Şehrin çılgın seyir defteri

Cumartesi günü “İstanbul yanıyor” diye bir video koydu ressam bir arkadaşım.

Haberin Devamı

“Yanıyor” diye tabirlediği aslında sosyal hayat hareketliliğinin zirve yapmasıydı.

Paylaştığı video, Galatasaray’ın arka tarafında mekanların olduğu sokaktandı.

Herkes öyle bir sokağa taşmış ki trafik durmuş. “Yanma” göndermesi bu coşkuya yani.

Aynı gün ben de Karaköy’ün arka sokaklarında yürüdüm.

Bu civar da aynı şekildeydi, tıklım tıklım. Kaldırımlara taşan tüm masalar doluydu.

Uzun süredir sokakları, mekanları böyle canlı görmeyince insanın üzerine bir afallama, bir şaşkınlık geliyor.

Ama her şeye hızla alışıyoruz ya. Sokaklardaki bomboş duruma da alışmıştık, şimdi yeniden kalabalığa karışıyoruz.

“Beni sağda indirin, UFO çağırdım”

Bir yandan çılgın trafik var şehirde. Her semtte de bu trafiğe eşlik etsin diye bir şahane “düzenleme”.

Misal-1: Karaköy’de kaldırımların bir kısmı sökülmüş. Bitkilerin saksı değiştirme mevsimi gibi İstanbul’un da böyle kaldırım değiştirme mevsimi oluyor, malum.

Haberin Devamı

Misal-2: Beşiktaş’a meydan düzenlemesi yapılıyor. Orası da altüst. Geçtiğimiz gün bindiğim taksinin şoförü dedi ki, “Abi n’olursun Beşiktaş’tan gitmeyelim.”

Ve bunu söylediğinde Dolmabahçe’yi geçmişiz. Sanki başka gidecek yol varmış gibi.

O an içime bir Gülse Birsel kaçtı, “Tamam” dedim, “Beni sağda indirin, bir UFO çağırdım, o geliyor aplikasyondan.” Nitekim yağmur yağdığında unutun bu şehri. Trafik kilit. Zaten artık resmi olarak haziranlarda muson iklimi filan yaşıyoruz.

Aşırı yağmur, aşırı nem.

Yağmurlu günlerimin kurtarıcısı sarı dolmuşların ise hastasıyım.

Ve sarı dolmuşta yüksek sesle yapılan konuşmaların.

Misal-1: Bir adamın, “Teknelerde düğün, sünnet organizasyonu işine giriyoruz” diye karşısındakinden bilmem kaç bin lira sermaye istediğine vakıfım.

Misal-2: Bir kadının annesine, “Beş dakikaya geldik, oradayız, az kaldı, çok trafik var” diyerek aynı cümlelerle canlı yayın yapmasındaki ısrar ve başarısına da...

Yumruk tokuşturmalar sona ermiş

Bir doz aşılanmanın verdiği rahatlıkla hafta sonu şunu da gördüm: El sıkışmalar, yanak yanağa öpüşmeler geri dönmüş.

Aslına bakarsanız, güneyde, yani tatil beldelerinde bu eski selamlama biçimi çoktan geri dönmüştü.

Haberin Devamı

Ben el sıkışmaya tamamım. Yumruk tokuşturmak gerçekten anlamsız bir şeydi.

Şöyle de oluyordu: Sen yumruk uzatmayıp karşındaki yumruğunu uzatınca da ayıp oluyordu. İster istemez sen de yumruk uzatıp tokuşturuyordun.

Ve ne tuhaf ya da ne güzeldir ki, iki insan bir araya gelince illa temaslı selam vermek istiyor.

Yine de ben yakınlarım hariç yanak yanağa öpüşmeye uzağım. Ama bunun da çaresini bulan var.

Hafta sonu “Gel sarılayım” dedi biri ve kafasını değdirmemeye özen göstererek sarıldı bana. Bunda da bir garip oluyorum ben, “Sarılma kaç saniye sürmeli, hangi noktada sarılmayı bırakıp geri çekileyim” filan diye düşünce kuyularına dalıyorum.

“Yeni sayfa”cılar

Haberin Devamı

Bir de “yeni sayfa” açanlar var.
Ya da açacağı yeni sayfanın tam olarak ne olduğunu bilmeyenler.
Cumartesi böyle bir grupla da sosyalleştim.
Daha doğrusu onlar benimle sosyalleşti, ben dinledim. Her zamanki gibi. Hepsi kurumsal hayattan sıkılmış, “Ya sonbaharda ofise dönersek?” diye kaygı içindelerdi. Paralarını denkleştirip ortak iş yapma planı kuruyorlardı.
Plaza hayatlar büyük devinimlere gebe.
Öyle görünüyor.

Durumun özeti

Durum bu. Durumun özeti de gerçekten en baştaki gibi:
İstanbul yanıyor, her açıdan. Coşarak taşarak, kendinden geçerek.
Nihayet bir doz rahatlamış olarak...

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları