Sevgilimin burcunu, mesleğini biliyorum ama yaşını merak etmedim

Seyahat yazarı ve dijital içerik üreticisi Bahar Akıncı yıllar önce Madrid’de bir kursa gidiyor.

Haberin Devamı


Son gün yapılan veda partisinde, Bahar’ın kursun başından beri bayıldığı çift de orada. Bahar’ın tabiriyle, “kadın 35’lerinde, çocuk da muhtemelen 20’lerinin sonlarında”.
Bir ara erkek tarafına şöyle diyor Bahar: “Çok yakışıyorsunuz, sevgilin kaç yaşında?”
Adam şaşırarak Bahar’a şu yanıtı veriyor: “Bilmem. İsmini, yaşadığı yeri, burcunu, mesleğini biliyorum. Ama yaşını hiç merak etmedim.”
Bu anısını instagram profilinde anlattı Bahar.
Sonrasını şöyle bitirerek:
“Tokat gibi yapıştı cevap yüzüne. Oysa benim ülkemde bir erkekle tanışmak için üç cümle vardı: Merhaba, adın ne, kaçlısın?
Yıllarca yaş mevzusunu içimde taşıdım. Psikologlarla çalıştım.
Hayatın 35’inden sonra başladığını, hayat mücadelesinin kalben, ruhen ve kısmen de olsa madden rahatladığını, tek başıma neler yapabileceğimi 35’imden sonra gördüm...
Kimsenin beni sevmeyeceğine kendimi inandırdığım için yıllarca yalnız kaldım.
Çok ağladım, çok mücadele ettim ve sonunda kendimi değerli, güzel, bakımlı ve her yaşta her işi başarabilecek bir kadın olduğuma ikna ettim”.
Yazı nefisti ve Bahar’ın değindiği bu yaş konusu herkesin bu ülkede çok fazla takıldığı bir şeydi.
O zaman onu arayıp soru sormam kaçınılmazdı.
İşte Bahar’la olan sohbetimiz...

Haberin Devamı

“Kadınlar 30’undan sonra çöp, böyle bir şey olabilir mi?”

◊ O çifti gördüğünde ilk aklına gelen yaş olmuş. Bu yaş mevzusunu Türk erkekleri kadar bana kalırsa kadınlar da kendi kendilerine bir duvar olarak örüyor. Ne dersin?
- Türkiye’de kadınlar erkeklere oranla kendini daha fazla geliştirerek ilerliyor.
Kendi ayakları üzerinde durmak, psikolojik ya da fiziksel şiddete maruz kalmamak için buna mecburlar.
Bu duruma bir de kadınların hemcinsinden gördüğü şiddeti ve kendine uyguladığı baskıları ekle.
Üniversite mezunu, kariyerli, çalışan kadın zaten 30’una kadar ayaklarının üzerinde durmak için mücadele veriyor.
Ya da erken yaşta evlenip iki hayat farklı yönlere gidince ayrılıyor.
Hem kendini hem de varsa çocuğunu geçindirmek zorunda.
35’ini geçmişse eğer, kendisiyle aynı bakış açısına sahip, donanımlı, duyarlı, yakışıklı, karizmatik erkeklere rastlamakta çok zorlanıyor.
Çünkü erkekler arasında da genç bir kızla olmak skor olarak görülüyor.
Oysa ki kadınlar artık yaşıtı erkeklerden çok daha bakımlı ve güzel.
Hayranım 55-60 yaşlarında şahane görünen kadınlara.
Ama yaşım geçti diye kendine dünyayı dar eden, hayallerini gerçekleştirmeye korkan, aşktan, ilişkiden, hatta yeni bir evlilik fikrinden elini, eteğini çekmiş o kadar çok kadın var ki!
Sanki bu ülkede 50 yaşında yeniden âşık olmak, kendinden 10 yaş küçük bir insanla yeni bir hayat kurmak sadece erkeklere bahşedilen bir özgürlük gibi.
Hiçbir modern toplumda böyle bir anlayış yok.
Belli bir yaştan sonra yaşıtımızla bile ilişki yaşarken tuhaf karşılanıyoruz en modern kabul ettiğimiz şehirlerimizde bile!

◊ Peki neden yaşa takılıp takılıyoruz? Neden barajlarımız var? 

- Bana göre mesele, çocukluğumuzdan itibaren belli kalıplar arasında sıkışıp kalmamız.
Kadınlar 30 yaşına kadar verimli, sonrası çöp.
Bu kadar korkunç bir şey olabilir mi?
Cumhuriyet’le birlikte bu düzen kanunlar önünde değişmiş olsa da, genlerimize kodlanmış verilerle günümüz Türkiye’sinde ne kadar kariyerli, modern, ayakları üzerinde duran kadınlar olursak olalım; o kodlanma değişmiyor bir türlü.
Eskiden kadının “yaşlı” görüldüğü sınır 30’ken hem kendi bilinçaltımızı hem de toplumu geliştirip kendimize bakarak 35 yaşa kadar çıkabildik.
35 yaşın üzerinde kendini “aşkın ve hayatın en mükemmeline layık gören” kadın sayısı o kadar az ki...

Haberin Devamı

“Bunu ancak 40’ımda başarabildim”

◊ Şu cümlen de etkileyiciydi: “Ben hayatın kendini olduğun gibi sevme bölümüne çok geç ulaştım, siz benim kadar geç kalmayın.” Bunun nedenlerini sormak isterim... 
- Hayatım 18 yaşına kadar aktif spor yaparak geçti. Yüzme, basketbol. Sonra havuzda bir kaza geçirdim ve bir daha yüzmek istemedim. Üniversiteye başlayınca basketbol da sona erdi.
Çalışmak zorundaydım ve hem okulu hem işi idare etmeye çalışırken düzensiz beslenme, düzensiz uyku saatleri derken kilo almaya başladım.
O günden sonra kendimle ilgili duyduğum cümle hep şu oldu; “Yüzü ne kadar güzel, ama keşke biraz kilo verse.” Gazeteciliğe başladığım ilk yıllarda ekşi sözlüğe bile yazdılar bunu. Hâlâ durur.
Böyle büyümüş bir kadının kendisiyle erken yaşta barışması, kendini sevmesi, kabul etmesi, onaylaması mümkün mü?
Pek çok kitap okuyup, birçok çalışmaya katılarak, destek alarak barıştım kendimle.
Ben bunu 40’ımda başarabildim.
İstedim ki beni okuyan herkes, kaç yaşında olsun salsın zincirlerini ve çıksın o düzlüğe.

Yazarın Tüm Yazıları