Gül sen!

Fotoğrafı herkes görmüştür. Yazar Eylem Tok ve bir kişiyi öldüren oğlu New York’ta görüntülenmiş. Gülüyor çocuk...

Haberin Devamı

Görüntüler de yok ama fotoğraf çekildikten kısa süre sonra yüzlerine tükürmeye çalışanlar olmuş.
Hızla kaçmışlar oradan. 
Bu anne ve baba farkında olmadan çocuklarının hayatını zindana çeviriyor. 
Yok yere konuşturuyorlar kendilerinden. Elleriyle hazırladılar sonlarını oğullarının. 
O güldükleri fotoğrafa biz bakınca kızıyoruz, hatta çok kızıyoruz.
Aklım almıyor... Soruyorum günlerdir “nasıl gülebilirler” diye... Peki ama hayatını kaybeden Oğuz Murat Aci’nin ailesi? 
Onlar ne yapıyor? 
İçleri bir kez daha acıyor...
Bir kez daha isyan ediyorlar yaşadıklarına... 
“Demek yanlarına kâr kaldı” diye kafayı yiyorlar belki! Bence anne ve oğluna artık Amerika dar gelecektir.
Ya çıkmayacaklar saklandıkları delikten ya da dönecekler ülkelerine, başka çareleri yok!
Bu iş daha kötüye gidecek çünkü çok belli! 

Haberin Devamı

Keşke hapse atılsaydım diyecek! 

◊ Kedi Eros’a 6 dakika boyunca işkence edip öldüren İbrahim adlı insan müsveddesi en üst sınırdan ceza aldı ama serbest bırakıldı.
Yüzlerce hayvansever de akın etti o gün adliyeye...
Yalan yok hepimiz ceza alıp hapis yatmasını bekledik onun.
Çünkü yeri sokaklar değil, yeri dört duvar o adamın...  
Bu karar her ne kadar hayvanlara karşı işlenen suçlarda ‘canilere’ azıcık özgüven katacak olsa da (çünkü diyecekler ki en kötüsünü yapsam bile serbest kalacağım) İbrahim’in sonu olmuştur.
Çünkü biz normal insanların yaptığı hiçbir şeyi yapamayacak artık İbrahim.
Çünkü o artık sokak nezdinde mahkûm olmuştur... 
◊ Markete gidemeyecek... 
◊ Sinema zevki varsa olmayacak... 
◊ Restorana gidip yemek falan da yiyemeyecek... 
◊ Arkadaşlarıyla sosyalleşmek yasak artık ona... 
◊ Uçağa binip tatile falan gitmek mi imkânsız! 
Ne acı değil mi?
Ufak zevklerinden mahrum kaldı artık.
Senin için cezaevi günleri, o mahkeme salonundan dışarıya çıktığın gün başladı İbo!
Haberin olsun...

Müzede uyanın 

Adını çok sık duyuyordum.
Aldığı ödüllerin haberleri önüme de düşüyordu. 
Ama hiç gidip görmemiştim.
Geçen hafta Kapadokya’da Museum Hotel’e gittim.
Türkiye’nin ilk müze oteli diyorlar oraya. Doğru da diyorlar. Çünkü içeride binlerce yıllık Kapadokya tarihini yaşayabiliyorsunuz.
Yaşayan bir müze orası... 
Sabah uyandığınızda hava da iyiyse Kapadokya’nın o ünlü balonlarının odanızın önünden havalandığını görebiliyorsunuz...
Nefis bir tecrübe...
Kar yağdı, hava soğuk ama havuza girmek istiyorsunuz?
30 küsur derecelerdeki havuza da girebiliyorsunuz.
Hatta havuzdayken de izleyebiliyorsunuz balonları. 
O meşhur Lil’a restoran da Anadolu mutfak kültürünün en önde gelen temsilcisi şu anda ülkemizde. 
Kapadokya’nın sadece balonlardan ibaret olmadığını hep söylüyorum,
Museum Hotel bunun en iyi örneklerinden biri. 

Haberin Devamı

Cem neden erken indi sahneden

Bir YouTuber Cem Yılmaz’ın gösterisine gitmiş. Gösteri sonrası paylaştığı videoyu seyrettim.
Şöyle diyor kısaca:
“2 saatlik gösteri, 1 saat 15 dakika sürdü. Tahminen bir sağlık sorunu vardı. Keyfi yerinde değildi. Ağzımda çok kötü bir tat kaldı, paramızı falan da iade etmeyecekler belli.” 
İlk kez böyle bir eleştiri duyuyorum Cem Yılmaz’ın son gösterisiyle alakalı. Ama nedense içimden ‘insanlık hali’ demek geliyor.
Fakat önceden belli bir sağlık problemi varsa gösteriye de çıkılmaması gerektiğini iyi biliyorum çünkü az buz ücret ödemiyor onu izlemeye gelenler.
Bir de Cem Yılmaz’ın ramazan ayının ilk günü yaptığı içkili paylaşım ve o paylaşıma gelen tepkiler olayı var gündemde. 
Magazincilerin sorularına cevap vermemeyi tercih etmişti Yılmaz... Cevabını o gösterisinde vermiş.
“Pişmanım” demiş. 
Ramazanın ilk günü içkili paylaşım yapınca, bir de üstüne pişmanım deyince, e bir de gösterisini kısa kesince hakkında bir sürü söylenti çıkması normal.
AHasta da derler, seyirciye saygısı yok da derler...
Derler de derler...
O yüzden bazen açıklama yapmak, böyle lafa söze fırsat bırakmamak en iyisidir böyle durumlarda.  

Haberin Devamı

Çok yoğunum aşko! 

Kendine içerik üreticisi, sosyal medya fenomeni diyenler robot gibi yaşıyor. Sabah uyanıyorlar ve davet davet gezmeye programlıyorlar kendilerini. O davet senin bu davet benim geziyorlar. 
Aslında gittikleri davetlerin yarısına da davetli değiller. 
Akşam da yanınıza gelip; “Çok yoğun bir gün geçirdim, perişanım” derler. 
Gün içinde telefonlarınızı açmayıp ‘çok yoğunum aşkoo’ diye dönerler. 
Hiçbir şey yapmayıp bir şey yapıyormuş gibi göstermek günümüzdeki kadar prim yapmamıştı... 

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları