Bu haçlılar neden sefer etti?

 Haçlı seferlerinin motivasyonu sadece dinsel değildi.

Haberin Devamı

Bu haçlılar neden sefer etti

Uğruna çok canların yok olduğu Tapınak Tepesi. Bugün Kubbetü’s-Sahra ve Mescid-i Aksa ile derli toplu bir hali var.

638 yılında Halife Hz. Ömer, beyaz bir deve üzerinde Kudüs’e girince, kentin rütbece en büyüğü olan Partik Sophronios onu karşıladı. Halife, ilk iş olarak Hz. Muhammed’in göğe yükseldiği (miraç) Tapınak Tepesi’ni görmek istedi. Elbette o dönemde Mescid-i Aksâ ve Kubbetü’s Sahra henüz yoktu. Aslında hiçbir şey yoktu çünkü Süleyman Tapınağı olarak bilinen, yüksekçe bir platformda inşa edilmiş, tarihin en önemli mabetlerinden biri olan tapınak, en son MS. 70’te Romalılar tarafından taş taş üzerinde kalmayacak şekilde yıkılmıştı. Hz. Ömer’in gördüğü, işte bu yıkık manzaraydı. Hz. Ömer burada dua etti.
Halife bunun ardından, geçen hafta yapım öyküsünü paylaştığımız, Hz. İsa’nın ilk defin yerinin üzerine inşa edilmiş Kutsal Mezar Kilisesi’ni ve yine Hıristiyanlarca kutsal olan diğer yerleri görmek istedi. Kutsal Mezar Kilisesi’ni dolaşırken namaz vaktinin geldiğini fark eden Halife, namaz kılmak istedi ve Partik’e, seccadesini nereye serebileceğini sordu. Patrik de, bulunduğu yere serebileceğini söyledi. Hz. Ömer’in yanıtı çok anlamlıdır (mealen): “Adamlarımız arasında mutaassıp olanlar var. Burada namaz kılacak olursam bu kiliseyi İslâm adına sahiplenip camiye döndürebilirler. En iyisi namazımı başka bir yerde kılayım.” Birkaç metre öteye gider ve namazını orada kılar halife. İşte tam o namaz kıldığı noktada bugün mütevazı Ömer Camii yükselir. İnternette Ömer Camii diye aradığımızda karşımıza Kubbetü’s Sahra çıkar. Bunun nedeni, Hz. Ömer’in Muallak Taşı’nı bulup ardından oradaki döküntüleri temizlettikten sonra sazlardan bir camii alanı oluşturarak ilk kez on bin kişi ile namaz kılmasıdır. Ancak Kubbetü’s Sahra’nın inşasına yaklaşık 50 yıl sonra başlanacaktır.

ÇOK ŞEY OLDU

Haberin Devamı

Bu haçlılar neden sefer etti

Haberin Devamı

1337’de çizilmiş bir resim. Haçlılar Doğu’ya gidiyor.

Bunu neden anlattım? Sevimli bir Ramazan yazısı olsun diye değil, Haçlı seferleri denen döneme bakış açımızı biraz değiştirebilmek için. Çünkü Haçlı seferlerini dinler savaşı olarak görme eğilimi çok güçlüdür ancak Hıristiyanların kutsal kentinin İslâm’ın eline geçmesi (638) ile Hıristiyanların Kudüs’ü (sözde) geri almak için yola çıkmaları (1096) arasında 458 yıl vardır. Yani, 4,5 asır Kudüs’ü Müslümanlar’ın eline bırakanların, bir anda celallenip, “Yetti gari, gidip geri alalım Kudüs’ü” demiş olmaları pek olası değil. Hele hele onca zaman istedikleri gibi ellerini kollarını sallaya sallaya Kudüs’e girip çıktıkları, kutsal şehirde zaten birçok Hıristiyan’ın yaşadığı biliniyorken… Hıristiyan’ın yaşadığı biliniyorken… O halde soralım: Ne oldu da bu adamlar Avrupa’dan Kudüs’e kadar onca yolu göze aldılar?
Sonda söylenebilecek türden bir şeyi hemen söyleyelim ki beklenti doğmasın: Bunun bir tek sebebi yok. Doğrusu, tarihteki pek çok başka olay gibi farklı olayların bir araya gelişiyle ortaya çıkan bir olgudur Haçlı seferleri. Yani, şapkanın altından öyle bir sebep çıkacak ki şaşkınlıktan hepimiz küçük dilimizi yutacağız gibi bir durum asla söz konusu değil. O halde ne diye okuyalım biz bu yazıyı? Okuyalım çünkü, Haçlı seferlerinin sadece ve sadece din savaşı zannediliyor olma yanılsamasını bir parça düzeltmemiz gerek.

