Sardelle

PASAPORT iskelesinden çıkıp Akdeniz Caddesi’ne ulaştığınızda sağ tarafta bir mekan gözünüze çarpar.

Haberin Devamı

 

“Sardelle” 2014 yılından beri faaliyet gösteren maksimum 40 kişilik kapasitesi ile “kendine özgü, başına buyruk” bir özel “meyhaneye temayüllü” halk lokantasıdır.
Mekanın sahipleri Serdar Özat ve eşi Nadia, isimden de anlaşıldığı üzere, deniz mahsulleri üzerine makul fiyatlarla çok şaşırtıcı menüler sunarlar.
Bizim öğlen yemeklerinde sıklıkla gittiğimiz bir yerdir.
Nadia Hanım, eğitimini, yüksek lisans dahil Rusya’da tamamlamış mektepli bir aşçı olarak direksiyondadır.
Sardelle’de ne var derseniz...
Benim favorilerim; pesto soslu mezgit makarna, ıspanak yatağında levrek, sardalya böreği, mevsiminde palamut ızgara ve balık çorbasıdır. Yemeğin sonunda “yetişenin yediği” enginar tatlısı ile kendinizden geçeceğiniz kesindir. Özetle belirtelim ki, lezzetli ve becerikli bir kepçe ile karşı karşıya kaldığınızı hemen hisseder ve yaşarsınız.
Serdar Bey, filozof karakterli bir insan. Gazi Eğitim’in Nefesli Sazlar Bölümü’nden mezun. Tipik Ankara kültürü almış bir kişi.
Hani, özellikle arkadaş grupları için sıcak ve keyifli bir ortam Sardelle. Öğlen ve akşam taamında tarzı olan bir mekan. Tavsiye olunur...

Haberin Devamı


Tercihler dönemecine
yaklaşırken

YABANCI para zorunlu karşılık oranları 200 baz puan artırılınca piyasadan 4 milyar doları aşan bir döviz likiditesinin çekilmiş olacağı hesaplanıyor.
Hani ekonomi yönetimi elinin altındaki döviz miktarını bu kararla artırmış oluyor.
İlk akla gelen bu karara piyasaların olumlu tepki vermeyeceğidir.
Ancak, dövizde herhangi bir hareketlenme olmadı.
Muhtemelen, yabancı yatırımcı “Merkez’in rezervi güçlendi” diye yorumladı.
Oysa devlet, netice itibariyle, kendisinin olmayan döviz mevduatından, tedbir amaçlı da olsa emanetine transfer yapıyor.
Burada tepki göstermesi gereken tabii ki, yurtdışı kreditör, yani borç alacaklısı değildir.
Neticede Türkiye yerleşiklerinin parası artırılan karşılık oranında Merkez Bankası’nın brüt rezervine gönderilmektedir.
Vurgulamak istediğimiz, üçlü ayrımda enteresan bir saflaşmanın başlamasıdır.
Devlet, yurtdışı döviz alacaklısı ve Türkiye yerleşiği sınırlı sayıda döviz mevduat sahibi, hep birlikte saç ayağıdır.
“Yorgan kavgası” yaklaşırken ilk ikisinin üçüncüye karşı uyumlu eyleme girmeleri sürpriz değildir.
Neticede yurtdışı kreditör borç vermiş (450 milyar dolar), Türkiye yerleşiği bu tutarın bir kısmını kendi adına mevduat yapmıştır (180 milyar dolar). Yabancı, bu para benim param diye düşünürken, bir ikilemde olan ekonomi yönetiminin dış kreditörden yana tavır koyması ülkenin uzun dönemli menfaatleri açısından mantıksız değildir.
Neticede bir fatura ödenecekse, tabii ki, bu faturayı necip halkımız üstlenecektir.
“Necip halk” derken, büyük mevduat sahiplerini kastediyoruz. Onlar bu aşamada “bekle gör” tutumuna geçip, serinkanlı ve mutedil bir davranıyor.
Hani, ekonomi yönetiminin bu neviden aldığı tedbirler, en azından “kambiyo kısıtı, dövize el koyma” gibi sert önlemlerle bir yönü ile mücadele etme anlamındadır ve piyasa oyuncularının panik ataklarını önler.
Yeterli midir derseniz?
Bilemiyoruz, yaşayıp göreceğiz.

Yazarın Tüm Yazıları