‘Atatürk anayasalarına dönmek’

CUMHURBAŞKANI Atatürk aynı zamanda CHP Genel Başkanı’ydı. Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, cumhurbaşkanının aynı zamanda parti başkanı olmasını savunurken şöyle konuştu:

Haberin Devamı

“Bizim yaptığımız Atatürk anayasalarına dönmektir. Cumhurbaşkanı’na siyasi sorumluluk getirdik, yanlış mı yaptık?”

Bozdağ denetim ve dengenin nasıl sağlanacağından da bahsetmedi.

Halbuki başkanlık veya parlamenter, bir sistemin iyi işlemesinin de demokratik olmasının da önşartı denetim ve denge mekanizmalarıdır.

Sistem konuşmak, bu ilkeleri konuşmaktır.

‘PARTİ DEVLETİ’

Fakat iktidar sözcüleri hangi makama hangi yetkileri verdiklerini, bu yetkilerin nasıl dengelenip denetleneceğini anlatmıyor.

Ortada makul olarak “anlatılabilir” bir taslak olmayınca, böyle tarih referanslarıyla veya “iki kaptan gemi batırır” gibi içeriksiz benzetmelerle konuşuyorlar.

Bozdağ’ın “Atatürk anayasalarına dönüyoruz” sözü de böyledir.

Evvela 1921 Anayasası’nda devlet başkanlığı düzenlenmemişti.

Haberin Devamı

1924 Anayasası’nda ise başbakan ve bakanlar kurulu vardı, yani tamamen parlamenter modeldeydi; Osmanlı anayasaları da parlamenter nitelikteydi.

Belli ki iktidara cazip gelen tek unsur, Atatürk ve İnönü’nün partili cumhurbaşkanı olmalarıdır.

Fakat o zaman rejim resmen “parti devleti”ydi, o yüzden devletin ve partinin başkanları aynı kişilerdi.

Temel sorun buradadır.

ATATÜRK DÖNEMİNDE

Sayın Bozdağ Atatürk ve İnönü’nün partili cumhurbaşkanı olduklarını hatırlatarak “tarafsızlıklarına halel mi geldi?” diye soruyor!

Hayret! Elbette tarafsızlıklarına halel gelmişti.

Dahası, 21. yüzyılda devlet başkanları için “tarafsızlık” ölçüsü 1930’lar ve 40’lardaki “parti devleti” olabilir mi?!

Cumhuriyet’in ilanından önce eylül ve ekim aylarında cumhurbaşkanının partili ve otoriter veya partisiz ve sembolik olması çok tartışılmıştı.

Hüseyin Cahit ve Ahmet Emin gibi Batı tipi rejim isteyenler “Gazi Paşa Hazretleri”nin partisiz ve “devletin başında bir milli rehber” durumunda olmasını ve ülkede çeşitli partilerin bulunmasını savunuyorlardı.

Yunus Nadi ve Celal Nuri gibi “inkılapçılar” ise partili ve üstün yetkilere sahip cumhurbaşkanı olmasını istiyordu. Güç, Gazi’nin elinde bulunduğu için bu ikincisi gerçekleşti.

Ahmet Emin, “yaşadığı tecrübelere bakarak” 47 yıl sonra yazdığı anılarda “partisiz ve milli rehber bir cumhurbaşkanlığı” daha iyi olurdu, diye yazacaktı.
İnönü de Faik Ahmet Barutçu’ya otoriter uygulamalarda hata ettiklerini anlatmıştır.

21. YÜZYILDA!

Haberin Devamı

1930’lar dünyasında bunları anlamak mümkün. Yine de faşist modelde veya Baas modelinden değil, Batılı demokrasiyi amaçlayan, mekteplerde bunu okutan bir otoriter rejimdi.

21. yüzyılda o rejime hele de “Tarafsızlıklarına halel mi geldi!” diyerek referans yapılması vahimdir.

Yeni taslakta devlet başkanlığı ile parti başkanlığı birleştirildiği gibi, denetim ve denge mekanizmaları çok ama çok zayıflatılmaktadır.

Meclis, bütün yürütme erkini elinde toplayacak olan cumhurbaşkanını denetleyemeyecektir.
Demokratik başkanlık sistemlerinin aksine, cumhurbaşkanının hiçbir işlemi Meclis onayına tabi olmayacaktır!

İktidarın milletvekillerini de partili cumhurbaşkanı belirleyerektir.

Haberin Devamı

Böyle bir Meclis denetim yapamaz.

“Meclis’i güçlendiriyoruz” sözü mutlak yanlıştır, aksine zayıflatılmaktadır.

AYM ve HSYK üyelerini cumhurbaşkanı ile partisi belirleyecektir! Yargı bağımsız olabilir mi?

En önemlisi, anayasanın “gizli oy” hükmüne meydan okuyarak açık oy kullanan bir siyasi kültürün bu muazzam yetkileri nasıl kullanacağından kim emin olabilir?

Yazarın Tüm Yazıları