Her inancın balığı

Yunus bir peygamber miydi, bir bilge mi? Yoksa hepsi birden mi? Farklı kültürlerin Yunus figürüne birlikte göz gezdirelim.

Haberin Devamı

Her inancın balığı

Yunus'un kurtuluşu.

İçinde bulunduğumuz kültür coğrafyasında Yunus Peygamber olarak tanınan kişinin, İslâmiyet ve Musevilikten önceki inançlarda da bulunuyor olması, en azından ismen, cismen ve konu itibariyle benzerlerinin varlığı, bir ortak tarihi figürü düşündürüyor doğrusu. O ortak tarihi figürü bilmiyoruz ama böylesi durumlarda bir figürün veya olayın genelde en eskisi “ilk” kabul edilerek arketip ilan edilir. Burada bir şey ilan edecek halimiz yok, konuyu uzmanlara bırakalım ve biz üzerimize düşeni yapıp, eldeki metinleri inceleyelim.

ZUNNÛN: BALIK SAHİBİ

Her inancın balığı

Haberin Devamı

Kitabı Mukaddes'e göre Pieter Lastman tarafından 1621'de çizilmiş bir Jonah. Balık onu karaya kusuyor.

Sondan başa gidersek hem düğümü çözmek kolaylaşıyor hem de işler giderek daha fazla düğüm oluyor. Hayır, yanlış okumadınız, tamamen kendimle çeliştim ama okudukça siz de bu tuhaf cümleye imza atmazsanız ben de ne olayım! Tarihsel süreçte en son dinsel metin Kur’an-ı Kerîm olduğu için ondan başlıyoruz. Kuran’da, Nisa, Enam, Yunus, Saffat, Enbiya ve Kalem surelerinde adı geçer. Bu surelere göre Yunus, vahyedilen ve hidayete erdirilenlerdendir, peygamberdir. Bir kavmi vardır ama kavmin adı Kuran’da söylenmez. O kavme kızarak onları terk eder, bir gemiye biner, gemide kura çekilir ve Yunus denize atılır. Onu büyük bir balık yutar, Yunus (Zunnûn: Balık sahibi olarak da geçer) büyük pişmanlık duyar, tövbeler eder, affa uğrar ve çıplak bir sahile atılır, kendisine gölge olsun diye kabak cinsinden bir ağaç biter. Nüfusu yüz bine ulaşan kavmine yeniden gönderilir ve kavmi bu kez -azap gördükten sonra- iman eder. Kuran’da anlatılan öykü bu. Yunus’un hangi kavme peygamber olarak gönderildiğini, kavmine neden kızdığını, neden gemiye bindiğini, gemide neden kura çekildiğini ve Yunus’un denize neden atıldığını bilmiyoruz. Bunları anlamamız için Tevrat’a bakmamız gerekiyor. Yani Kuran’dan önceki Kitap’a. Zaten Yûnus Suresi 37’nci ayet der ki: “Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır.” (T. Diyanet Vakfı Yayın No:86, 1998)

Haberin Devamı

NİNOVA’DAN YAFA’YA…

Her inancın balığı

Ninova'da Yunus Camii. DAEŞ tarafınan bu da yıkılmış.

