Birleşmiş Milletler ve uluslararası sistem

Dünya kamuoyunun dikkatleri bir kez daha Birleşmiş Milletlere çevrilmiş durumda. Ülke liderleri BM Genel Kurul’u yıllık olağan toplantısı sebebiyle her sene Eylül ayının son iki haftasında New York’ta toplanıyor.

Haberin Devamı

Genel Kurul BM’nin üç ana organından biri. Genel Kurul’da tüm ülkeler eşit bir şekilde temsil ediliyor ve burada yapılan oylamalarda her ülkenin bir oyu var. Kararlar ya basit çoğunlukla ya da (önemli konularda) üçte iki çoğunlukla alınıyor.

BM Genel Kurul’u normal şartlarda senede bir kere Eylül ve Aralık ayları arasında toplanıyor. Dünya’yı ilgilendiren gündemindeki tüm konuları ele alıyor ve bu konularda BM üyesi ülkelerin görüşlerini yansıtan kararları kabul ediyor. Bu karar tasarıları ilk önce Genel Kurul’a bağlı yine tüm ülkelerin temsil ettiği Komitelerde ele alınıyor ve tartışılıyor, oylanıyor ve daha sonra BM Genel Kurul’una sevk ediliyor.

BM’nin diğer iki ana organı Güvenlik Konseyi ile Ekonomik ve Sosyal Konsey (EKOSOK). BM Yasası Dünya’da “barış ve güvenliği” koruma görevini Güvenlik Konseyi’ne bırakmış. Ancak BM Güvenlik Konseyi’nde bütün ülkeler temsil edilmiyor. Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesi var. Bunlardan 5’i (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa ve Çin) daimi üye, 10 ülke ise 2 yıllık sürelerle Güvenlik Konseyi’nde temsil ediliyor.

Haberin Devamı

Güvenlik Konseyi’nin 10 üyesi (iki yıllık bir dönem için) coğrafi temsil temelinde BM Genel Kurulu tarafından üçte iki çoğunlukla seçiliyor. Güvenlik Konseyi üyesi olmak ülkelere prestij ve görünürlük kazandırıyor, onun için arzu edilen bir şey. Ancak BM’in 193 üyesi var ve Güvenlik Konseyi seçimlerini kazanmak o kadar kolay değil. Ülkeler arasında doğal olarak bir sıra oluşmuş vaziyette ve Güvenlik Konseyi üyeliği için rekabet yaşanıyor.

EKOSOK’un ise 54 üyesi var ve daha çok (adının gösterdiği şekilde) uluslararası ekonomik ve sosyal konulara yoğunlaşmış durumda. EKOSOK üyelerinin tamamı da BM Genel Kurul’u tarafından 2 yıllık bir dönem için seçiliyor. EKOSOK toplantılarının bir kısmı New York’ta yapılırken, toplantıların önemli bir bölümü BM’nin Cenevre’deki merkezinde gerçekleştiriliyor.

BM Genel Kurulu ile Güvenlik Konseyi’nin arasındaki tek fark bu organlardaki temsil edilen ülke sayısı değil. Genel Kurul kararları BM üyesi ülkeler için “tavsiye” niteliğindeyken, Güvenlik Konseyi kararları “bağlayıcı” bir nitelik taşıyor. Bir anlamda BM Genel Kurul’u uluslararası sistemin “demokratik” yönünü “gösterirken”, Güvenlik Konseyi Dünya’daki güç dengesini BM sistemine yansıtıyor.

Haberin Devamı

Güvenlik Konseyi’nin diğer bir özelliği de 5 daimi üyenin  “veto yetkisinin” bulunması. Yani Güvenlik Konseyi’nin karar alabilmesi için 5 daimi üyeden hiçbirinin olumsuz oy kullanmaması gerekiyor. Güvenlik Konseyi’nde kararlar (en az) 8 olumlu oyla alınıyor. Veto yetkisi sebebiyle 5 daimi üyeden biri bile olumsuz oy kullanarak Güvenlik Konseyini “paralize” edebiliyor, karar almasını engelleyebiliyor.

BM üyesi ülkeler Güvenlik Konseyi’nin bir konuda karar alamaması durumunda o konuyu Genel Kurul gündemine taşıyabiliyorlar, bu forumda tartışılmasını ve karar alınmasını sağlayabiliyorlar. Bunun için BM üyesi ülkelerin çoğunluğunun desteği gerekiyor. Genel Kurul’un önemli konularda karar alma kuralları burada (olağanüstü toplantılarda) da geçerli ve karar alınabilmesi için üçte iki çoğunluk gerekiyor.

Haberin Devamı

BM Güvenlik Konseyi yıl boyu görev görüyor ve toplantıya çağrılabiliyor. Genel Kurul’un normal çalışma dönemi ise Eylül-Aralık ayları ile sınırlı. Bu dönem dışında Genel Kurul “olağanüstü” olarak toplanabiliyor. Bugüne kadar 18’ı Filistin sorunu üzerinde olmak üzere BM Genel Kurulu 31 kere “olağanüstü” toplantıya çağrılmış. Ancak, burada da BM genel kuralları geçerli ve olağanüstü toplanan Genel Kurul kararları da  (sadece) “tavsiye” niteliğinde.

Bu çerçevede BM üyeleri istedikleri takdirde BM Genel Kurul kararlarını “yok” farz edebiliyorlar ve uygulamaktan kaçınabiliyorlar. Esasında BM üyelerinin uluslararası hukuka göre bağlayıcı olan Güvenlik Konseyi kararlarını bile çeşitli “gerekçelerle” ve getirdikleri “yorumlarla” uygulamaktan kaçındıkları ve sürüncemede bıraktıkları biliniyor. Bunu BM Güvenlik Konseyi’ndeki daimi bir üyeye dayanmaları halinde, bu daimi üyenin (siyasi ve hukuki) koruması altında kolaylıkla yaptıkları izleniyor.

Haberin Devamı

 “Tavsiye” niteliğinde olmasına rağmen BM Genel Kurulu’nun kararlarının uluslararası ilişkiler bakımından bir “ağırlık” taşıdığı ve uluslararası kamuoyunun, Dünya ülkelerinin çoğunluğunun görüşlerini de yansıttığı sıklıkla işaret edilen bir husustur. BM Genel Kurul kararlarını “göz ardı” eden, “hiçe sayan” ülkelerin bile bu karalardan en azından “rahatsızlık” duydukları ve “izole edilmekten” hoşnut olmadıklarını söylemek mümkündür.

BM Genel Kurulu’nun en fazla dikkat çeken bölümü Eylül ayının ikinci yarısında yapılan açılış toplantılarıdır. Ülkeler bu açılış toplantılarına genel olarak üst düzey yetkilileri ile katılır ve her ülke açılış toplantılarında bir konuşma yaparak, Dünya’yı nasıl gördüğünü açıklar. İşte BM üyesi ülkelerin liderlerinin New York’ta toplandığı dönem de budur.

Haberin Devamı

New York’a gelen devlet ve hükümet başkanları BM Genel Kurulu açılış oturumlarında konuşurlar, bu konuşmalarında (Genel Kurul salonundan) uluslararası kamuoyu kadar kendi kamuoylarına da çeşitli mesajlar gönderirler, bir yıllık bir dönemde ülkelerinin uluslararası gelişmeleri nasıl gördüğünü değerlendirir, kendi ülkeleri için önemli olan konuları gündeme getirirler.

Elbette Genel Kurul kürsüsünden (ülke yetkilileri tarafından) yapılan bu konuşmalar önemlidir; Genel Kurul salonunda bulunan üye ülke temsilcileri kadar uluslararası ve ulusal kamuoyları tarafından dikkatle dinlenilir. Gün boyunca süren bu konuşmalar sırasında kendilerine “sataşma” olduğunu düşünen ülkeler gün sonunda isterlerse cevap haklarını kullanabilirler. Bu bazen her gün oturum sonunda ülkeler arasında Genel Kurul salonunda ciddi “söz düellolarına” yol açar.

Dikkatler ayrıca New York’a gelen devlet veya hükümet başkanlarının Genel Kurul toplantıları marjında kimlerle görüştüğü üzerinde de toplanır. New York’ta toplanan ülke yetkilileri BM koridorlarında, kaldıkları otellerde veya BM nezdindeki Daimi Temsilciliklerinde çok sayıda (bazen arka arkaya) ikili ve çok taraflı temaslar gerçekleştirirler. Kimin kimle ne görüştüğü önemlidir, gerçekleşen görüşmeler kadar gerçekleşmeyen görüşmeler de ilgi toplar, ülkeler arasındaki ilişkilerin düzeyi konusunda yorumlara yol açar.

BM Genel Kurul olağan toplantısı açılış oturumlarının yapıldığı Eylül ayının ikinci yarısı ve Ekim ayının başı BM Genel Sekreteri için de yoğun geçen bir dönemdir. Uluslararası protokol kurallarına göre hükümet başkanı (Başbakan) düzeyinde sayılan BM Genel Sekteri bu dönemde (Genel Kurul açılış toplantıları için) New York’a gelen üye ülke liderleriyle görüşür, liderler (ve ülke delegasyonları) için bir resepsiyon (veya yemek) düzenler, BM tarafından düzenlenen bir çok etkinliğe ev sahipliği yapar.

BM üyesi üst düzey temsilcilerinin New York’ta bulunduğu Genel Kurul’un açılış oturmalarının bitmesinden ve üye ülkelerin (isteyenlerinin) tamamının açılış konuşmalarının Eylül ayı sonu veya Ekim ayı başında tamamlanmasından sonra Genel Kurul’un 6 ana komitesinin çalışmaları başlar.  Genel Kurul’un gündeminde bulunan bütün konular bu Komitelerde ele alınır ve sunulan karar tasarıları ilk önce Komitelerde, daha sonra Genel Kurul’da oylanarak kabul veya reddedilir. Genel Kurul “olağan” yıllık çalışmalarını Aralık ayının son haftasından önce tamamlar.

Son zamanlarda BM’ye yöneltilen eleştiriler yoğunlaşmış, daha “sesli” hale gelmiştir. Esasen BM’nin “reforme” edilmesi, işlemeyen yer ve fonksiyonlarının “düzeltilmesi” için çalışmalar, sonuç alınamadan, uzun bir zamandan beri devam etmektedir. Hemen hemen bütün üye ülkelerin BM’ye yönettikleri haklı eleştiriler bulunmaktadır.

Ancak ülkelerin BM’ye yönelik eleştirileri temelde birbirinden çok farklı olabilmektedir. Birçok ülke BM’in Dünya sorunlarını çözmede yetersiz bir durumda olmasını eleştirirken, örneğin ABD, BM’nin idari reformuyla daha fazla ilgilenmekte, BM bütçesinin önemli bir bölümünü karşılayan Vaşington, BM’nin işlemeyen (hantal) bürokratik bir yapı haline geldiği eleştirilerini seslendirmektedir.

BM kaçınılmaz olarak kurulduğu 2. Dünya Savaşı sonrası uluslararası sistemdeki güç denmesini yansıtmaktadır. BM’in Dünya “barış ve güvenliğini” sağlama görevini yerine getiremediği eleştirileri daha çok BM Güvenlik Konseyi’nin yapısına ve 5 daimi üyenin veto yetkisine yönelik olarak yapılmaktadır. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Dünya 5’ten büyüktür” ifadesi bu anlamda konuyu iyi bir şekilde özetlemektedir.

Dünya’nın bugünkü sisteminin BM’nin kurulduğu 1945 yılından çok farklı olduğu ortadadır. Güvenlik Konseyi’nin artık Dünya’daki güç dengesini yansıtmadığı, Güvenlik Konseyi’ndeki veto yetkisi nedeniyle BM’lerin Dünya sorunlarını çözemediği eleştirileri haklı sebeplere dayanmaktadır. Bununla birlikte BM Güvenlik Konseyi’ni yeniden yapılanma çalışmaları da bugüne kadar sonuçsuz kalmıştır.