Haberin Devamı

ENDÜLÜS… AVRUPA’NIN UCU

Her şeyden önce, Avrupa’nın İslâm’la bir derdi zaten vardı ama bu gerilimin getirdiği çatışma, sanıldığı gibi “Kutsal Topraklar” adı verilen Ortadoğu şehirlerinde değil, Avrupa’nın neredeyse kalbindeydi. İspanya’nın İber Yarımadası, 711 yılında Kuzey Afrika’dan şimşek gibi gelen Tarık bin Ziyad ve ordusunun ardından hızla İslamlaşmış, bizim sonradan Endülüs Emevî Devleti adını verdiğimiz ayrı bir dünya haline gelmişti. Her türlü çatışmaya rağmen, mesela tıpkı Antakya gibi üç dinin barış içinde yaşadığı, kültürel alışverişin huzurla gerçekleştiği ve hiç şakası olmayacak şekilde dünya biliminin merkezi denebilecek bir konuma ulaşmıştı Endülüs. Müslümanlar, Yahudiler ve Hıristiyanlar, aynı sokaktaki tapınaklarına gidip barış, içinde ibadetlerini yapabiliyorlar, birbirlerinin eserlerini çeviriyorlar, her alanda bilim konuşuyorlardı. Ama bölgenin hâkimi Müslümanlardı. Ve kimse kendi mahallesinde başkasının borusunun ötmesini istemez!

BATI ÇÖKÜNCE…

Haberin Devamı

Fakat İslâmiyet’in ortaya çıkışından daha da önce aslında Avrupa’yı sarsan bir dizi olay başlamıştı çoktan. Kuzey’den gelen barbar kavimler (Gotlar, Germenler, Franklar vs.) Roma’yı ele geçirmiş, dördüncü yüzyılda Roma İmparatorluğu’nun batı kısmını ortadan kaldırmışlardı. Ardından da orada şunun krallığı, burada bunun krallığı diye bir sürü yerel hareket ve savaş, Avrupa’yı kemiriyordu. Roma İmparatorluğu sayesinde Avrupa’da bir ortak bilinç oluştuysa bile barbarlar geldikten sonra bu bilinç zarara uğramıştı. Yani, üç asın sonra güzel kızlar Endülüs’te raks ederken, Avrupa’nın içinde pek çok yara vardı ve yaraların kabuk tutmasına bile fırsat kalmıyordu neredeyse.

HUZUR YOK

Haberin Devamı

Bu haçlılar neden sefer etti

Sevilla’daki saray, bütün kültürlerin izini taşıyor

İşte Batı Roma’nın 395’te tamamen ortadan kalkması ve ardından Büyük Konstantinus’un (geçen haftaki yazıya bakılabilir) zamanında kurulmuş İstanbul’un, Roma İmparatorluğu’nun yegâne başkenti oluşu, tarihin ilginç bir döneminin başlangıcıdır. (Zaten Ortaçağ da bu olayla başlar.) Bizim Bizans İmparatorluğu dediğimiz ama kendilerine asla Bizanslı dememiş (hatta Bizans lafını belki de hiç duymamış) olan Doğu Romalılar (yani Arap dilinde Rûmlar) İtalya’dan Arap topraklarına kadar imparatorluğun tek hâkimi kaldılar. Fakat ne batıda barbarlar yüzünden huzur kalmıştı, ne de yerel ayaklanmalar yüzünden doğuda. Hele İslâm ortaya çıktıktan sonra.

PARA, PARA, PARA…

Bu haçlılar neden sefer etti

Sonradan yapılmış tadilatlarla epey şatoya benzemiş olsa da, görkemiyle hâlâ eski günlerini çağrıştırışyor El Hamra Sarayı.

Avrupalı, iç kavgaları yüzünden hayli fakir düşmüştü ki zaten hiç de öyle ele avuca gelen bir zenginlikleri olmamıştı (Roma dışında), doğudaki karışıklıklar yüzünden İstanbul’un kontrolündeki doğu-batı ticareti de sekteye uğrama tehlikesi altındaydı. İslâm öncesi İran’daki egemenlikler, Bizans’ın başının derdi haline gelmişti, sık sık askerî önlemlere başvuruluyordu, bu da hazinenin hızla boşalması, ticaretin durması gibi sonuçlara sebep oluyordu. Ticaretin sıkıntıya girmesi, Suriye, Mısır, Antakya tacirlerini de sıkıntıya sokuyordu. Zaten yukarıda bahsettiğimiz yerel ayaklanmaların tamamına yakınının temelinde bu vardı. Yani para vardı!

BENİM TEOLOJİM SENİN TEOLOJİNİ DÖVSÜN!

Diğer taraftan, İstanbul patrikliği ile adı sonradan “papalık” olan Roma Patrikliği arasında teolojik bir tartışma da eskiden beri sürüp gidiyordu. Hz. İsa’nın mahiyeti ile ilgili bir tartışmaydı bu ve sıradan insanların çok da umursamayacakları türden bir şeydi. Bununla birlikte Yahudiler de, kendi içlerinden çıkan ve sapkınlık olarak değerlendirdikleri Hıristiyanlara zarar vermek için pek fırsat kaçırmamaya çalışıyorlardı. Mesela İslâm öncesi, 614 yılında İranlıların Kudüs’e girmesi, Yahudilerin yardımı ile mümkün olmuştu. Başka bir şekilde söyleyecek olursak, Hıristiyan âleminin içinde hem Yahudiliğe hem Roma Patriğinin sözünü dinlemeyen İstanbul Patrikliğine ve elbette hem de apansız ortaya çıkan ve pek çok şeyi değiştiren Müslümanlara karşı bir tepki doğmuştu ve bu tepki de giderek büyüyordu.

