“Emekli olunca Türkiye’de kalmak isterim”

Bugün sizi çok sempatik bir adamla tanıştırmak istiyorum: SushiCo’nun executive şefi Yutaka Hoshino. Biz onun suşilerine o da bizim zeytinyağlılarımıza hayran. Ama Türkiye’ye ilk geldiğinde yediği dometeslerin tadını, kokusunu çok özlediğini söylüyor.

Haberin Devamı

Japon şef Yutaka Hoshino 27 yıldır Türkiye’de. Başka Uzak Doğu restoranlarından sonra 22 yıldır SushiCo’nun executive şefliğini yürütüyor. Bütün bu zaman içinde Uzak Doğu mutfağına bakışımızdaki değişimi gözlemleme şansı bulmuş.
“İlk zamanlarda Türkler suşiye mesafeliydi” diyor: “Hatta çubukla dürtüp çiğ balık canlı mı diye hareket edip etmediğine bakanı bile gördüm. Zamanla Uzak Doğu mutfağına ilgi de beğeni de arttı. Özellikle gençler yeni tatları deneyimlemeye daha açık...”
Bütün bunları hafif aksanlı ama gayet akıcı Türkçesiyle anlatıyor. “Elimden geldiğince çok konuşmaya çalışıyorum ama Türkçe yazamıyorum ve okuyamıyorum” diye eksikliğini dile getiriyor: “Japonca da Türkçe de aynı soydan geliyor, geçmişlerindeki kardeşliklerinden dolayı iyi konuşabildiğimi düşünüyorum.”

Haberin Devamı

“Emekli olunca Türkiye’de kalmak isterim”

Biz suşiyi sevdik, peki o Türk mutfağından en çok hangi yemekleri seviyor diye merak ediyorum. En çok zeytinyağlıları sevdiğini anlatıyor: “Japon mutfağında zeytinyağlı yok, bu nedenle benim için çok özel ve lezzetli...”
Ama önemli de bir sitemi de var Hoshino Usta’nın: “İlk geldiğim zamanlardaki yani 30 yıl önceki domatesler çok güzeldi, onların kokusunu, tadını çok özlüyorum.”
İstanbul’a Londra’dan gelmiş. En çok insanlara şaşırmış. Kimi “Naber kanka” diye çok samimi davranıyormuş, kimi de “Merhaba” deyince cevap bile vermiyormuş. Zamanla alışmış.
Hayatının neredeyse yarısını Türkiye’de geçirmiş.
Peki emekli olunca ne yapacak? Japonya’ya mı dönecek? Bunu da soruyorum Yutaka Hoshino’ya.
“Ne zaman emekli olurum, emekli olunca nerede yaşarım bunu şu an bilmiyorum” diye cevaplıyor: “Ama burada çok dostum var. Türkiye’yi çok sevdiğim için burada kalmak isterim...”

4 milyon porsiyon California roll

Türkiye’de en çok satan suşiyi merak ettim. Bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en çok rağbet gören çeşit California roll’muş. 52 şubede Türkiye’nin en çok California roll yapan adamı Hoshino Usta ve ekibi 22 yılda bu suşiden yaklaşık 4 milyon porsiyon yani 32 milyon adet satmış.

Haberin Devamı

Takipçiye göre oyuncu seçimi

Takipçi sayısına göre dizilere oyuncu seçme tartışmasına en son Engin Altan Düzyatan dâhil oldu.
Şöyle diyor usta oyuncu: “Böyle bir durumlar olduğunu duymuştum. Benim bir için bir ölçüt değil, ben oyunculuğa bakarım ama bir yandan da dünya buraya doğru ilerliyor...”
Kolayca taraf olunacak bir konu değil bu. Mesela siz... Dizi çekecek bir yapımcı ya da yönetmen olsanız... Neye göre karar verirsiniz kimi oynatacağınıza?
En başta, rolünün icabını yerine getirebilecek kadar bir oyunculuk yeteneği olması lazım tabii.
Başka?
Güzel ya da yakışıklı olması gerek sonra. İnsanlar fiziksel olarak beğendikleri kişileri izlemeyi daha çok seviyorlar çünkü.
Başka?
Disiplinli, ciddi, hevesli ve hırslı olması lazım. Milyonlarca para dökülüyor dizilere. Oyuncunun “Ben tükenmişlik sendromuna yakalandım” diye projeyi pat diye ortada bırakmasını istemez kimse.
Başka?
Mümkün mertebe tanınmış bir yüz olsa daha iyi elbette. Yapımlar arasında öyle büyük bir rekabet var ki işe halkın bildiği, sevdiği bir isimle başlamak, sıfırdan tanıtacağınız birine göre 1-0 avantaj anlamına geliyor.
Peki ya o kişi Engin Altan Düzyatan gibi tanınmış bir yüz değilse?
Böyle durumlarda sosyal medyadaki takipçi sayısı da bir kıstas olamaz mı?
Onu sosyal medyada takip edenler dizisini de izleyecek diye bir kural yok kuşkusuz.
Ama birini 300 bin, 500 bin ya da daha fazla insanın takip ediyor olması, beğenildiği, merak edildiği, ilgi çektiği anlamına da gelmez mi bir yandan?
Bu ilgi en azından başlangıç için bir avantaj sağlamaz mı?
Devamı da o kişinin yeteneğine, kendini geliştirebilme gücüne kalmış.
Bugün anlı şanlı diye tanıdığımız birçok oyuncu aslında tiyatro eğitiminden falan gelmiyor. Birçoğu ya güzellik ya modellik yarışması kökenli.
Anlamıyorum yani, ne farkı var şimdi?

Yazarın Tüm Yazıları