Tık mı kazanacak müzik mi

Hande Yener’in yeni albümünün son videosu “Aşk Sandım”, 21 Kasım’da yayınlanmış ve şu ana kadar 676 bin kez görüntülenmiş.

Haberin Devamı

Yener gibi bir sanatçı için bu rakam bir başarısızlık mı?

Aslında değil.

2020’nin en iyi Türkçe pop albümlerinden birini yaptı Hande Yener.

Albümü baştan sona dinleyen herkes buna hak verecektir.

Ama işte bir dönem YouTube’daki tık sayısıyla ölçülüyordu ya müzik dünyasındaki başarı ve başarısızlık.

Tık sayın çoksa muhteşemdin, az sayıdaysa öldün bittin.

Bu tık kriterine takılıp kalan hâlâ çok fazla. Bitmiş değil.

Oysa YouTube başka bir dünya.

Orada sadece müzik yok. Başka değişkenler de var.

O içerikten pay kapmak için tamamen YouTube kafasında düşünmek gerekiyor.

Mesela Reynmen’in “Melek” şarkısının yayınlanır yayınlanmaz 17 milyon tıklamaya ulaşması sadece iyi müzikle açıklanabilir mi?

O tıklar biraz da Reynmen’in (beğen ya da beğenme) temsil ettiği değerlere yağıyor.

Haberin Devamı

Sonuç olarak
Hande Yener ve benzeri iyi popüler müzik yapanların eğer YouTube’da yüksek tık üzerinden var olacaklarsa başka türlü düşünmeleri maalesef şart.

Bana sorarsanız, ki sormasanız da söyleyeceğim zaten, az tık artık daha cool.

YouTube ergeni deyişiyle, “Birazdan buralar değerlenecek, bir milyon olunca görüşelim” yarışına hiç mi hiç gerek yok.

“Aşk Sandım”ın şahane sound’unu, bir süre sonra unutulacak “tık sandım” kategorisi şarkılarına yeğlerim hani. 

Aradan geçmiş bin ışık yılı

90’lı yılların magazin nostaljisi bitti, şimdi de 80’li yıllar magazin nostaljisi mi başladı nedir?
Coşkun Sabah demiş ki: “Hülya Avşar ile birlikteyken askerlik zamanım geldi.
Beni havalimanında ağlayarak yolcu etti. Sonra askerdeyken Tanju Çolak’la haberlerini okudum.”
Ee, ne yapalım şimdi?
Aradan geçen onca ışık yılı zamandan sonra oturup ağlayalım mı bu anıya? Gerçekten tuhaf.

Öldükten sonra dijital mirasınız kime kalacak

Aslında tam dizilik/filmlik konu.
Eşini trafik kazasında kaybeden bir kadın, Denizli mahkemesine verdiği dilekçeyle eşine ait iCloud hesabının miras kabul edilmesini talep etmiş.
O hesapta yer alan fotoğraf, video ve ses kayıtlarına ulaşmak için de hesabın şifresini istemiş.
Mahkeme önce bu talebi “özel hayatın gizliliğini ihlal” diyerek reddetmiş.
Ama dava bitmemiş, başka bir mahkemeye taşınmış.
Sonunda o mahkeme kadının talebini yerinde bulmuş ve “Dijital mal varlığı inkar edilemez bir gerçeklik” diyerek dijital hesapların miras kalması yönünde emsal bir karar vermiş.
Yine de Apple’dan iCloud hesabının şifresinin alınıp alınamayacağı meçhul.
Apple’ın şifreyi vereceğini pek sanmıyorum.
Ama asıl tartışma şu:
Gerçekten de artık “dijital mal varlığı” denen bir şey var.
Kimisi için üç-beş fotoğraf ve videodan ibaret olabilir.
Kimisi için ise önemli yazışmalarla şifrelerin yer aldığı bir belge yığını dijital varlık.
Ama düşünsenize tüm bu dijital geçmişi yakınınıza devrederken -ne kadar silseniz dahi- tüm özel yazışmalarınıza da erişim sağlamış oluyorsunuz.
“Nasıl olsa ben artık dünyada olmayacağım” deyip her şeyi devreder miydiniz?
Yoksa yanıtınız “Hayır” mı olurdu?
Ne de olsa herkesin küçük ya da büyük, önemli ya da önemsiz bir sırrı vardır şu hayatta.
En yakınıyla bile paylaşmadığı. Dijital geçmiş ya onu ele veriyorsa?

 

 

Yazarın Tüm Yazıları