Nerede o eski bayramlar? diyerek...

Bir Ramazan Bayramı’nı daha “Nerede o eski bayramlar?” diyerek geride bıraktık.

Haberin Devamı

Unutmadan söyleyelim her kuşak, kendi eski bayramını bir biçimde yad edecek. Bugün “Nerede o eski bayramlar?” diyerek geçmişe uzanan bizler gibi yarın yetişkin olan çocuklar da bugünü anarak “Nerede o eski bayramlar?” diyecek.
Aslında her ömür kendi çocukluğunu arıyor. Ne kadar az sorumluluğun varsa ve sana ne kadar çok değer veriyorlarsa işte o bayram güzel bir anı olarak hatırda kalıyor. Kısacası bayramları güzel yapan şey zaman değil, o zaman içinde bizim çocuk olmamız ve el üstünde tutulmamızdır. İnsan her zaman sevilmek ister, hatta ödüllendirilmek. Bayramlar da istediğimiz giysinin alındığı, cebimize paranın konduğu, şeker topladığımız ve hemen herkes tarafından sevildiğimiz için biz yetişkinlerin kendini en korunaklı hissettiği anlardan bir tanesi. İşte bu yüzden zaman akıp geçtikçe o korunaklı ve özel olduğumuz anı hatırlıyoruz. “Nerede o eski bayramlar?” diyerek...

Haberin Devamı

DİL İNSANI VAR EDER

Ramazan Bayramı’nda yaşlıların ellerini öpüp hatırlarını sormak, belki birkaç dakika sohbet etmek usuldendir. Ben de bayramda memleketime gidip ninemin, dedemin elini öptüm. Bir başka aile dostunu ziyaret ettiğimde ise kullandığımız dilin farklı sözcüklerde nasıl kendini tekrardan yarattığına tanık oldum. 92 yaşındaki bir amca ile bayramlaştıktan sonra ayrılma vakti gelmişti. Spontane olarak sık sık gündelik dilde de kullandığımız “Kendine iyi bak!” cümlesi ağzımdan dökülüverdi. Yaşlı amcadan cevap gecikmedi, “Ben zaten hep kendimi gözetiyorum” dedi. Biraz gülüştük. Cevap güzeldi ve benim temennime belki de verilecek en güzel yanıt buydu. Terminoloji, kullandığımız dil yıllar içinde farklılık gösterebilir ancak mesele o farklı terminolojiyi doğru anlamlandırabilmek, akıl yürütebilmek. Arada yıllar olsa da bizleri var eden en önemli varlık dilimiz.

KÖY KAHVALTISI VE ÇORBA

Hazır bayramlardan bahsetmişken geçmişe doğru birkaç adım daha atalım. Yıllar önce annemizin elinden tutup pazara çıktığımızda domates ya da salatalık tezgahının önüne gelmeden o sebzelerin kokusunu duyardık. Oysa artık tezgahın yanına gittiğimizde bile o kokuyu alamıyoruz. Bazen, “Sorun bende mi?” diye düşünüyorum. Yoksa hormonlarda ve ilaçlarda mı? Bir köy kahvaltısı furyası aldı başını gidiyor. Herkes o pahalı yiyecekleri köylünün tükettiğini düşünüyor mu acaba? Belki de köy kahvaltısından kasıt organik olmasıdır; ama şunu söylemek gerek. Köyde sabah 8’de değil, gün doğumu ile birlikte başlar ve insanlar sabah kahvaltı yapmazlar, çorba içerler. Bu çorba da yöresel olarak farklılık gösterir. Örneğin bizim buralardaki çorba tarhanadır. Kahvaltılık ise köylünün tarlaya götürdüğü çıkının içindekilerdir. Kısacası kahvaltı kavramı sanayi toplumu ile yaşamımıza girdi. Postmodernizm ile de köy kahvaltısına dönüş yaptı. Yıllar önce dedemin üniversiteye gittiğimde sorduğu soru aklıma geliyor; “Sabahları ne yapıyorsun? Bir çorba içersin”. Artık köylerde bakkal ekmeği var, mevsimsiz sebze yiyoruz. Yaşamımız o kadar hızlı ki, lokantaya gidip oturup yemek yemeye ayıracak zaman yok. Sabah hala çorba içenlere selam olsun...

Yazarın Tüm Yazıları