O halde biz de Eski Ahit’e (Tevrat’a) başvururuz. 4 bağlık kısa Yunus kitabı (veya suresi), iki sayfaya sığar. Bölümün Türkçe ismi Yunus olmakla birlikte İngilizce metin başlığı Jonah’tır ve kimi kaynaklarda Jonas olarak da geçer. Bu metinde daha fazla detay var. Yunus, büyük Ninova (İbrani metinde ‘Nineve’) kentindeki insanları doğru yola sevk etmek üzere Rab tarafından görevlendirilir. Ninova, bugünkü Musul’un içinde. Böylelikle, Dicle Nehri’nin de kıyısında oluyor. Tevrat’taki metinde de Ninova’da neler olup bittiği yazmaz. Doğrudan Yunus’un kaçışına odaklanılır. Metne göre Yunus Yafa’ya inerek gemiye biner. Yafa, bugünkü Tel Aviv’dir. Akdeniz kıyısında, İsrail’de. Kudüs’ün limanı denebilir bu şehre. Fakat Ninova neresi, Yafa neresi. Araları, kuş uçuşu yaklaşık 1.000 kilometre. Yunus Yafa’da, Tarşiş’e giden bir gemiye biniyor. Tarşiş’in tam olarak neresi olduğunu bilmiyoruz. Birkaç olasılık var ama en güçlüsü, İspanya’nın güneyindeki bir kent. Değerli okurlar o şehri (Tartessos), “Herkül Sütunları Gerçeği” yazımdan hatırlayacaklardır. Linkini buraya alalım, ilgilenenler kolay ulaşabilsin. Herkül sütunları gerçeği | Tayfun TİMOÇİN | Köşe Yazıları (hurriyet.com.tr)

Haberin Devamı

FIRTINA VARSA GÜNAH MI VARDIR?

Derken büyük bir fırtına çıkıyor, herkes çok korkarak kendi ilahına yakarıyor. O sırada Yunus geminin içinde bir yerde uyuyor, kaptan ona gidip “Kalk sen de kendi Allah’ına dua et, belki kurtuluruz” diyor. Fakat fırtına devam ediyor. Bunun üzerine gemide bulunanlar, gemideki birinin yüzünden fırtına çıktığına o kadar eminler ki, kura çekerek o kişiyi bulmaya karar veriyorlar. Eğer gemiye gerçekten Yafa’dan binildiyse, Akdeniz’de sefer yapan bütün denizciler fırtınanın ne olduğunu çok iyi bilirler, bu şaşkınlık ve fırtınanın sorumlusu bir kişiyi aramayı, en azından bu aşamada anlamlandırmak kolay değil. Kura Yunus’a çıkıyor. Yunus’a rica ediyorlar, “Bize bildir lütfen, kimin yüzünden bu bela” diye. Yunus da İbrani olduğunu, Rabden çok korktuğunu söylüyor. Yunus’un meğer daha önce gemideki adamlara Rabden kaçtığını anlatmış olduğunu öğreniyoruz. Onun bu tavrına gemidekiler kızıyorlar ve diyorlar ki: “Sana ne edelim söyle. Fırtına giderek kuvvetleniyor.” Yunus da onlara “Beni denize atın. Bütün bu işler benim yüzümden” diyor. Fakat onu hemen atmıyorlar, biraz kürek çekerek kıyıya yaklaşmayı deniyorlar, olmuyor, dönemiyorlar. Ancak ondan sonra Yunus’u kaldırıp denize atıyorlar. Fırtına diniyor!

Haberin Devamı

ÇARDAK ALTINDA

Derken Rab tarafından gönderilen büyük bir balık gelip Yunus’u yutuyor ve Yunus, balığın karnında üç gün kalıyor. Bu süreyi dua ederek geçiriyor, Rab de balığın Yunus’u karaya kusmasını sağlıyor. Yeniden Ninova’ya gönderilen Yunus, (yani yeniden 1.000 kilometre) bu kez kavminin Rabbe iman etmesini sağlıyor. Aslında “Kırk gün sonra Ninova yıkılacak” diyor da onun üzerine iman ediyorlar demek daha doğru. Kuran’da geçen asma kabağı, bundan sonra ortaya çıkıyor Tevrat’ta. Rab Ninovalıların imanını görüp onları helak etmekten vazgeçince Yunus üzülüyor, bu kez Ninova’nın doğusuna gidip kendisine bir çardak yapıp altına oturuyor, Ninova’yı seyrediyor, başına bir şey gelirse görebilmek için. Bir gece Rab asma kabağını bitiriveriyor yerden, gölge olsun diye, Yunus buna çok seviniyor, ertesi gece yine Rabbin isteği doğrultusunda kurt vuruyor kabağı, bitki çürüyor hemen, Yunus çok dertleniyor. Rab de ona diyor ki, “Sen emeğini çekmediğin ve büyütmediğin asma kabağına acıyorsun, o kabak ki bir gecede çıktı ve bir gecede yok oldu. Ya ben, Nineve için, o büyük şehir için acımayayım mı? O şehir ki orada sağını ve solunu seçemeyen yüz yirmi binden ziyade insan ve birçok da hayvan var.” (Kitabı Mukaddes Şirketi, 2004, s.872-873, Yunus I-IV) Bu kadar. Sonrasını bilmiyoruz.