Bunda BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesinin “ayrıcalıklı” durumlarını kaybetmeme istekleri kadar BM üyesi ülkelerin Konseyin yeni yapısı üzerinde anlaşamamaları da rol oynamaktadır. BM Güvenlik Konseyi’ndeki seçilen üye sayısı 1965 ‘te 6’dan 10’a çıkartılmıştır. BM’in kurulduğu 1945 yılındaki 50 olan üye sayısı bugün 193’e (iki gözlemciyle 195’e) çıkmıştır. Ancak BM’lerde reform yönünde her hangi bir karar alınabilmesi için bu kararın BM Genel Kurul’unda üçte iki çoğunlukla kabul edilmesi, Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyenin de olumlu oy kullanan ülkeler içinde bulunması gerekmektedir.

Bununla birlikte BM sadece Güvenlik Konseyi değildir. BM yan kuruluş ve örgütleriyle gıdadan sağlığa, çevreden kalkınmaya, sığınmacılardan turizme, deniz ulaşımından havacılığa uluslararası sistemdeki işbirliğinin hemen her alanını düzenlemekte, bütün bu alanlarda birlikte çalışmayı sağlamaktadır. Bugün BM sistemi içinde 19 ana örgüt bulunmakta ve ülkeler arasındaki işbirliği ve eşgüdüm büyük ölçüde bu kuruluşlar sayesinde devam ettirilebilmektedir. BM ve yan kuruluşları olmasa uluslararası işbirliğinde aksamaların daha da büyümesi, hatta tamamen ortadan kalkması kaçınılmaz olabilecektir.

Genç bir diplomatken 1979-1982 yılları arasında BM Nezdindeki Daimi Temsilciliğimizde 3 yıl çalışmış; BM’in çalışmalarını yakından ve içinden izleme imkanı bulabilmiştim. Türkiye o dönemde Güvenlik Konseyi üyesi olmamasına rağmen (bütün üye ülkeler gibi) Konsey’in çalışmalarını yakından izlemek durumunda idi; Genel Kurul ve komitelerinde ise aktif bir rol oynamaktaydı.

Bu yıllar Batı ile Doğu arasındaki “Soğuk Savaşın” bütün hızı ile devam ettiği bir dönemdi. BM de Soğuk Savaşın hızla devam ettiği bir alan haline gelmişti. Türkiye BM içinde zamanın iki kutuplu uluslararası sistemi içinde hemen hemen her konuda Batılı müttefikleri ile hareket etmeye gayret göstermekteydi. Bu yıllar BM içinde Batı-Doğu ayrışması yanında Kuzey-Güney bölünmesinin de yoğun bir şekilde sürdüğü bir dönemdi.

Kalkınmış, belirli bir refah seviyesine ulaşmış “Kuzey” ile kalkınmakta olan, düşük gelir seviyeli “Güney” arasındaki bölünme ve çatışma 1960’lı yılların başında Grup 77 ile Bağlantısız Ülkeler Topluluğunun kurulmasıyla hız kazanmıştır. Koloni bağlarını kopararak bağımsızlığını kazanan birçok Asya, Afrika ve Latin Amerika ülkesi Batı-Doğu arasındaki çatışmada yer almak istememiş, ayrı bir yapılanmaya gitmeyi tercih etmiş, ancak Bağlantısızlık hareketi bağımsızlığını kazanan birçok ülke için gerçekte başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

Türkiye’nin BM Nezdindeki New York Daimi Temsilciliğinde genç bir diplomat olarak çalıştığım bu dönemde kalkınmakta olan ülkeler grubunun BM sistemini kendi avantajları yönüne çevirme girişimlerini yanında kalkınmış ülkelerin avantajlı durumlarını sürdürme gayretlerini de takip etmiştim. Bugün de BM çerçevesinde durum çok farklı değildir. Dünya artık iki kutuplu, Batı ile Doğu arasında ilan edilmeyen (soğuk) bir savaşın yaşandığı bir dönemi geride bırakmış olup, uluslararası yeni güç merkezleri durumuna gelmekte olan ülkeler BM içinde daha belirgin ve karar alıcı roller üstlenmek istemektedir.     

             

          

 

Yazarın Tüm Yazıları