AİLE İÇİ ŞİDDET

Tüm bunlar yetmezmiş gibi sahneye bir de Türkler girdi! Üstelik çok hızlı hareket ediyorlardı ve Bizans (Doğu Roma) topraklarında giderek artan bir tempoda kayıplara neden oluyorlardı. Anadolu’da düzenlenen akınlarla başa çıkabiliyordu Bizans ama bazı beyler, sorun yaratıyordu. Mesela Çaka Bey. Rum (Romalı) gemiciler ve Türk askerlerden oluşan bir filo kurmuştu, Bizans donanmasını alt etmişti ve Avrupa topraklarına geçmek için gün sayıyordu. Türkler, Çaka Bey kumandasında Avrupa’ya doğru akınlara girişmek üzereydi. Neyse ki Çaka’nın damadı ve Anadolu Türklerinin başı Kılıçarslan, kayınpederini öldürdü de Türkler Avrupalara kadar gidip yorulmaktan kurtuldu! (Evet Kılıçarslan’ı gaza getiren bir mektup yazmıştı Bizans İmparatoru, “yerinde gözü var” diye, ama gaza gelmek ve kayınpederini öldürmek, Kılıçarslan’ın kendi seçimiydi.)

NİHAİ TABLO

Bu haçlılar neden sefer etti

El Hamra Sarayı’nın bahçesinden bir detay. Zarafet böyle bir şey olsa gerek.

Bizans iyice küçülmekteydi, paralar suyunu çekmişti, toprakları kaybolduğu için asker devşiremiyordu, zaman zaman ittifak yapsalar da Türkler iyice burnunun dibine gelmişlerdi, Doğu topraklarında büyük huzursuzluk vardı, batı zaten kendi başına buyruk hale gelmişti, Roma’da Papa kimseye söz geçiremiyordu, Avrupa’nın kalanında fakir ve sefil denebilecek bir hayat varken İspanya’nın İber Yarımadası’nda mükemmel sayılabilecek bir yaşantı vardı ama kontrolü Müslümanların elindeydi.

DİNİ KULLAN, KİTLELERİ KOŞTUR

Özetleyecek olursak Türkler, güç kavgası ve elbette para gibi ana sebepler vardı ilk Haçlı seferi için Papa II. Urbanus’un çağrıda bulunmasına. Ama binlerce kişiden oluşması gereken bir orduyu oluşturmak, bu ordunun lojistik hizmetlerini, yemesini içmesini temin etmek (hepsi para bunların) ve batıda birbiriyle kavgalı küçük ülkelerin bu olaya destek vermesini sağlamak için ne söylenebilirdi? Din, en güzel enstrümandı işte! Halkın kutsal değerlerini üstüne basa basa kullanan her tarihsel karakter, bir şekilde kitleleri harekete geçirmiştir. Sümerlerden beri böyle olmuştur bu. Sonradan anladığımız kadarıyla Urbanus’un bile beklemediği bir katılım oldu “Kutsal Savaş”a. Haçlı seferlerinin parolası da ne oldu biliyor musunuz: “Bu Tanrı’nın isteği!” Kim nereden biliyorsa Tanrı’nın ne istediğini! Ama inandı herkes.
Seferleri maddi açıdan destekleyen krallar ve senyörler de “doğu-batı ticaretini ele geçirmek ve verdiklerinden çok daha fazlasını geri almak” fırsatını elbette görmüşlerdi. Yaklaşık 200 yıl süren Haçlılar döneminde, tek zengin olan, başta Venedik olmak üzere İtalyan deniz devletlerdi idi. (Geçen haftaki yazıda biraz daha ipucu var bu konuda.) Parasal olmasa da başka konularda çokça faydası oldu Haçlı seferlerinin Avrupa’ya ama onları da gelecek hafta, Bayramdan sonra seri olarak ele alacağız. Bu vesileyle tüm dostların Ramazan Bayramı’nı kutlar, sağlık dilerim.

BU HAFTA SONU HAVA VE DENİZ

BİRAZ DA ÜŞÜYELİM

Sıcaklardan çok mu şikâyet etmiştik bilemiyorum ama bize de yaranılmıyor! Soğuk denebilecek bir serinliğe merhaba! Ama buna olumlu gözle yani biraz Polyannacı bakarsak, sokağa çıkma yasağında dışarıya çıkma isteğimizi azaltacak bir hava ile karşılaşmış olmanın ne güzel bir şey olduğunu fark edebiliriz. (Elimden geleni yaptım, gerisi sizin elinizde.) Efendim bugün biraz yağış aldık galiba ama buna bayram temizliği demek mümkün. Sonrasında bulutlar dolaşıyor ama şimdilik yağış beklenmiyor. Hava serin, rüzgâr aralarda poyrazdan coşabilir. Amaan, neyse ne, keyfimiz ve sağlığımız yerinde olsun da… Mutlu bayramlar efendim.

 

Yazarın Tüm Yazıları