Haberin Devamı

ÇOK KALABALIK BİR BAŞKENT

Ninova, bugün Kuzey Irak’ta, Musul’un içinde, Tell Koyuncuk yani Koyuncuk Höyüğü olarak bilinen yeri merkez almış çok eski bir yerleşim. MÖ 7. bin yıldan bu yana meskûn. Assur İmparatorluğunun en önemli kentlerinden biri. MÖ 704-681 arasında tahtta kalan İmparator Sanherib, iktidarının başlarında (yani MÖ 8. yüzyılın sonunda) Ninova’yı Assur’un başkenti yapıyor. Dev saraylar ve İştar tapınağı ile ünlü kentte Tell Nebî Yunus isimli bir de tepe var. Burada Yunus Peygamber’in mezarı olduğu düşünülen yere çok sonraları bir türbe yapılmış. İştar Tapınağı’ndan surlar boyunca güneye doğru gidilince Nebi Yunus tepesine varılabiliyor. Sanherib’den sonra Ninova, Babilliler tarafından ele geçiriliyor, yakılıp yıkılıyor, yazılı eserleri alınıp Babil’e götürülüyor. Bu arada Ninova’dan geçen Dicle Nehri’nde, nehir taşımacılığı binlerce yıl yapıldı. Ninova’dan gemiye binen, Bağdat’ta inebilir, inmezse Basra Körfezi’ne kadar gidebilir. Olayın Akdeniz ve Kızıldeniz bağlantılarının, sonradan ortaya çıktığını düşünüyorum. Biz de binelim kayığa Ninova’dan, inelim güneye, uzanalım Babil’e.

BEROSSOS’UN AKTARDIĞI

Her inancın balığı

Cami el-Tavarih'ten Yunus tasviri.

Babil’deki Bel Marduk tapınağına bağlı Berossos isimli bir rahip var, MÖ 290-280 dolaylarında birkaç eser yazdığı için yaşadığı dönem de o aralar. MÖ 3’üncü yüzyıl insanı. Berossos ismi, Yunanlaşmış bir isim. Çünkü bölge, çok kısa süre önce bölgeyi ele geçiren Büyük İskender’den sonra Yunanca ağırlıklı kültürel etkinliklere sahne oldu ve Berossos’tan alıntı yapan yazarlar, Yunanca kullandı. Adamcağızın gerçek Akkadca adı Bel-re-uşuru. “Bel onun çobanıdır” anlamına geliyor. Bel, Baal, Marduk, bunlar hep aynı tanrının Yakındoğu’da kullanılan dönüşümlü isimleri.
Bakınız bu Berossos, Babil’deki çivi yazılı tabletleri, Yunancaya aktarıyor. Bu yolla elimize geçen bir Babil metni, bize Büyük Tufan’dan sonra meydana gelen bir şeyi anlatıyor:
“Babil’de başka yerlerden gelme pek çok insan Kalde’ye yerleşmiş ve burada kaba saba, eğitimsiz, hayvanlar gibi yaşamaktaydılar. (Kalde, Mezopotamya’nın Basra Körfezi’ndeki kıyı kesimi.) O zamanlar yılların birinde olağandışı bir canavar Kızıldeniz’den çıkıp kıyıya ayak bastı, Oannes’ti adı. Bütün bedeni balık bedeni gibiydi, kafasının altında başka bir kafa (insan kafası) sıkıştırılmıştı, insanın ayakları gibi ayakları da vardı; (…..) Ağzına yiyecek namına hiçbir şey koymadan insanlar arasında günlerini geçiren bu canlı varlık, insanlara yazmayı, her tür bilim ve tekniği, kent kurmayı, tapınak inşa etmeyi, hukuk ilmini ve geometriyi öğretti; onları tahıl ekmenin ve meyve hasadının bilgisine vakıf kıldı. Hülasa, uygar bir yaşamı oluşturan ne varsa hepsini bahşetti. Öyle ki o zamandan beri hatırı sayılır hiçbir şey bulunmadı. Oannes adındaki bu canavar, güneş batarken yeniden denize dalıyor, geceyi suda geçiriyordu. Çünkü hem suda hem de karada yaşayabiliyordu. Daha sonra ona benzer başka varlıklar da çıktı ortaya.” Sonra, her birini Tufan öncesi hükümdarlıklara bağladığı altı “balığın” daha ismini sayar. (Mezopotamya Mitolojisi, J.Bottero, S.N.Kramer, Ç.:A.Tümertekin, T.İş Bankası, Kültür Yay., 3. Baskı, 2019, s.223-224) Oannes ve diğer altı “çok şey bilen bilge” canlı, Tufan öncesinde hükümdarların yanında “apkallu” idiler. Sümercesiyle “abgal”. Yani, bilge ama doğaüstü ve masalsı kişilik. Ünlü Yedi Apkallu veya Yedi Bilge mitidir bu. (Bizde de vardır: Kırklar, Yediler… Bunu daha sonra ele alırız.) Oannes isminin Yunus ile bağlantısını fark ettiğinizden eminim.

AZTEKLERİN BALIKLARI

Her inancın balığı

Balık kılıklı bilgeler-apkallu-, tanrı Ea ile konuşuyorlar.

“Tufan’dan sonra dünyayı dolaşıp tarımı, yazıyı vs. öğreten bilge insanlar” ve “her yeri su bastığı için balık olan bilge kişiler” kalıpları, tahmin ettiğimizden de yaygın ve kadim. Kadim derken, ne kadar eski olabilir yani? Bir anda Yakındoğu ve Mezopotamya’dan çok çok uzağa, Amerika kıtasına gidelim. Aztekler, yani Meksikalıların ataları, mitolojilerinde yaratılış döngülerini aktarırlar. Yani dünyada yaşam (ki onlar evren der), belirli aralıklarla yok olur, sonra yeniden kurulur. Bu “kadim” geleneğe göre evrenin dördüncü yok oluşu, tufan ile olmuştur ve sağ kalanlar balığa dönüşmüşlerdir!

HİNDULARIN KUTSAL BALIĞI

Hinduizmin öncüsü Vedalar döneminden kalma metinlerde de, ki hepsi çok uzun zaman süren sözlü geleneğin kaleme alınmasıdır, Manu adlı önemli karaktere bir balık gelir ve tufan olacağını haber verir. Ona bir gemi yaptırtır ve tufan koptuktan sonra da gemisindeki Manu’ya Himalayalar’a doğru yol gösterir. Gemi, Himalayalar’da karaya oturur. Tek kurtulan Manu’dur, bunu da, Tanrı Vişnu’nun bir avatarı olan balığa borçludur, insanlık yeniden kurulur. (Bazı anlatılarda Manu ve Yedi Bilge kurtulur.)
Ne yazık ki yerim bitti. Ama tufan-balık-Yunus-Oannes-Jonah derken, işin sandığımızdan daha derin, çok daha eski bir geleneğe dayandığını sanırım net gördük. Nasıl?.. Hem düğümü biraz çözdük hem de daha beter düğümlemedik mi?
NOT: Memeli bir hayvan olan yunus, kesinlikle “balık” değildir. “Yunus balığı” denmez.

Yazarın Tüm Yazıları