezun oldum, diplomayı onlara verdim. Dedim “Buyurun size diploma, ben şimdi bu işi yapacağım”. Sonra Bahçelievler Belediye Tiyatrosu’nda, çocuk oyunlarıyla başladım. 8 ay sonra da televizyondan teklif geldi. Kendimi gösterebilmek için üç işte birden çalıştığım oldu.

◊ Yaşamınızı idame ettirmenize yetti mi bu işler?

- Turizm otelcilik okuduğum için kendi işimi de yapıyordum. Bir dönem rehberlik yaptım, Türk Hava Yolları’nda çalıştım. Okulun böyle bir avantajı oldu, geçim kaygısıyla her bulduğum işe atlamadım. Seçici davranabildim. Ne zaman ki tiyatro ve oyunculuktan para kazanmaya başladım, turizmi bıraktım.

Haberin Devamı

SADECE GÜLDÜRENE KOMEDYEN DENMEZ
◊ Kariyerinizin dönüm noktası nedir?
- Tabii ki “Tatlı Hayat”. Tam bir fenomendi. Ondan sonra da teklifler hep komedi tarzında geldi.

◊ Komedi daha mı zor?
- Bizde sadece komikseniz komedyen oluyorsunuz. Oysa yurtdışında dramayı da komediyi de başarıyla oynayabilen kişiye komedyen denir. O anlamda ben kendimi komedyen olarak görüyorum.

◊ Seyirci sit-com’ları özledi...
- Sadece seyirci değil, oyuncular da özledi aslına bakarsanız. Biraz daha gülelim, eğlenelim artık... Hatta “Tatlı Hayat”ı yeniden yapalım mesela... İnsanların bu vurdulu kırdılı dizilerden biraz uzaklaşmasından yanayım.

◊ Takım elbiseli 15 yaşında gençler görmeyelim yani...
- Yaa değil mi? Ve hepsi kirli sakallı. Bu algının değişmesi lazım.

Haberin Devamı

ERTESİ GÜN İŞİN VARSA BIRAK ALKOL ALMAYI SOĞAN YİYEMEZSİN
◊ Geçen gün katıldığınız bir panelde yaptığınız konuşma ses getirdi. Dediniz ki; “Türk sinema ve dizi sektöründe alkol ve uyuşturucu üzerine bir dünya kurulmuş durumda. ‘Ne olacak canım, herkes kullanıyor’ mantığı hakim. Yozlaşmış toplumda biz sanatçıların da payı var...”
- Evet cesurca söylenmiş bir cümleydi belki ama inandığım tam olarak bu.
◊ Çok sert bir genelleme gibi geliyor ama kulağa...
- “Bütün sinema ve dizi sektörü uyuşturucu ve alkole teslim” gibi bir iddiam yok. Öyle bir şey olabilir mi? Sektörde gerçekten örnek aldığımız birçok sanatçı da var.
◊ Sizin itirazınız neye tam olarak? Kimi hedef aldınız?
- Şöyle söyleyeyim, kötü alışkanlık edinmiş olabilirsin. Git evinde iç o zaman. Yalnızken ya da kendi kafandaki arkadaşlarınla birlikteyken iç, özel hayatın bizi ilgilendirmez. Ama bunun uluorta yapılmasına tahammül edemiyorum. Bunun için bana kızan da olabilir, “Sana ne” diyen de... Olsun, ben örnek alınan insanların, sanatçıların özel hayatlarına dikkat etmeleri gerektiğini söylemekten vazgeçmem.
◊ Bu durumun belli kesimlerde normalleştirilmesine itirazınız yani...
- Normal değil mi yani! Biz okulumuzda bu işin kulis eğitimini de veriyoruz. Ne alakası var diyeceksiniz, şöyle söyleyeyim... Kulis dediğiniz disiplindir. Evet hepimiz sosyal içiciyiz, hepimiz zaman zaman alkol alıyoruz. Ama ertesi gün işin varsa, sen geceden soğan sarımsak bile yiyemezsin, bırak alkol almayı. İyi bir oyuncu olmanın tek koşulu yetenek değildir, kuliste disiplinli, saygılı, özverili olacaksın. Dedikodu yapmayacaksın, kimseyi yargılamayacaksın, sete zamanında gideceksin. Öz disiplin, öz saygı ve öz ahlakını koruyacaksın. Afedersiniz ter bile kokmayacaksın.

SETTE ULUORTA SİGARA SARIP DA ÇOCUĞUMA KÖTÜ ÖRNEK OLAMAZSIN
◊ Bunların söylenmesine, anlatılmasına ihtiyaç var mı gerçekten? O kadar mı vahim durum?
- Evet, var. Ve benim bu kadar iyi yetiştirdiğim öğrencilerimin bulunduğu sette, çok saygı duyduğumuz, çok sevilen bir insanın uluorta sigara sarmasını, çocuğuma kötü örnek olmasını istemiyorum. Ben anne-baba kafasıyla bakıyorum ortama çünkü. Yapma bunu kardeşim. Git evinde iç içeceksen, kimsenin görmeyeceği yerde. Benim çocuğuma kötü örnek olma, buna hakkın yok.

◊ Yurtdışında nedir durum?
- Emin olun yurtdışında böyle bir şey yok. Onların iş disiplini çok sağlam. İşten, setten çıktıktan sonra ne yaptıkları da bizi hiç ilgilendirmez zaten. Benim derdim sette ve uluorta, görünen, bilinen mekanlarda yapılması.

◊ Zaten yurtdışında da uyuşturucu madde kullanımı ifşa olmuş yıldızlara pek iyi gözle bakılmıyor.
- E hoş bir şey değil ki. Kendini kaybediyorsun, dışarıdan kötü görünüyorsun, ağzın yüzün kaymış şekilde kötü fotoğraflar veriyorsun. Dedim ya, illa bu zıkkımı kullanacaksan, git evine ya da kendi kafandaki arkadaşlarının yanına, gözlerden uzak ne yapıyorsan yap.
Ama seni örnek alan, gözünün içine bakan tazecik insanlara bunu yapma. Ben şu an çocuklarımı nasıl kollayacağımı, hangi sete nasıl göndereceğimi düşünüyorum. Ya bir tanesini kaybedersem? Onların hocası benim. Onları refere eden yine benim.
Emin olun korkunç bir telaşın içindeyim. Diyorum ki girmeyin sinema, dizi sektörüne, tiyatro yapalım.
Ama onların da hayatlarını kazanması lazım. Tiyatro şu an hayatlarını idame ettirmelerine yetmez. Gerçekten bunlara nasıl sahip çıkacağımı bilmiyorum. Bu benim için bir sorumluluk çünkü.

◊ Neden sorumluluklarını bu kadar üstleniyorsunuz ki? Size düşen doğruyu göstermek, akıl vermek.
- Neden? Çünkü anne-babaları getirip bana emanet ediyor onları. “Asuman Dabak’sınız diye size çocuklarımızı gönderdik” diyorlar. Hadi bakalım buyur, ne yapacağım şimdi?

Haberin Devamı

Televizyonlarda kan gövdeyi götürüyor

Yazarın Tüm Yazıları