Sosyal medya mesajıyla başlayan düet

5 yaşındayken ailesiyle birlikte Tahran’dan Hollanda’ya göç etmiş İranlı müzisyen Sevdaliza’yı ilk keşfedişim, 5 yıl önce yayınladığı “Shahmaran” ve “Human” videoları sayesinde oldu.

Haberin Devamı

Bir kalıba sokmanın zor olduğu alternatif müziği kadar videolarının sıra dışı, fütüristik ve sanki bir rüyadaymış gibi geçen hikâyeleri ve tavrı da çok dikkat çekiciydi.
Sevdaliza şimdi ilk kez bizden bir sanatçıyla, Edis’le düet yapacak.
Aslında Edis’in Sevdaliza’yla beraber bir şarkıda buluşuyor olmasına şaşırdığımı söylemeliyim.
Çünkü ikisinin müzik türü ve çizgileri bambaşka.
O açıdan bakıldığında bu düet tam bir “ters köşe” gibi görünüyor.
Düetin ortaya çıkış hikâyesi de ilginç.
Edis, Sevdaliza’ya sosyal medyadan bir mesaj gönderiyor.
“Bu şarkıda senin sesinin tınısını duyuyorum, gel beraber söyleyelim” diye.
Yani ikilinin öncesinde bir tanışıklıkları yok.
Bu da işte sosyal medyanın şahane faydalarından biri. İstediğin kişiye direkt ulaşabiliyorsun.
Neyse; Sevdaliza şarkıyı dinliyor, seviyor ve kabul ediyor.
Yapım şirketlerinin prosedürleri yerine getirmesi 1 hafta sürüyor ve şarkıyı birlikte Amsterdam’da seslendiriyorlar.
Henüz ismi belli olmayan İngilizce şarkı Edis, Robin Pearkes ve Jamie Beard imzalı.
Şarkı birkaç ay içinde dinleyiciyle buluşacak.
Edis’in kariyerinde farklı bir nokta olacak Sevdaliza’yla olan bu düet.
Merakla bekliyorum şarkıyı.

Haberin Devamı

Burcu ve Nazım tanışmasından çıkarılacak ders

Nedense uçak seyahatlerine dair şöyle romantik komedi bir beklenti vardır:
Yan koltuğa oturan kişiyle tanışıp büyük bir aşk yaşama arzusu...
Şu ana kadar böyle bir romantik komedi durumu bana denk gelmedi.
Yanıma oturanlar hep psikolojik gerilim tadındaydı.
Oysa bakınız, Burcu Esmersoy şanslıymış.
Uçakta yanına oturan kişiyle, yani Nazım Akmandil ile bir süredir sevgili. Aslında tam anlamıyla uçakta tanışmamışlar.
İkilinin tanışması pasaport kuyruğuna kalmış ama olsun.
Çünkü yan yana otururken Burcu kalkıp başka yere oturmuş.
Nedenini de olanca şeffaflığıyla şöyle anlatmış:
“Bir sabah 8.15 uçağıyla Berlin’e uçarken bomboş bir uçakta 2A ve 2B’ye oturduk biz. Boş uçakta yan yana! Yorucu bir tempoda çalıştığım için ben uçak kalkmadan uyurum. Ne kadar hoş bir çocuk, onun yanında uyumayayım, horlarım şimdi ben diye kalkıp başka yere oturdum.
Uçak indi, pasaport kuyruğuyla karşılaştım, 1 saat 45 dakika!
O kuyrukta iki Türk konuşmaya başladık.”
Bu hikâyeden çıkarılacak dersleri özetliyorum:
1. Ne olur ne olmaz, sabah erken uçaklarda dahi hayatımızın aşkıyla karşılaşabiliriz. Uyumamak ve hatta ağzı açık horlamamak için kendimizi dinç tutacak takviyeler yapmayı ihmal etmiyoruz.
2. Biriyle tanışacağın varsa kaderde ve kuantum diyarında; bir şekilde mutlaka oluyor.
Sen yan koltuğa kaçsan da pasaport kuyruğunda yakalanıyorsun.
O zaman neymiş? Akışa kendini gürül gürül bırakıyormuşsun.

,

Yazarın Tüm Yazıları